Vahametlerle İmtihan ve Müracaat
Kazanmak, hakkın hatırını ali tutmaktır. Bu husus böyle hülasa edilerek en geniş çerçevede değerlendirilmiş olacak. İnsan tabiatı itibariyle iptidai duygular taşır bu sebeple nefsaniyet meyillidir. İnsanın sırf bu haleti ruhiyeden çıkaracağı dersler alacağı hikmetler ne kadar çoktur. Seneler evvel bir kusurumuzun süreklilik arz ettiğini gören bir arkadaşım o zulmaniyetli hususa binaen bunu böyle yapma kalbin mühürlenir, Allaha ne kadar el açsan da dua dahi edemezsin dedi. O arkadaşın ruhaniyetine ne kadar dua okusam az gelir. Gafletten uyandıran alarm sesiydi bu. Dua dahi edemezsin demek tutacak hiçbir dalın kalmaz demekti. Dua dahi edemezsin demek hakkın hatırını yıkarsın, dilin dönmez tutulur demekti. Elbette Kulun rabbi ile irtibat kanalları dua iledir. Mümince tavrın sahibi, karşısına çıkacak aşılması güç engelde iradesinin üzerinde bir külli irade olduğunun farkındadır ve o iradeye yaslanır, ondan medet diler, dua eder. Dünya ahir zamanda nifaklar çağıdır. Kazanma cehdinde kaybetme buhranlarını yaşayan, yaşayacak olan, dünyalık derdiyle çevresini yıkan, kalpleri kıran, gözleri hakikate perdeli, gönlü maddeperest, ruhu menfaatperestlerle dolup taşıyor. Çoğu acılarımız, sancılarımız da enaniyetten ve ihtirastan ileri geliyor. Egolarının esiri olmuş, kirli temayüllerinin izini takip etmiş bir ruhun payına düşen kederden başka ne olabilirdi. Varlıkların en şereflisi, hem diğer insanlar ile hem de tüm mahlûkat ile büyük bir imtihana tabi tutuluyor. İmtihan mahiyeti itibariyle çetin, imtihan karşısında İnsan tutumları itibariyle muhteliftir. Bu imtihanın meşakkatli mahiyetini Hz. Bediüzzaman hayatını hülasa ettiği şu satırlarda ifade ediyor: “Seksen küsur senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum; ömrüm hep, harp meydanlarında, esaret zindanlarında ve çeşitli çilehanelerde geçti. Çekmediğim eza, görmediğim cefa kalmadı. Divan-ı harplerde bir cani gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilattan(insanlarla görüşmekten) men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.” ( Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat s.610) Zahiri buhranların geriliminde bir ömür geçiren büyükler bu dert yüklü hayatın serencamı içinde ayetlerin sıcak iklimine sarılır gibi yaşamışlar. Kuran: “Andolsun ki, sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber) sen sabredenleri müjdele!” (Bakara suresi, 2/155) ayeti ile isyankârlıktan, gafletten alıkoyuyor. Ehli hak inancın kaidelerince sabittir ki kader ilminin gereği insan meyil sahibidir. İnsanın bu meyli hem irade hem de nefsin kuvvetiyle istikamet belirler. Kimi zaman nefsi, iradesine karşı galebe çalar, meyil verilen hususlar hak rızasından uzaklaşır. Kuvveti hakta gören onu bilip ona sığınan insan gaflet hallerinin ortaya çıkardığı ruhi gerilimlerden kurtulur. “Asıl rahatlık ve mutluluk ise Allah’ın insan kalbine verdiği inşirahtır.”