Umut olmayınca hayat değerini yitiriyor.
Bunun için ümitle yürümeliyiz, ümitle çalışmalıyız ve ümit ettiğimize ulaştığımızda şükürle secdeye gitmeliyiz.
Zaten Allah (c.c.) bize ısrarla umutlu olun demiyor mu?:
“…Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez.” (Yusuf S.87)
Umutla dua edince Allah, bizlere hiç ummadığımız yerlerden kapılar açıyor ve bizi oraya buyur ediyor. Ve bunu bize bildiriyor: “Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talak S.3)
Demek ki buradaki sır da ölçülü olmak yani ölçülü davranmaktır. Çünkü Allah, ifrattan ve tefritten de sakınmamızı istiyor.
Ayrıca önemli olan istediklerimizi yani umut ettiklerimizi beklerken isyan değil; şükürle secde etme halidir.
Defalarca istiyoruz istiyoruz olmuyor diye kimi zaman yakınmalar oluyor iç dünyamızda. İstediğimiz olmayınca da hedefini şaşıran ok gibi oluyoruz. Düşüyoruz bir anda yere. Bir de ne kadar çok istemiştik diye hayıflanıyoruz. Belki de istediğimiz olmadı diye dünyamız yıkılıyor, ahu vah eder oluyoruz. Şems çok güzel açıklamış bu durumu: “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden bilebilirsin hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”
Oysaki ne kadar güzel istenilen şeyi bekleyebilmek, olmadığında da tekrar tekrar isteyebilmek ve o gücü kendimizde yakalayabilmek. Tekrar tekrar ellerimizi semaya kaldırabilmek ne kadar güzel, ne kadar takdire şayan bir davranıştır. Çünkü burada vazgeçmek yoktur. Yolun ebediyete gittiğini bildiğimiz için ısrarla istemek vardır.
İsteklerimizi verenin Kerim olduğunu bilerek gözyaşları içinde yalvarma hallerimiz ne güzel anlardır onlar. Dua ederken;“Ben isterim, çünkü Sen verensin” diyerek Allah’a ait olduğumuzu anlayabildiğimizde, dünyalarımızın berraklaştığı zamanlardaki ihsanları görebilmek…
Allah, her şeyi bir düzen içinde yaratmış. Ve bizler bir şey isterken hep O’na dönüyoruz ve ihtiyaçlarımızı gidermesi için O’na yalvarıyoruz.
Bir şeye ihtiyacımız olduğundaki halimizle, bir şeye ihtiyaç hissetmeden yaşadığımız halimiz birbirinden ne kadar farklı oluyor.
Allah’tan, istemeye başlayınca kalp nasıl da güzelleşiyor, aczini anlıyor. Bir de alın secdeye değiyorsa o esnada umutlar birbir sıralanıyor her şeyin Mâliki olanın huzurunda. Hiçbir istekten usanmayan ve her daim bizi dinleyen yaratıcıdan; sonsuz isteklerimizi, umut ettiklerimizi, umuda gebe olduklarımızı ısrarla istemeye başlıyoruz.
Şükür ki bugünlerimize, bazen istediklerimiz hemen olmuyor, yoksa nasıl kalbimiz nurlanırdı…
Hayat, Allah’a c.c. muhtaç olduğumuzu yakinen anladığımızda değer kazanmıyor mu zaten?
Her şeyi O’ndan isteme bilincine erebildiğimizde kulluğun miraç basamaklarını teker teker çıkmıyor muyuz? Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi: “Bir kişi Allah’tan başka kimseye ihtiyacı olmadığına inanırsa Allah da onu başkasına muhtaç etmez.”
İster maddi ihtiyaçlarımız olsun ister manevi, Allah kuluna her zaman yardım ediyor; tabiiyaratıcının kanunlarına uyarak sabırla beklemeyi biliyorsak. Kimine göre bu bir ay, kimine göre bir yıl, kimine göre üç yıl, kimine göre on yedi yıl, Zekeriya (as) göre yıllardı…
Ve Zekeriya (as) umut ettiğini yıllarca bekledi. Usanmadan, yılmadan, yıkılmadan ve yıkmadan bekledi isteklerinin gerçekleşmesini. O bir peygamberdi ve Allah ona istediğini hemen verebilirdi ama vermedi.
Rabbim ayeti kerimesinde bize Zekeriya (a.s.)’ın durumunu şöyle anlatıyor ve bizde onun istediği gibi istiyoruz: “Bir zamanlar o, Rabbine gizlice (içinden) yalvarmıştı. Şöyle demişti: “Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım(ın saçı) bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım.” (Meryem S. 3-4)
Amin. Amin. Amin.