Bismihi sübhanehu..
Hasbünallahu ve nimel vekil…..
Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl!
Zira feryat belâ-ender, hatâ-ender belâdır, bil!"
Asrımızın en gözde hastalığı takıntılı olarak hayat basamaklarında tökezleyip durmak… Çaresizlikler içinde boğulmak, çıkar yol bulamamak… İntiharı çözüm noktası yapmak…
İman zayiatıyla maalesef Allah-u Teâlâ’yla aramıza setler öredurduk…
Allah ben size şah damarınızdan daha yakınım buyurdu da biz kaçıverdik uzaklara…
O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim." Buhari, Tevhid 50; Müslim, Zikr 2, (2675); Tirmizi, Da'avat 142, (3598) buyurdu da biz şah damarlarımızı tutuverdik ..
Tevekkül gitmişti hayatımızdan... En iyiyi biz biliriz hep çünkü.. Olması gerekenleri biz takdir etmeliyiz…
Biz planları çizmeliyiz… Her şey bizim haddi zatımızda nazar etmeli…
Haşa ve kella.. Binler haşa…
Tevekkül ki, Allah’ın dışındaki bütün farazi güçlerden sıyrılmayı icab ettirir ve yalınızca O’na cc itimat etmeyi, O’nun varlığına gönlü şehadet ettirmeyi gerektirir..
Tevekkülün başı Allah’a güvenip dayanarak esbâbı yerine getirmek, sonun da neticeyi O’na havale edip işlerimizi hayra erdirmesini içtenlikle niyaz etmektir.
فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
“Bir kere de azmettin mi, artık yalnız Allah’a tevekkül ol! Muhakkak ki Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Âl-i İmrân suresi, 3/159)
وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ فَهُوَ حَسْبُهُ
“Allah’a güvenip tevekkül edene Allah yeter.” (Talak suresi, 65/3) ferman buyuruyor kendinden mevlamız…
Tüm yükü omuzlarımıza alıp yolu sonlandırmak üzere sürünürüz çok zamanlar…
Üstat Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nurda tevekküle müthiş bir misal getirmiştir…
Vaktiyle iki adam, hem bellerine, hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir sefineye bir bilet alıp girdiler.
Birisi, girer girmez yükünü gemiye bırakıp, üstünde oturup, nezâret eder; diğeri hem ahmak, hem mağrur olduğundan, yükünü yere bırakmıyor.
Ona denildi: "Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et."
O dedi: "Yok, ben bırakmayacağım. Belki zâyi olur. Ben kuvvetliyim. Malımı, belimde ve başımda muhâfaza edeceğim."
Yine ona denildi: "Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye daha kuvvetlidir, daha ziyâde iyi muhâfaza eder. Belki başın döner, yükün ile beraber denize düşersin. Hem, gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin, şu akılsız başın, gittikçe ağırlaşan şu yüklere tâkat getiremeyecek. Kaptan dahi, eğer seni bu halde görse, ya divânedir diye seni tard edecek, ya 'Hâindir, gemimizi ittiham ediyor, bizimle istihzâ ediyor, hapis edilsin' diye emredecektir.
Hem, herkese maskara olursun. Çünkü, ehl-i dikkat nazarında, zaafı gösteren tekebbürün ile, aczi gösteren gururun ile, riyâyı ve zilleti gösteren tasannuun ile, kendini halka mudhike yaptın; herkes sana gülüyor" denildikten sonra, o bîçarenin aklı başına geldi, yükünü yere koydu, üstünde oturdu.
"Oh! Allah senden râzı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum" dedi.
Yükümüzü bırakalım, bize düşen parçayı yerine yerleştirdikten sonra neticeyi subhanallahu Tebarake’ye havale edip rahat edelim… O cc dilediyse dünya bir araya gelse o şeye engel olamaz, O cc dilemediyse yine dünya bir araya gelse o şeyi olduramazlar…
Herşey O’nun cc takdiri iledir… Herşeyin dizgini onun elindedir
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hilmete râm ol,
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”
El BÂKİ HÜVE’L-BÂKİ
Kardeşiniz