28 Temmuz 2021, 12:42 -
Bazen Bin Sevincin Veremediğini Bir Hüzün Verir
İçinde bulunduğumuz hâli anlamak için basiretli ya da ferasetli olmamız gerekmiyor.
Bugünü anlamak için dün yaşadıklarımızı hatırlayalım, yeter.
Bir yerde dikkat bir konuya çekiliyorsa çok yönlü başka meselelerin hesapları için kollar sıvanmıştır.
O halde yapboz parçalarını yerlerine yerleştirirsek fotoğrafın ne kadar da net olduğunu göreceğiz.
Ekonomi ve İşletme Araştırmaları Merkezinin hazırladığı bir raporda Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin’in, 2032 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ni geride bırakarak dünyanın en güçlü ekonomisine sahip ülke olacağı bildirildi.
Kendi saadetini insanların felaketi üzerine kuran Amerika, bu gidişe kayıtsız kalmayacaktı. Nokta atışı yaparak Çin’i bitirmeli, uluslararası bir kaos oluşturmalıydı ki zaten yapacağı hamlede bunu gerektiriyordu. Oyunu aynıydı fakat bu sefer ki ismi: “Korona virüsü” idi.
Dikkat edersek son yirmi yılı analiz ettiğimizde insanlar şer güçler tarafından korku salgılanarak yönetiliyor: Küresel ısınma, gök taşı düşecek hepimiz yok olacağız, deli dana, kuş gribi, domuz gribi, sars ve mers virüsleri bu saydığımız son dört salgından 10 bin kişi öldü hâlbuki istatistiklere baktığımız zaman dünyada her yıl 50 binden fazla kişi gripten, 300 bin insan sıtmadan, sigaradan da milyonlarca insan hayatını kaybediyor.
Yani Dünyadaki bu istatistikler üzerinden korona virüsünden ölenleri değerlendirdiğimizde gündemdeki bu oluşturulan “kaos ”un ne kadar da kasıtlı abartı olduğunu anlıyoruz.
Gelelim madalyonun diğer yüzüne. Haktan bela gelmez kul azmadıkça. Müslümanlara akla gelmeyecek işkenceleri yapan Çin’e hiç aklına gelmeyen bela dûçâr olmuştu. Allah bir zalimi bir zalimin eliyle kırdırmıştı.
Sünnetullah gereği Allah güç iddiası eden her zalime ebabil kuşlarını yollardı. Hiç şüphesiz ki Amerika’nın akıbetinin de bundan farksız olmayacağını görmemize az kaldı.
Gelelim değer yargıları alabora olmuş Suudi hükümetine.
Ey Suudi Hükümeti! Kapıların ardında senden ne istendi de kukla olduğun halde “evet” diyemedin. Korona bahanesiyle Kâbe’ye ziyareti engellemeni gerektirecek hangi ayarlar verildi sana? Ama yılanla çuvala girmeyi sen kabul etmiştin değil mi?
Bileğinde kelepçe, ayağında pranga olmasına gerek yok. Amerika’nın aklına geçirdiği zincirle bunca mazlumu görmezden gelip düşmanlarına yaranmaya çalışırken esasen saadetini felakete, menfaatini zarara, özgürlüğünü köleliğe değiştirdiğini anlıyor musun?
Gelelim yazıyı kaleme almamdaki ana sebebe: Kâbe’nin tavafının durması Allah’tan gelen bir musibetti. Nasıl ki bedende kalp ne ise yeryüzünde Kâbe odur. İnsanın ölümü kalbi durunca gerçekleştiği gibi yeryüzünün ölümü de tavafın durması değil miydi?
Biz Müslümanlar olayları Allahtan bağımsız düşünemeyiz. Bazen bin sevincin veremediğini bir hüznün verdiğini çok iyi biliriz ve her musibette şu ayetin ruhumuzu kökünden salladığını hissederiz:
وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْدِيكُمْ وَ يَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ
Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizle yaptıklarınızın sonucudur; üstelik Allah birçoğunu da affetmektedir. (Şûrâ süresi:30)
Evet, bu nasıl bir hüzündü. Yeryüzünün kalbi olan Kâbe’nin tavafa durması, Allah’tan bizlere gelen ciddi bir musibetti. Bu fetret döneminde kendimizle öz eleştiri yapmamız gerekirdi.
Ey Rabbimiz! Yaratılış gayemizi unutup hayatımızı konfora esir ettiğimiz, değerlerimizin uğruna mücadele etmeyi bıraktığımız ve ruhumuzda insanlığın sancısını duymadığımız için mi bu hüznü verdin bizlere?..
Ey Kâbe! Biz senin yanındayken bile sana hasrettik. Yanındayken şanına yakışır kıyamlarda bulunmadık diye mi bu ayrılık dûçâr oldu bizlere?
Ey Kâbe! Seni ihmal ettik, sana gelmeyi hep erteledik diye mi bu engel dûçâr oldu bizlere?
Ey Kâbe! Yoksa senden döndükten sonra düzeltemediğimiz hatalarımızın bedelini mi ödüyoruz?
Bil ki kırık dökük de olsa avuçlarına bıraktığımız dualarımız var bizim ve
inanıyoruz ki seninle göreceğimiz çok baharlarımız var bizim.
Bu zilletten kurtulmamız için şimdi öz eleştiri yapma, istiğfar ile temizlenip takva ile takviye olma ve İslam davasında ben ne üretebilirim, nasıl faydalı olabilirim, diye büyük düşünme zamanı.
Ne buyurmuştu Rabbimiz:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Ey İman edenler! Siz Allah’ın(davasına)yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. (Muhammed:7)
Rabbim ümmeti aziz etsin, bütün acılarını sürgün etsin.
Eğitimci Yazar
Abide KURNAZ
Bir yerde dikkat bir konuya çekiliyorsa çok yönlü başka meselelerin hesapları için kollar sıvanmıştır.
O halde yapboz parçalarını yerlerine yerleştirirsek fotoğrafın ne kadar da net olduğunu göreceğiz.
Ekonomi ve İşletme Araştırmaları Merkezinin hazırladığı bir raporda Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin’in, 2032 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ni geride bırakarak dünyanın en güçlü ekonomisine sahip ülke olacağı bildirildi.
Kendi saadetini insanların felaketi üzerine kuran Amerika, bu gidişe kayıtsız kalmayacaktı. Nokta atışı yaparak Çin’i bitirmeli, uluslararası bir kaos oluşturmalıydı ki zaten yapacağı hamlede bunu gerektiriyordu. Oyunu aynıydı fakat bu sefer ki ismi: “Korona virüsü” idi.
Dikkat edersek son yirmi yılı analiz ettiğimizde insanlar şer güçler tarafından korku salgılanarak yönetiliyor: Küresel ısınma, gök taşı düşecek hepimiz yok olacağız, deli dana, kuş gribi, domuz gribi, sars ve mers virüsleri bu saydığımız son dört salgından 10 bin kişi öldü hâlbuki istatistiklere baktığımız zaman dünyada her yıl 50 binden fazla kişi gripten, 300 bin insan sıtmadan, sigaradan da milyonlarca insan hayatını kaybediyor.
Yani Dünyadaki bu istatistikler üzerinden korona virüsünden ölenleri değerlendirdiğimizde gündemdeki bu oluşturulan “kaos ”un ne kadar da kasıtlı abartı olduğunu anlıyoruz.
Gelelim madalyonun diğer yüzüne. Haktan bela gelmez kul azmadıkça. Müslümanlara akla gelmeyecek işkenceleri yapan Çin’e hiç aklına gelmeyen bela dûçâr olmuştu. Allah bir zalimi bir zalimin eliyle kırdırmıştı.
Sünnetullah gereği Allah güç iddiası eden her zalime ebabil kuşlarını yollardı. Hiç şüphesiz ki Amerika’nın akıbetinin de bundan farksız olmayacağını görmemize az kaldı.
Gelelim değer yargıları alabora olmuş Suudi hükümetine.
Ey Suudi Hükümeti! Kapıların ardında senden ne istendi de kukla olduğun halde “evet” diyemedin. Korona bahanesiyle Kâbe’ye ziyareti engellemeni gerektirecek hangi ayarlar verildi sana? Ama yılanla çuvala girmeyi sen kabul etmiştin değil mi?
Bileğinde kelepçe, ayağında pranga olmasına gerek yok. Amerika’nın aklına geçirdiği zincirle bunca mazlumu görmezden gelip düşmanlarına yaranmaya çalışırken esasen saadetini felakete, menfaatini zarara, özgürlüğünü köleliğe değiştirdiğini anlıyor musun?
Gelelim yazıyı kaleme almamdaki ana sebebe: Kâbe’nin tavafının durması Allah’tan gelen bir musibetti. Nasıl ki bedende kalp ne ise yeryüzünde Kâbe odur. İnsanın ölümü kalbi durunca gerçekleştiği gibi yeryüzünün ölümü de tavafın durması değil miydi?
Biz Müslümanlar olayları Allahtan bağımsız düşünemeyiz. Bazen bin sevincin veremediğini bir hüznün verdiğini çok iyi biliriz ve her musibette şu ayetin ruhumuzu kökünden salladığını hissederiz:
وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْدِيكُمْ وَ يَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ
Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizle yaptıklarınızın sonucudur; üstelik Allah birçoğunu da affetmektedir. (Şûrâ süresi:30)
Evet, bu nasıl bir hüzündü. Yeryüzünün kalbi olan Kâbe’nin tavafa durması, Allah’tan bizlere gelen ciddi bir musibetti. Bu fetret döneminde kendimizle öz eleştiri yapmamız gerekirdi.
Ey Rabbimiz! Yaratılış gayemizi unutup hayatımızı konfora esir ettiğimiz, değerlerimizin uğruna mücadele etmeyi bıraktığımız ve ruhumuzda insanlığın sancısını duymadığımız için mi bu hüznü verdin bizlere?..
Ey Kâbe! Biz senin yanındayken bile sana hasrettik. Yanındayken şanına yakışır kıyamlarda bulunmadık diye mi bu ayrılık dûçâr oldu bizlere?
Ey Kâbe! Seni ihmal ettik, sana gelmeyi hep erteledik diye mi bu engel dûçâr oldu bizlere?
Ey Kâbe! Yoksa senden döndükten sonra düzeltemediğimiz hatalarımızın bedelini mi ödüyoruz?
Bil ki kırık dökük de olsa avuçlarına bıraktığımız dualarımız var bizim ve
inanıyoruz ki seninle göreceğimiz çok baharlarımız var bizim.
Bu zilletten kurtulmamız için şimdi öz eleştiri yapma, istiğfar ile temizlenip takva ile takviye olma ve İslam davasında ben ne üretebilirim, nasıl faydalı olabilirim, diye büyük düşünme zamanı.
Ne buyurmuştu Rabbimiz:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Ey İman edenler! Siz Allah’ın(davasına)yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. (Muhammed:7)
Rabbim ümmeti aziz etsin, bütün acılarını sürgün etsin.
Eğitimci Yazar
Abide KURNAZ
YORUM YAZ
BU HABER İÇİN HENÜZ YORUM EKLENMEMİŞTİR.
Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları, okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan Araştırmacı Yazarlar hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
DİĞER Abide KURNAZ HABERLERİ
- Kâinât’ın Efendisi (s.a.v.) Bu... Ne kadar bahsedilse de Hz. Fâtıma’dan (r.anhâ), hep kısır kalac... Eklenme: 08 Haziran 2020
- Her Kışı Bir Bahar Her Geceyi ... (Ey müminler!)Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenlerin b... Eklenme: 30 Mart 2020
- Tufanlar Hasbîleri Ve Hesâbîle... Her ümmetin belirlenmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde o... Eklenme: 16 Mart 2020
Ferudun Özdemir: 'Allah Var, Problem Yok'
Ferudun Özdemir, “Allah var, problem yok!” adlı kitabında, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, Allah'a dayanıp, O'na güvenen insanların bir şekilde aydınlığa kavuşacaklarının farkındalığını oluşturuyor zihinlerde…