TERÖR VE ŞİDDETİN MEŞRUİYETİ YOKTUR
Terör kelimesi Latince kökenlidir.
İnsanlarda dehşet, korku ve panik oluşturacak nitelikte toplu cinayetlerin işlenmesine sebep olmak bir "terör" eylemidir. Elbette ki, tarih boyu bu tür olaylar yaşlı dünyamızda vuku bulmuştur. Özellikle barut ve benzeri patlayıcılar icad edildikten sonra terör olayları daha da yaygınlaşmıştır. Dünyada hiçbir ülke terörü yasal bir hak olararak görmemektedir. Ancak buna rağmen birçok ülke bir devlet politikası olarak terörü el altından desteklemektedir. Bazı ülkeler ise gerek kendi vatandaşlarına ve gerekse başka ülkelerin halklarına yönelik "devlet terörü" uygulamaktadır. Terör kimden gelirse ve kime yönelik olursa olsun insanlık dışı bir şiddet eylemidir ve hiçbir meşruiyeti yoktur. Terör her şeyden önce bir insanlık suçudur.
Terörü aleni olarak destekleyen ABD ve Siyonist İsrail'dir. İngiltere, Fransa ve Almanya da zaman zaman terörü destekleyen ülkeler olarak anılmaktadır. Asıl olarak, suçlu olan kesim bu işe teşne ve mütemayil olanlardır. Bunlar genel olarak Batılı emperyalist ülkeler tarafından piyon olarak kullanılmaktadır. Terör elbette ki, bir amaç ve bir hedef uğruna yapılmaktadır. Ancak terörle hedef ve amaca ulaşılamamaktadır. Bunun dünyada hiçbir örneği yoktur. Velev ki amaca ulaşılmış olsa da, terör insanlık dışı bir yöntem olduğu için hiçbir meşruiyeti yoktur. Bu yöntem kanibal olarak bilinen, yani kendi türünü yiyen yaratıklara özgü bir davranış olsagerek.
Düşnebiliyor musunuz, hiçbir suçu olmayan insanlar bir terör eylemi ile katlediliyor. Bunun hiçbir izah tarzı olamaz. Sizin o insandan ne alıp veremediğiniz var? Bu bir canavarlık değil de nedir? İntihar saldırısını yapan o teröristin nüfus cüzdanındaki din hanesine bakın, büyük olasılıkla "İslâm" yazıyordur. Peki bu İslâm dinin Kutsal kitabı Kûr'ân-ı Kerim'de, "Taammüden bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir." (Maide:32) "Kasten bir insanı öldürenin yeri ebedi cehennemdir." (Nisa:93) diye yazmıyor mu? Bu işi yapanlar nasıl olur da dinin hükümlerine karşı böylesine bigâne kalabilir? Bu konuda anne-babaların ve eğitim kurumlarının hiç mi suçu yoktur? Kanaatimizce suçun büyüğü bu iki etkendedir. Ebeveyn ve okul, daha küçük yaşlarda çocuklara Allah Teâlâ'dan haşyet duymayı ve insan sevgisini aşılamıyorsa suçun büyüğü onlardadır. Atalarımız boşuna dememiş: "Kork Allah'tan korkmayandan." Allah'a karşı haşyet duygusu taşımayan, Allah'tan kormayan kimselerden her türlü kötülük beklenir. Zira bu gibilerin ahiret, hesap ve cehennem gibi bir inançları yoktur. Bunların fıtratlarında olan insan sevgisinden yana da bir eser kalmamıştır. Bunlar hastlıklı ruh hâlleriyle tamamen piskopatlaşmışlardır. Bunlar adeta mutasyona uğramış sadist yaratıklardır. Görüldükleri yerde itlaf edilmeliler. İdam cezası kesinlikle geri gelmelidir. "Kısasta hayat vardır." (Bakara:179) Kısas hayatı teminat altına alır.
İnsan nasıl aldanıp da böylesi insanlık dışı bir işe teşne hâle getirilebiliyor? İnsanın aklı hafsalası almıyor adeta! Bazı insanlar vardır bırakın herhangibir canlıya zarar vermeyi, içindeki merhamet duygusundan dolayı yeşil bir yaprağı bile dalından koparamaz. Ama öbür taraftan zahiren bakıldığında insan olarak gördüğünüz kişi aslında bir canavara dönüşmüştür, ancak farkına varılamaz. "Homo homini lupus" (İnsan, insanın kurdudur) diyen meşhur filozof Thomas Hobbes'in sözü bu noktada adeta gediğe oturmaktadır. Oysa insan insanın cenneti olmalıydı. İnsan insanın kolundan tutunca onu felakete değil, cennete götürmeli. Allah için birbirlerini sevmeyen insanlar, şeytan adına birbirlerine husumet beslemekte, birbirlerinin kuyusunu kalmaktadırlar.
Merhum Mehmet Akif Ersoy diyor ki: "Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ve vicdandır. Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır. Yüreklerden silinmiş farz edilsin havfı Yezdan'ın, ne irfanın tesiri kalır ne vicdanın. Hayat artık behimidir (hayvanîdir), hayır ondan da aşağıdır." Şairimizin ifadesiyle Allah korkusunu yitiren insanın hayvandan da aşağı bir dereceye düşüp canavara dönüşmesiyle, en acımasız yöntemle insan kardeşini paramparça yapabiliyor. Kendisini de patlatarak onu yüzlerce parçaya bölebiliyor. Eline hiçbir şey geçmeden kendi hayatını da sonlandırıyor. Bu kişiyi ise ahirette korkunç azaplarıyla ebedi cehennem bekliyor. "O gün cehennemin önüne getirildiğinde canhıraş feryatlar ona fayda vermeyecektir. Ölümü isteyecektir ama ölmeyecek, sürekli azap görecektir." (İbrahim:17)
"Onların, cehennem ateşinin üzerinde durduruldukları zaman; (Ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık da mü'minlerden olsaydık) dediklerini bir görsen!" (En'âm:27)
"Şüphesiz ki, ayetlerimizi inkâr eden kâfirleri biz yarın bir ateşe atacağız. Derileri yandıkça ve azabın en ağırını tattıkça, kendilerine yeni deriler vereceğiz..." (Nisa:56) "O gün cehennemlikler 'ya Rabbi şu kişilere uyduk, onlar bizi saptırdı' diye mazeret uyduracaklar ama mazeretleri geçerli olmayacak." (A'raf:38)
Bu hakikatler zamanında ve yerinde aktarılmalıydı. Bunlar anne - babalar tarafından ve okullarda anlatılmalıydı. İnsan haklarına ve tüm canlılara saygılı bir nesil nasıl yetiştirilir? Merhametli ve erdemli bir nesil nasıl yetiştirilir? Ümmet olarak öncelikli ödevimiz buydu, bunun uğraş ve çabasını vermeliydik. Hiç kimse kusura bakmasın ve kendisini muaf tutmaya çalışmasın; toplum olarak, ümmet olarak terör bizim ayıbımız. Öncelikle nerede hata yaptık bunu kendimize soralım. Hiç kimse gücenmesin, 95 yıllık ırkçı politikalar bizi bu hâle getirdi. Siz dağlara taşlara, "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" yazarsanız, ana dillerini yasaklarsanız ve 95 yıllık yanlış politikalarınızla o bölgeyi kalkınma ve bayındırlık hizmetlerinden mahrum bırakırsanız, sonuç kaçınılmaz olarak buraya varır. Elbette ki hiçbir gerekçe terör için mazeret olamaz. Hiçbir gerekçe terörü meşru kılamaz. İşin bu noktaya varacağının hesabı yapılmalıydı. Sabah akşam teröre lânet okunacağına, "terör nasıl kurutulur?" onun hesabı yapılmalı.
Çok açık bir biçimde (Müslüman halkımızın duygularına tercüman olarak) ifade etmiş oluyoruz ki, terörün panzehiri İslâm Birliği projesidir. Bu proje her şeyden önce Müslüman halklar arasındaki suni sınırların kaldırılmasına matuftur. İslâm'ın evrensel yasaları mütekabiliyet esasına dayalı olarak ve hukukun üstünlüğünü esas alarak bütün halkların eşit koşullar altında yönetilmelerini ön görür. İslâm, hiçbir ayırım gözetmeden Müslüman coğrafyalarının en ücra köşesine kadar, başta sağlık ve eğitim olmak üzere her türlü bayındırlık hizmetinin götürülmesini hedefler. İslâmî yönetim anlayışında hiçbir ayrımcılığa yer yoktur. İslâm, gelir dağılımındaki adil paylaşım kriterleriyle sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırmayı amaçlar. Zekâtla, infakla, humusla ve sosyal paylaşım anlayışıyla fakir - zengin arasındaki uçurumu ortadan kaldırmayı hedefler. İslâm, faşizmin düşmanıdır, bütün Müslüman ulusları bir tek bayrak altında toplamayı amaçlar. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: "Arabın Acem'e, Acem'in Araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük takva iledir. Kavmiyetçilik adına savaşan bizden değildir." Bu gerçekten yola çıkarak M. A. Ersoy, "Küfrolur başka değil kavmini sürmek ileri" diye buyurmaktadır. Başka yollardan medet ummak beyhudedir. Gelin bu terör belasını İslâm'la bitirelim. Çünkü az önce ifade ettiğimiz gibi, "terörün panzehiri İslâm'dır.
Bölücü terör örgütü yeni sınırlar oluşturup, ulus devleti kurmak amacıyla Türkiye Cumhuriyeti'nden toprak istiyor. Biz ise mevcut ulus devletlerin sınırlarını kaldırıp ırkçılık temeline dayalı bölünmüşlüğümüze son vermek için İslâm Birliği'ni hedefliyoruz. İslâm Birliği bünyesinde federatif - bölgesel yönetimlere elbette yer verilecektir ancak bölünmüşlüğe asla. Tek Devlet, tek ordu, tek para birimi şiarımızdır. Mütekabiliyet esasına dayalı olarak Kürdistan, İslâm Birliği bünyesinde diğer uluslar gibi en saygın olan yerini alacaktır. Bunun teminatı ırkçı rejimler ve saltanat sistemleri değil, İslâm Nizamı'dır. Selâm olsun hakka tabi olanlara. Lânet olsun teröre ve teröre zemin hazırlayanlara...
Hazım Koral
- İSLÂM MEDENİYET PROJESİ İMÂNÎ ... İnsanlık tarihi boyunca bu yaşlı dünyamızdan nice uygarlıklarla... Eklenme: 13 Şubat 2017
- ÜMMETİN HELÂKI İHTİLAFTIR Başlığımızın hadis olduğu rivayet edilmektedir. İhtilâf sözcüğü... Eklenme: 15 Kasım 2016
- KERBELÂ'DA ÂŞURA GÜNÜ İmâm (a.s) ve 72 yâranı dünya tarihinde görülmemiş bir testanı ... Eklenme: 07 Ekim 2016
- PARALEL DEVLET YAPISI VE KANLI... İnsanlık tarihi boyunca nice ilâhî hakikatlerin sahteleri ve pa... Eklenme: 28 Eylül 2016
- AZMETTİRİCİ ABD TETİKÇİ FETÖ D... ve PARALEL DEVLET YAPISI VE KANLI DARBE GİRİŞİMİ İLK DEĞİL Eklenme: 30 Ağustos 2016
- KANLI DARBE GİRİŞİMİNE BİR BAŞ... Daha önceki yazımızda ifade ettiğimiz gibi yaşlı dünyamız günüm... Eklenme: 11 Ağustos 2016
- KANLI DARBE GİRİŞİMİ HANGİ AMA... Devlet yönetimini ele geçirme amacıyla tarih boyunca birçok iht... Eklenme: 22 Temmuz 2016
- RAMAZAN VE ORUÇ Allah Subahnehu ve Teâlâ’nın tabiat üzerinde cari olan yasaları... Eklenme: 03 Haziran 2016