ÜMMETİN HELÂKI İHTİLAFTIR
Başlığımızın hadis olduğu rivayet edilmektedir. İhtilâf sözcüğü anlaşmazlık, aykırılık, uyuşmazlık ve ayrılık anlamlarına gelmektedir.
Ümmetin içerisinde bulunduğu durumdan yola çıkarak ifade edecek olursak “ihtilaf” kavramı sadece fikirsel ayrılıkları ibraz etmemektedir.. İhtilaf olgusu bir vaka olarak söz konusu olumsuzlukları beraberinde getirince şiddet sarmalına düşmemek mümkün değil. İhtilafın zıddı ise uzlaşıdır, vahdettir, mutabakat hâlinde olmaktır. Ki yüce dinimiz de bunu emretmektedir. Ancak bugün İslâm ümmetinin hâline ve pür melaline baktığımızda, olması gereken birlik ve beraberliğimize ilişkin insicamın zerresini görmemiz mümkün değil. Özellikle ümmet genelindeki ihtilâf ve beraberinde gelen sürtüşmelere – çatışmalara baktığımızda içler acısı bir manzarayla karşılaşmış olmaktayız. Bunun elbette ki birçok sebebi var. Birinci saik olarak, İslâm ümmeti üzerindeki ihtilafın en belirgin görüntüsü 57 parçaya bölünmüş olmamızdır.
Bu bölünmüşlük iç çatışmaları ve etnik gerginlikleri beraberinde getirmiş. Oysa Rabbimiz bize birlik ve beraberliği emretmektedir. Ama ne yazık ki, İslâm ümmeti bu ilâhî emrin hilafına bir yaşam sarmalının içerisinde bulunmaktadır. Görüldüğü gibi ihtilaf ve bölünmüşlük istikrarsız ve zorlu koşullara mahkûm bir yaşam sarmalını da beraberinde getirmiş. Ümmet için olmaması gereken bir durumdur bu. Zira biz öyle bir dine mensubuz ki, bu din prensiplerine uyulduğu takdirde en mükemmel istikrarı beraberinde getirmektedir. Bakınız İslâm kelimesi terminolojik olarak her ne kadar “barış” ve “esenlik” anlamlarına gelse de bu aynı zamanda her türlü sosyal insicam ve istikrarı da ihtiva etmektedir. İslâm bir hukuk sistemi, bir ahlâkî kaideler manzumesi olarak müntesiplerine barışın, esenliğin, insicam ve istikrarın teminatını verir. Ancak İslâm tüm yön ve boyutlarıyla hayata hakim kılınmazsa beraberinde istikrarsızlıkların gelmesi kaçınılmazdır.
Bu gerçeklik eşyanın tabiatında ve illiyet (sebep-sonuç) ilişkisinde de böyledir. Eşyanın tabiatı boşluk kabul etmediği gibi Yüce Rabbimiz'in evrensel yasaları da boşluk ve ihmal kabul etmemektedir. Allah Subhanehu ve Teâlâ Râd Sûresi'nin 11'nci ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Bir toplum içerisinde bulunduğu ahlâkî değerleri değiştirmedikçe Allah'da onların durumunu değiştirmez.” Dualarımızın kabulünün bile ön şartları vardır. Ümmet olarak üzerimizdeki olumsuzlukların bertaraf olması için köklü ve kurumsal değişimlere yönelmek durumundayız. Bu ise ihtilaflara sebebiyet veren fikir ve düşünceleri bir tarafa bırakıp ortak değerlerimiz etrafında birlikteliğimizi nasıl tesis edebiliriz, bunun uğraş ve çabası içerisinde olmalıyız. İslâm ümmetinin bireyleri olarak nasıl sorumluluk sahibi isek, başımızdaki siyasîlerimize de büyük vazifeler düşmektedir. Merhum Erbakan bu sorumluluktan yola çıkarak D – 8 Projesini hayata geçirmenin uğraş ve çabası içerisinde oldu. Bu D – 8 projesi içerisine hedef olarak ekonomik birliktelik ve ortak para birimi vardı. Bu proje içerisinde ortak “İslâm Ordusu” vardı. Bu proje içerisinde sınırların kaldırılması da vardı.
Ancak ne yazık ki, alçakça ve şeytânî bir plânla 28 Şubat postmodern darbesini devreye sokan ihanet şebekesi Refahyol hükümetini devirmekle bu projeyi akamete uğratmış oldu. Fakat şu da bir gerçek ki, bu projenin akamete uğratılmış olması Müslümanların başındaki diğer siyasîleri bu sorumluluktan azade ve muaf tutmamaktadır. Çünkü Merhum Erbakan'ın bu projesi konjonktürel şartlardan mütevellit görülse de asıl olarak aidiyet değerlerimize, daha açıkçası imanımıza taallûk eden yadsınamaz bir vecibedir. İslâm ümmetinin istikrar ve esenliği bu projenin hayata geçirilmesine bağlıdır. Merhum Erbakan Hocamız'ın eleştirel anlamda en çok kullandığı söylemlerinden biri de “pansuman tedavi” ifadesiydi. Biz de buradan yola çıkarak ifade edecek olursak, pansuman tedavilerle ümmetin birlikteliği tesis edilemez. Müslüman halkımızın başımızdaki siyasîlerden öncelikli talebi bu olmalıdır. Eli kalem tutan aydınlarımız, akademisyenlerimiz, medya mensuplarımız ve Sivil Toplum Kuruluşları'mızın gündeminde bu proje olmalıdır. Açıkçası bu proje her fırsatta gündeme getirilmelidir.
Bu konuda bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum: 15 Temmuz darbe girişiminden sonra mütedeyyin halkımızın bir kesiminde ırkçı ve milliyetçi söylemler ön plâna çıkmaya başladı. Özellikle “tek devlet” - “tek millet” söylemi ırkçılık çağrışımı yapmaktadır. Biz Müslümanlar ümmet bilincine sahip olmak zorundayız. Mevcut ulus sınırları ümmetin vahdetine en büyük engeldir. Dar alanlara neden hapsedilmiş olalım ki? Bakınız İkinci Dünya Harbi'nde Avrupa'da adeta taş üstünde taş kalmamıştı. Taraflar birbirlerinde milyonlarca insan öldürmüştü. Ancak buna rağmen husumet ve düşmanlıkları bir tarafa bırakıp, “tek millet” - “tek devlet” demeden, dünyevî menfaatler uğruna ulusal sınırları ortadan kaldırdılar ve birlikteliklerini tesis ettiler. Oysa bizim birliktelik idealimiz dünyevî menfaatler uğruna değil imânî bir vecibedir. Buna rağmen diyebiliriz ki, bu idelale karşı duyarsızlık iman zaafiyetinden başka bir şey değildir. Müslümanlar olarak imanımıza taalluk eden hususları çok iyi bilmek durumundayız.
Yüce Rabbimiz, Enbiya Sûresi'nin 92'nci ayetinde “Sizin ümmetiniz, bir tek ümmettir” demesine rağmen bu ilâhî buyruk ve tanımın aksi istikamette yapıları kabullenmek Allah Teâlâ'ya muhalefet değil midir? Biz ulusal yapılarla asla kendimizi sınırlayamayız. Aidiyetimiz mevcut sınıların ötesine gitmemizi zorunlu kılmaktadır. Dünya globalleşmeye doğru giderken ümmetin dar kalıplar içerisinde kalması reel politikalara da uymamaktadır. Bütün dünya kurumsal birliktelikler peşinde koşarken ümmetin dar kalıplar ve hercümerç içerisinde olması ne ile izah edilebilir? Bütün dünya halkları biliyor ki, istikrar ve esenlik ihtilaflarda değil, dayanışma ve birlikteliklerdedir. Birlikten istikrar ve güç doğar. Rabbimiz bunu bize emretmektedir. “Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve ihtilaf ederek birbirinizle çekişmeyin. Ve sonra yılgınlaşırsınız, gücünüz ve devletiniz elden gider. Sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl:46)
İhtilâf etmek çekişmeyi ve ayrılıkları beraberinde getiren bir musibettir. Musibet ise helâk olma nedenidir. Başlığımızdaki hadis-i şerif buna işaret etmektedir. Şu hâlde Müslümanlar olarak kurumsal anlamda evrensel birlikteliğimizin tesisi için kafa yormalıyız, çaba sarfetmeliyiz. Gazeteci, hoca, hatip ve siyasî kimlikli insanlarımız ne varsa, ağzı lâf yapan ve eli kalem tutan vicdan sahibi her Müslüman bu misyonu kendine dert edinmelidir. Her şeyden önce bu imânî bir vecibedir. Dinimiz, imanımız bunu bize emrediyor. Bu yolda verilen uğraş ve çabalar elbette bir gün semeresini verecektir. “Eğer siz Allah'a (Allah adına İslâm'a – İslâm'ın şiarlarına) yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve yeryüzünde ayaklarınızı sabit ber kadem kılar. (Size istikrar verir.)” (Muhammed:7) Hiç kuşkusız, İslâm'ın hedef ve şiarı ümmetin birlik ve beraberliğine matuftur. Bu konuda o kadar çok ayet-i kerime var ki, hangi birini aktaralım? Akıl, mantık ve reel politikalar da bunu bize salık vermekte ve hatta kaçınılmaz bir gerçeklik olarak bunu bize dayatmaktadır.
“Toptan Allah'ın ipine sarılın, tefrikaya – ihtilâfa düşmeyin, dağılıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da sizi kardeş kıldı. O'nun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz.
” (Al-i İmrân:103)
- İSLÂM MEDENİYET PROJESİ İMÂNÎ ... İnsanlık tarihi boyunca bu yaşlı dünyamızdan nice uygarlıklarla... Eklenme: 13 Şubat 2017
- TERÖR VE ŞİDDETİN MEŞRUİYETİ Y... Terör kelimesi Latince kökenlidir. Eklenme: 14 Aralık 2016
- KERBELÂ'DA ÂŞURA GÜNÜ İmâm (a.s) ve 72 yâranı dünya tarihinde görülmemiş bir testanı ... Eklenme: 07 Ekim 2016
- PARALEL DEVLET YAPISI VE KANLI... İnsanlık tarihi boyunca nice ilâhî hakikatlerin sahteleri ve pa... Eklenme: 28 Eylül 2016
- AZMETTİRİCİ ABD TETİKÇİ FETÖ D... ve PARALEL DEVLET YAPISI VE KANLI DARBE GİRİŞİMİ İLK DEĞİL Eklenme: 30 Ağustos 2016
- KANLI DARBE GİRİŞİMİNE BİR BAŞ... Daha önceki yazımızda ifade ettiğimiz gibi yaşlı dünyamız günüm... Eklenme: 11 Ağustos 2016
- KANLI DARBE GİRİŞİMİ HANGİ AMA... Devlet yönetimini ele geçirme amacıyla tarih boyunca birçok iht... Eklenme: 22 Temmuz 2016
- RAMAZAN VE ORUÇ Allah Subahnehu ve Teâlâ’nın tabiat üzerinde cari olan yasaları... Eklenme: 03 Haziran 2016