Oda Orkestrası ve Kur'an
Orkestra için şef ne demekse, insanlık için de peygamber o demektir.
Çok gezen mi bilir, yoksa çok okuyan mı? Bence hem gezen, hem de gezerken okuyan kişi en çok bilendir. Bunu düşünerek içimde büyük bir gezme, uzaklara gitme, yeni yerler keşfetme isteğiyle İstanbul’dan kalkıp yaz başında Bodrum’a geldim. Elbette benim de hayalimdi çok daha uzaklara gidebilmek, yurt dışına yelken açabilmek, hiç gitmediğim coğrafyaların havasını soluyabilmek. Ama işin bu kısmını “nasip, kısmet” diye açıklayıp çok da üstünde durmayarak gidebileceğim en uzak yer olan Bodrum’la yetinmeye çalıştım diyelim. Madem ki dedim, kendi kendime, gidebileceğim en uzak yer Bodrum, öyleyse ben de bu sene Bodrum’un altını üstüne getirip köşe bucak dolaşır, bu şirin sahil kasabasını bir gezgin gibi keşfe çıkarım. Nitekim bu kararımı uygulayabildim. Haziran’dan Eylül ayına kadar Bodrum’u koy koy, köy köy, dere tepe, düz engebe demeden gezdim, dolaştım, düğün dernek, konser sergi bir çok kültürel ve sosyal aktivitede bulundum. Bütün bunları yaparken hem derin analizler ve çıkarımlar peşinde olan meraklı bir gözlemci gibi davrandım, hem de Allah’ın ayetlerini sadece Kuran’da aramayan, gözünün gördüğü, kulağının işittiği her şeyde derin okumalar yapan bir din sosyologu gibi olayları gözlemledim. Hem gezen, hem okuyan, hem de derin düşünen biri olarak bu çıkarımlarımdan birini daha sizlerle paylaşmak arzusuyla bu yazıyı kaleme alıyorum. Geçtiğimiz akşam Bodrum kalesinde bir klasik müzik konserindeydim. Bodrum Oda Orkestrasının 15 Temmuz Şehitleri anısına düzenlediği ve önümüzdeki günlerde TRT tarafından ekranlarda gösterilecek olan bu konserde Beethoven’un sevilen eserleri ünlü piyanistimiz İdil Biret’in piyanosu eşliğinde yorumlandı. Gökyüzündeki parlak dolunayın, sayısız yıldızın, yakamozlu denizin ve Bodrum kalesinin tarihi atmosferinin eşlik ettiği bu enfes klasik müzik konseri benim açımdan yine son derece ilham verici ve ufuk açıcıydı. Orkestrayı insanlığa; müzik aletlerini her birimize, icra edilen müziği ise yaşamın kendisine benzettim. Orkestra şefi, peygamberdi; önündeki nota kitabı ise Kuran… Ne demek istediğimi açıklamaya çalışayım. Konserin başında 50 kişiden oluşan oda orkestrası üyeleri müzik aletlerini akort etmek üzere sahnedeki yerlerini aldıklarında önce ortaya inanılmaz bir gürültü kirliliği çıktı. Müzisyenlerden kimi kemanının telini çekiştiriyor, kimi flütüne üflüyor, kimi davuluna gümlüyor, kimiyse elindeki zili sallıyordu. Bu müzik değil, resmen gürültüydü. Sonra sahneye Şef Naci Özgüç çıktı. Baştan ayağa siyahlar giyinmiş, uzun boylu, zarif ve her daim tebessüm eden yüz ifadesiyle orkestra şefini ayakta karşılayan müzisyenler şefin tek bir işaretiyle yerlerine oturdular. Şef önce seyircileri selamladı, ardından önündeki nota kitabını açtı. Artık tüm müzisyenlerin gözü şefteydi. Şefin her hareketini dikkatle izleyen müzisyen topluluğunu şef, önündeki bu nota kitabına göre idare edecekti. Ortamı büsbütün bir sessizlik kapladı. Ve sonrasında şefin iki elini havaya kaldırmasıyla birlikte artık bütün nefesler tutulmuştu. Şefin başlama hareketiyle birlikte önce kemanlar devreye girdi, sonra sırasıyla flüt, klarnet, obua, trompet ve diğerleri… Her bir müzik aleti nerede, ne zaman, hangi notayı çalacağını bilerek hep birlikte ortaya muhteşem bir melodi çıkardılar. Konseri izlerken “Ve onlara içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar da “Bu çok yalancı bir büyücüdür,” dediler. Bu nasıl bir peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi ya, dediler ve peygamberi inkar ettiler,” mealindeki ayet aklıma geldi. Orkestra için şef ne demekse, insanlık için de peygamber o demekti. Şef tek başına bir piyanist değildi, bir kemancı da değildi, davulcu da değildi. Ama bütün müzik aletlerinin dilinden anlayan, müziği çok iyi bilen, bu yetenekle donatılmış, onların içinden, kendilerinden olan biriydi. Tıpkı peygamber gibi. Ama insanlar kendi içlerinden bir peygamber gelmesine şaşırmışlar ve bunu kabul etmekte zorlanmışlardı. Orkestra şefi ile peygamber arasında öyle çok benzer nokta buldum ki. Mesela tıpkı bir peygamber gibi orkestra şefi de orkestrasını önündeki kitaba göre idare eder. Bu nota kitabı öyle bir kitaptır ki çalınacak parçaya dair her şey onun içindedir. Kitabın bilgisi ise şefe verilmiştir. Tıpkı Kuran’ın bilgisinin peygambere verilmiş olması gibi. Şefe uyan orkestra elemanı çalınan melodinin bir parçası olur ve böylece orkestra içindeki görevini eksiksiz bir şekilde yerine getirmiştir. Şefe uymayan kişi ise sadece kaos yaratır, gürültüye sebep olur, melodinin dışında kalır ve bu yüzden seyirciden alkış değil, yuhalanma alır. Orkestrasının başında şef; ümmetinin başında peygamber Şefin önünde nota kitabı; peygamberin önünde Kuran. Şefin idaresine uygun hareket eden müzisyen alkışı hak eder; peygambere uymayan insan ise kendine yazık eder. Gecenin sonunda Şef Naci Özgüç’e hayran kaldım. İki saat boyunca orkestrasını kusursuz bir şekilde idare eden şef kan ter içinde kalmıştı. En büyük yük hiç şüphesiz ki onun omuzlarındaydı. Bu yüzden de en çok alkışı o hak ediyordu. “Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler (şeref ve şanını yüceltirler). Ey iman edenler! Siz de peygambere destek olunuz, ona yürekten bağlılığınızı ifade ediniz. Ahzab 56)
- Bir Mevsim, Üç Düğün Bu yazı herhangi bir bilgi içermez. Tamamen kişisel duygularla,... Eklenme: 12 Eylül 2016
- Ben Filistinim! Toplum olarak unutmaya meyilliyiz. Oysa acıları, suçları ve suç... Eklenme: 28 Mayıs 2016
- Düalite - Hayatın Gerçeği (mi?... Şunu biliyorum ki, ne Yaratıcının ne de evrenin benim yapacağım... Eklenme: 24 Kasım 2015
- Ne oldu sana? Bendeniz imza günü sahibi olarak giriş kapısının hemen sol tara... Eklenme: 30 Ekim 2015
- Zıtların Dünyası Dünyadaki durumumuz denizde yaşayan balıkların sudan habersiz y... Eklenme: 20 Ekim 2015
- Kehf Uyanıyor! Yemliha, Mekselina ve Mislina, Ve Mernuş, Debernuş ve Şazenuş... Eklenme: 24 Haziran 2015
- Çiçeğin adı gül, Şehrin adı İs... Gül çiçeklerin ortak adıdır. Eklenme: 13 Ocak 2015
- Otuz üç! Otuz üç, Doksan dokuzluk bir tespihin üçte biri, ilk nişane dur... Eklenme: 15 Aralık 2014