Yaradan ve Yaratılan Tanrı!
Yaradan ve Yaratılan Tanrı!
İslâm’ın son kitabı Kur'an-ı Kerim’dir.
O nedenle, Kur'an-ı Kerim’deki isimler ve kıssalar esastır.
Benzer kıssa ya da isimlerin başka kitaplarda olması onları aynı kılmaz.
Önceki gelenekleri, Kur'an-ı Kerim hem ilga hem tasfiye etmiştir.
Kur'an-ı Kerim’in varlık nedeni de, en büyük iddiası da budur.
Buna Mormonu, Yehova Şahidini, bilumum evanjelisti ikna etmemiz gerekmez.
Dinlerlerse, bildiklerimiz, nasibimiz ne kadarsa anlatırız.
Ancak, “sizin dininiz size, benim dini bana!” son ifademiz olur.
Bu, İslâm’a, Kur'an-ı Kerim’e, Müslümana saldırmadıkça, İslâm dışı inanışı olanlara husumet beslemek anlamında değildir. Bu tür husumet zaten Kur'an-ı Kerim tarafından yasaklanmıştır.
Ortak noktalara dikkat çekmek, inancımızın şiarındandır.
Yargılayıcı da biz değiliz, yarlıgayıcı olan da.
Ancak inanmadıklarımıza boyun eğmek, ya da zoraki rabıta kurmak bu cümleden değildir.
Bizim inancımızda İsa, Hz. İsa’dır ve sadece peygamberdir.
Bizim inancımızda insan, masum doğar.
Genetik bir günahkârlık söz konusu değildir.
O nedenle vaftiz de inancın şartı değildir.
Bizde insan, günahkâr olmayı seçerek günah işlerse günahkârdır.
Rahman ve Rahim olan Allah’ladır meselesi.
Kul hakkı olmadığı sürece, onun merhametinden öte güvencesi de yoktur.
İncil’deki İsa'nın bir çelişkisi, “Tanrının oğlu” olmasına rağmen İsa'nında Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilmesidir.
Şimdi "İbrahim’i Dinler" diye aktarımlara bakalım.
Tevrat’taki İbrahim de Kuran'dakinden farklı bir İbrahim'dir.
Dahası, Yahudi kabileleri arasındaki rekabet Tevrat’ta yapılan değişiklerin bir kaynağı olmuş lehte olan ve meşruiyet için değişiklerdir.
Tanrı, Yahudilerin totem Tanrısı gibi algılandığı için devamlı onlara “çoğalın ve dünyaya tahakküm edin” der. Onlar “seçilmişlerdir.”
Zaten kadının yaratılması da Âdem’in isteği iradesi ile değil Yehova "İnsan için yalnız olmak iyi değil Ona bir yardımcı yaratayım" anlayışından doğar.
Yani Tevrat'a göre, günah aslında kadınla var olmuştur.
O var olana kadar cennet güllük gülistanlıktır; Âdem de rahattır.
Tevrat'taki Tanrı kabile totemi olarak karşımıza çıkar.
Bütün insanların Rabbi değildir O.
Aslında Cennet dediği de Mezopotamya'dır; Fırat, Dicle, Ceyhan, Seyhan oradan akar.
Tevrat’taÂdem "bu yarattığın kadın var ya meyveyi o verdi ben yedim" derken, Kur'an da "Biz nefsimize zulmettik" der.
Kur'an yasak meyveyi insanın kendi fıtratının ihlali olarak görür; Tanrısal alanla ilgisi yoktur.
Tevrat hep Tanrı'yı, insanın tahtından edeceğinden korkan bir varlık olarak anlatır.
Çünkü ebedi yaşam ve bilgelik Tevrat’ta Tanrısal alandır.
Onların ihlali doğrudan tanrısal alana tecavüz demektir
Ve aslında Tevrat’ta Yehova bu bilgi ağacını olduğu kadar "yaşam ağacını" da insana yasaklamıştır
Bu yasak meyve "iyilik ve kötülük bilgisinin ağacıdır."
Ortada elma armut nohut ayva yoktur.
Hristiyanlığın getirdiği çözüm bu asli günahla ilgili değil, asli günahtan kurtulma çaresiyle ilgilidir.
"Tanrı'nın oğlu İsa" yine baba Tanrının günah saydığı yasak meyveyi yemiş olan Âdem ve Havva'nın çocuklarının günahların kefarettir.
İsa burada devreye sokulur.
Aslında bu Kilise otoritesi demektir.
Kilise Papalık, Papalık İsa, İsa Tanrı olacaktır.
Doğuştan kirli olan insan aslında kul olarak da doğmuyor bu bakışta.
Kadından gelen kötülük kadın erkek herkese sirayet ediyor.
İslam'da ise fıtraten bozulma kazara olanla değil, bizzat seçerek fıtrat bozulursa olacaktır.
Hıristiyanlık insanı fıtraten bozuk bir gelenek ve genetik günahkârlıktan alarak hayata eksiden başlatır. Nötr fıtrat yoktur;kirlidir hep.
Fıtraten zalim olan birinin muhakemesinin zulüm üzerinden olması söz konusu değildir.
Zulüm fıtrata eklenen şer unsurları ifade eder.
Bu anlamda tabiat meleke farkları belki doğumla ilgili zamanlar ve doğum öncesi yaşananlar fıtratın evirilmesine/devrilmesine yol açıyor.
Bazen ifade ettiğimiz "birinin fıtraten" bozuk olması İslamî olmaktan çok İsrailci gelenekten gelen bir algı. Ancak tabiat farkları da var.
Fıtrat dediğimiz konu ise bizim fabrika ayarlarımız oluyor ) Resetleme imkânınız yok ama hafızaya kayıt ve geri alma imkânı var.
Bir de Hz Âdem’in "nefsimize zulmettik" demesi tarihteki en güzel örneklerden biri.
Nefse zulmetmek, kalbin fıtratını bozmak anlamındadır.
"İnnî kuntu min ez zalimin" diyen Yunus peygamberi düşünelim.
Zalimlerden olduğunu neden söylüyor?
Zulüm adalete aykırı olan her şeydir.
Gerçeği karartmak da dâhildir.
O halde zulmün varlığı yerine adaletin yokluğuna eğilmek lazım
Allah insanlara zulmetmediğine, insanlar birbirine zulmettiğine göre, zulüm konusunda Allah mutlak hâkimdir, hakemdir.
İslâm’da Allah, Yaratan bir Allah’tır.
Zaten olana şekil vermekten öte bir varlığı vardır.
Bu nedenle, yaratılan bir Tanrı da olmamıştır.
Metin Boşnak
Uluslararası Saraybosna Üniversitesi,
- Sübjektif olmanın fazileti! Sübjektif olmanın fazileti! Eklenme: 15 Nisan 2016
- Aldırma Gönül! Dolaşmak zamanı gelmiştir özümüzdeki iklimleri... Eklenme: 29 Şubat 2016
- Ne Yakar Aşktan Öte? hasretin varlığını hissetmek, hasreti hissetmekten daha az yakı... Eklenme: 20 Ocak 2016
- Kadın, Şeytan ve ölüm Aşk oluşun gizemi, göğüs kafesini de içindeki kuşla uçmağa vard... Eklenme: 24 Aralık 2015
- Yolculuk Nereye? Menzilin tek olması yolun da tek olduğunu ifade etmez. Eklenme: 15 Aralık 2015