VİCDAN AYNASINDA SUÇ VE CEZA
Suç ve ceza âdemin ezası! …
Hiç kuşkusuz yazılan tüm eserlerin bir çıkış noktası vardır. Yazarın kalbinde bir sancı ile doğup, sol yanını kaburgasından çıkacakmışçasına ele geçirip, daha sonra zihnin tüm milimlerinde sinsi bir el gibi gezinerek tüm benliğini kuşatan konu, sonunda o yazarın parmak uçlarından bir şelale gibi dökülerek hayat bulur. İmzasında kimin adını taşırsa taşısın eser doğduktan sonra ulaştığı her kalbin yorumuyla daha da suyu çoğalan karma bir nehre bürünür. Dostoyevski'nin Orijinal ismi ile Prestupleniye i Nakazaniye yani ‘Suç ve Ceza’ da yıllara meydan okuyarak yazılı metinler arasında kendi benliğini korumuş özel bir eserdir.
Âdem ve Havva’nın ilk yanılgısı ve İblis’in ilk isyanı ile başlayan suçların Yaratıcı tarafından cezalandırılmasıyla başlayan suç ve ceza kavramı insanlık kitabının en önemli iki kavramıdır. Suçun kendi gerekçelerini doğurabileceği, böylece varlığını teyit ettirmek için haklı sebeplere sığınacağına işaret etmesi de Suç ve Ceza’nın eleştirilen tezidir. Her suç, bir cezaya karşılık gelse de; her suçlu suçunu bir gerekçeye dayandırır. Peki, bu gerekçeler ne kadar önemlidir?
Yazar, yoksul bir hukuk öğrencisi olan Raskolnikov'a, meşhur cinayeti işlemeden önce yazdırdığı bir makalede enikonu tartıştığı bu teoriye göre toplum, sürü ve üstün insanlar olmak üzere iki kesimden oluşur. Toplumu bir piramit biçiminde düşünürsek o Piramit’in en üstünde kendini gerçekleştirmiş insanlar bulunacaktır. Böylelikle onlar özel, kendi varlığının ve insanlığın farkında olan nadide insanlardır. Tabanı teşkil eden sürü, sayıca fazla ama nitelikçe düşük olan kalabalıktır. Her zaman onlar, kendilerini yönetecek, eğitecek tepedeki insanlara muhtaçtır. Tam tepede, insanlığın tacı olarak duran dâhilere ise yüz milyonda bir rastlanır. Böylece suç, sürüyü kapsayan ve onlar için bir yaptırıma dönüşecektir. Yazara göre liderler için bu durum söz konusu değildir. Onlar var olmak için her şeyi yapabilme hakkına sahiptir.
Raskolnikov batı kaynaklı bu teoriye tarihten örnekler de verir. Napolyon, Sezar gibi komutanlar savaşlarda binlerce kişinin ölümüne sebebiyet vermiş fakat onları suçlamak kimsenin aklına gelmediği gibi onun görüşüne göre tarih de onları kahraman ilân etmiştir. O halde fertler de bu büyük kahramanlar gibi kendi dünyalarında toplumsal yarar adına gerekçelerini kurarlarsa suç işlemeye neden hakları olmasın ki? Nitekim Raskolnikov da üstün insanlardan biri olduğu varsayımıyla cinayet işler. Kendince adaleti tesis etmeye kalkışır.
Peki, üstün liderlerde sürüdeki insanlar gibi kendi kendilerine var olmadıklarına göre, kendilerine verilen hayatın içerisinde yaşayacakları hayattan ve diğer insanlardan sorumlu olduklarını göz önünde bulundurursak; insanlık yasası onlarında üzerinde olan yaratıcının ellerinden de suç ve ceza gibi yatırımlara dönüşmeyecek mi?
Yasalar, hukuk insanlık arasında çekişmelerden, rekabet duygusundan ve hak taleplerinden doğabilecek anarşi için yasalar ve hukuk söz konusudur.
Suç ve Ceza’da yazar, yasaların beşeri hükümlerle ortaya konulması neticesinde bireysel çıkarlara göre oluşturulduğunu ve gerektiği kadar adil uygulanmadığından söz eder. Bu durum bireye suç işleme gücü verir. Fakat romanda birey adına meşrulaştırılmış suç teorisinin karşısına koyulan asıl değer vicdandır. Adalet sisteminin yara aldığı, toplumu tatmin etmediği durumlarda böylesine çıkışsız bir teoriye saplanarak suça faydacı bir gerekçe üretmek mümkün olduğu için Dostoyevski hukuku önce vicdanda aramaktadır.
Vicdana dair ilk açık çağrı sarhoş Marmeladov'dan gelir. “Yoksulluk ayıp değil, zenginlik de erdem değildir. Sefaletse yüz karasıdır.” Çünkü onun kastettiği manasıyla sefalet ruha dair bir arazdır ve vicdanı kaybetmekle eş değerlidir. Marmeladov'dan sonra Raskolnikov'a, vicdanının sesine kulak vermesi öğüdü Sonya'dan gelir. Vicdana dair çağrıların Marmeladov ve Sonya gibi toplumun dışladığı, yargıladığı, “yitik” kahramanlardan gelmesi vicdanın fıtrîliği gerçeğini vurgular. O herkestedir. Sonradan edinilmez. İnsanın özünde yaradılıştan hazır bulunan vicdan onu mutlak doğrulara bağlayan, evrensel suçlara isyan etmesini sağlayan sestir. Vicdan, bireyin kendisiyle kendisi arasındadır. Bu yüzden güvenilirdir.
Fakat insanoğlu hiç kuşkusuz özünü zamanla kaybetmeye eğilim gösterebilir. Hamuruna katılan vicdanın sesini bir müddet susturabilir. Ucu kendisine dokunan bir durum söz konusu olduğunda karşıdaki kişiyi bertaraf etmek adına her türlü yolu mubah sayabilir. Çünkü onun sol yanındaki Allah’ın koyduğu vicdan duygusu kendi çıkarlarına ters gelecek durumlarda şeytanın yönlendirmesi ile karmaşa yaşamaya başlar. Şeytan ona telkin de bulunur:
“Yaptığın da haklısın, daha da ileri gitmelisin çünkü karşıdaki hak etti.”
İnsan olanın nisyanı da vardır. Unutmaya meyli olan âdemoğlunun egosundan doğan kazanma isteği, hırsından doğan entrika eğilimi, intikam duygusunun esiri olan varlığını efendi gibi görmeye başlayarak kendine suç işlemek için bulduğu haklı gerekçeleri, karşısında suç işlediğine inandığı kişi bulmayacaktır. ‘O hatalıdır, kötüdür, suçludur,’ diyerek sonuna kadar ona karşı atak yapmak adına daha büyük ve çirkin suçların kuyusunda düşecektir.
Suç ve Ceza, böyle durumlar için vicdan aynasında bireyleri inceleme eğilimi gösterir. Hâlbuki çok açıktır ki, yasalar bozulabilir, hukuk altüst olabilir. İnsanlık içerisinden zalimler çıkabilir. İnsan bilerek yahut bilmeyerek suç işleyebilir. Kime göre suç? Neye göre suç?
Doğruluktan, edepten, Allah’tan söz eden bireylerin imtihanlarına sabır gösterdiklerini iddia ederken şeytani hilelere, yollara başvurması ne kadar teslimiyettir? İki kişinin arasındaki bir duygu ve mahremiyeti ters düz ederek ahlak dersi vermek ne kadar ahlaktır? Kişi kendi acısının ve imtihanın içerisinde kendini sorguya çekmeyi öğrendiği ve düşmanı olarak gördüğü insanı anlamaya çalışarak, onun yerine koyarak adil savaştığı zaman vicdan terazisinin kayışının kopmadığını anlayabiliriz.
Bir gün güneş batar birey için. Gözler, dünya kapısına kapanır ansızın ve ebedi âleme açılır. Hesaplar görülür. Suçlar, bireylerin tüm yargılarından soyutlanarak en adaletli hâkimin karşısında görülür ve cezalar elbet ödenir. Kişiler, bunu bilerek hesap gününü bekliyorlarsa ne âlâ! Aksi takdir de Dünya’daki hırsları, ahiretini de kuşatır ve elbet Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. Her şeyi apaçık en ince ayrıntısına kadar hilesiz bilendir. Kimse, yaşamadığı günahın masumu olmadığı gibi kınadığı her şeyi yaşamadan ölmeyeceğine dair de delil vardır.
Sonya'nın, Raskolnikov'a, önce itirafı ardından ıstırabı öğütlemesi ise, acının insana ölümü bu dünyada tecrübe ettirmesindendir. Çünkü acı, arıtıcı etkisinden ötürü ölmeden evvel ölmek demektir.
- KADINLARI ANLAMADINIZ İki kere kadın olmayı öğrendiğim gün öğrendim, kadınlığın kalbi... Eklenme: 02 Aralık 2015
- Peki, Neden Çağımızda Kendi Ke... Yaşamak insanın kendi kendini tedavi etmesi ve her gün yenilenm... Eklenme: 13 Kasım 2015
- SEVDİ, YANDI, SUSTU KADIN Sonra kimseye sezdirmeden kendi kalbimize sarılıyoruz Eklenme: 12 Mart 2015
- NEDEN HZ. MUHAMMED (s.a.v) Dün malını mülkünü İslam için harcayan zengin sahabeler, bugünü... Eklenme: 16 Ocak 2015
- Aşkını Kaybetmekten Korkuyorum Kirli suların aktığı bir kalpten, hüzün dolu bir kalple doğruld... Eklenme: 15 Aralık 2014
- ÜMMET DARAĞACINDA RESULÜN EMAN... Hangi söz, Resûlün vefatında kendini kaybeden Ömer'in kulağına ... Eklenme: 14 Nisan 2014
- BERKİN DE BURAK DA BENİM EVLAD... Burak da Berkin de benim insanım; biz bir yerde telafisi zor ha... Eklenme: 15 Mart 2014
- GÜNLERDEN 28 ŞUBAT VE O ARTIK... Cihan bağında ey âşık budur maksud-u ins ü cin Ne kimse sende... Eklenme: 28 Şubat 2014