VUSLAT’A GİDEN YOLUN 4 HARFLİ PİN KODU: UMRE
Bu yazı ne bir reklam, ne de bir gösteriştir.Bu yazı Vuslat’a gitmek için çırpınan bir kalbin vuslata gidiş hikayesidir.
Hayatımızda bir çok insanla tanışırız. Kimi sizi sağa çeker, kimi sizi sola çeker.Ama bazıları vardır ki sizi Hak yoluna çeker. Bundan üç sene önce sosyal medyada tanıştığım bir şahıs. Adı: Süleyman Yasin AKDENİZ. Profilinin çoğu Hac ve Umre resimleri ile dolu. İlk izlenimim; içimden, ‘’bu işin ticaretini iyi tutturmuş, bir de sosyal medyayı kullanmış, maşallah işi kıvırıyor’’ demek oldu. Halbuki o an nefsim beni kıvırıyormuş da haberim yokmuş. Vel hasıl adamın iki kelimesinden biri hac ve umre. Tabi ki hayatımda hiç hac ve umre yapmadığım için profilinde ne paylaşırsa paylaşsın kalbime o kadar tesir etmiyordu. Önce bu şahsı tanımalıydım. Kimdi, neydi.Taklitçimiydi. Gözlerinde her an dolar resmi canlanan, kapitalist bir şahısmıydı. Bir İstanbul ziyaretimde soluğu bu abimizin İstanbul- Fatih’deki işyerinde aldım. Tabi iş yerini bilmediğim için Yasin abimiz beni metroda karşıladı. Kırk yıllık arkadaş gibi birbirimize sarıldık. Sanki yıllardır görüşüyormuşuz gibi hal hatır ettik. Soyadı ile aynı olan Akdeniz caddesinden muhabbet ede ede iş yerine ulaştık. İçeri girer girmez bu arkadaşlık umre ve hacca kadar uzansın diye dua ettim. Çok şükür azda olsa yanılsam da insanları kısa sürede tanırım. Karşımda hal ve hareketiyle, muhabbetiyle, ihlasıyla samimiyet kokan Yasin abimizi tanımak kendimden emin olarak çok kısa sürdü ve kardeşliğinin kalbime nüfuz ettiğini hissettim. Tabi bu arada yine ziyaretlerim oldu ve görüşmelerimiz kopmadan devam etti. Artık kalbim tamamen vuslata yolculuk için çarpıyordu. Fakat bir çok seçenek olmasına rağmen iştiyakla Yasin abimizle umre yolculuğu yapmak istiyordum. Cenab-ı ALLAH ne zaman nasip edecekti bilmiyordum. Dua,dua,dua. Ve gün geldi. Yıl 2015 Aralık ayı. Kalp çarpıntısı hızlandı, sabretmek zordu. Gece gözlere uyku girmez oldu. Vuslata yolculuğu hayal ederken, gözümün önüne en çok uçağın pistten havalanırken ön tekerlerinin havaya kalkması geliyordu. Ravzayı mutahharayı, kabeyi ne kadar tablo, resim ve televizyonlardan görsek de geçici bir tesir bırakıp gidiyordu ruhumda. Artık valizleri toplama zamanıydı. Vakit gelmişti. Sabah önce İstanbul, ardından kafile ile buluşup ardından Medine. Önce İstanbul’a iniş. Kafiledeki kardeşlerle hiç yabancılık çekmeden selamlaşma ve muhabbet. Ve günlerdir hayal ettiğim ve gözümün önünden hiç gitmeyen uçağın ön tekeri pistten kalktı. Artık uçuyorduk Ravzaya. Kalbimle ilk defa bu kadar konuşur olmuştum. Tabi bu aralardaki hikayeler ayrı bir yazım gerektirir. Fazla uzatmayacağım. Ve Medine. İndik. Otobüsümüze bindik. Gözler yabancı. Nerede acaba Efendimiz (SAV). Kalp bir kez daha ritim yapıyor. Ve abimiz Süleyman Yasin AKDENİZ uzaktan geniş bir alanı aydınlatan bembeyaz bir ışık gösteriyor. İşte Mescidi nebevi diyor. Kalp ve göz hiç beklemeden ve birbirlerinin hakkını yemeden aynı anda görevini yapıyor: Göz yaşı ve kalp çarpıntısı. Ve otelimize vardık. Sabırsızlık başladı. Kısa bir yerleşimden sonra Ravzaya yürüyoruz. Gün kavramı, gece-gündüz kavramı, saat kavramı hiç aklımıza gelmiyor. Hasretle yürüyorum. Ve esselamualeyküm ya Resulallah (SAV). Mescidi Nebeviye giriyoruz. Yasin abimiz dualarla kısa bir tanıtım yapıyor bizlere. Ve efendimizin kabrine gidiyoruz. Selamlama kapısından girdik. Ve efendimizin kabrine doğru yürürken, dünyaya dair her şey beynimden resetlenmiş durumda. Ve efendimiz. Esselamualeyküm ya Resulallah (SAV). Teheccüd ve Sabah namazımızı kıldıktan sonra biraz istirahat ettik. 3 günümüz Mescidi nebevide geçti. Medine’ye veda çok zor oluyor. İhramlar giyiliyor ve Kabeye yolculuk başlıyor. Mekke-Medine arası umre niyetimizi yapınca kalp tekrar Kabeyi görmenin heyecanıyla ritme başlıyor. Mekke’ye giriyoruz ve Yasin hocamız yine uzaktan geniş bir alanı aydınlatan ışığı gösteriyor.Uzaktan göremesek de Kabeyi gösteriyor. Kalp ve göz yine hiç beklemeden ve birbirlerinin hakkını yemeden aynı anda görevini yapıyor: Göz yaşı ve kalp çarpıntısı. Ve yine kısa bir yerleşimden sonra Kabe’ye doğru gidiyoruz. Başımız öne eğik gidiyoruz. Gözler yere bakıyor. Yasin hocamızdan gelecek sesle kafamızı kaldırmayı bekliyoruz. Ve Yasin hocamız işte Kabe diyor. Kafalar kalkıyor, gözler açılıyor. Ve sonrası…………….(Anlatılmaz,yaşanır)
Bu anılar sadece girizgah niteliğinde. Vuslat anlata anlata kitap halini alır.Tabi aralarda Hira, Sevr, Arafat, Uhud yolculuklarını anlatmaya kalkarsam ayrı bir sayfa açmam lazım.
Kısacası Cenab-ı ALLAH her kuluna bu yolculuğu nasip etsin. Şunu demeden geçemeyeceğim;Bu yolculukta kutsal toprakları görmek tabiî ki en birinci arzumuz.Yalnız buralarda gezerken göreceğimiz diğer yerleri ve oralardaki yaşananları bilen çok iyi bir rehberle gitmeniz çok önem taşımaktadır.Çünkü olayların yaşandığı yerlerde anlatılan her bir konu kalbinizi ayrı bir şekilde titretiyor.
Kıymetli abim Süleyman Yasin AKDENİZ; Öncelikle Cenab-ı ALLAH annem ve babamla bu yolculuğu bana nasip etti .Ama sen bizleri samimi bir şekilde, bu yolculuğa her daim teşvik etmeseydin, belki bu kadar istemeyecektik. Bizlere hakkından fazlasıyla rehberlik ve hizmet ettin. ALLAH senden ebeden razı olsun. Bizler sana hakkımzı helal ettik. Sende bize helal et. Selam ve dua ile…
- ELEŞTİRİ HAVUZUNA BALIKLAMA AT... Devir öyle bir devir oldu ki; doğru olsun,olmasın eleştiri yapm... Eklenme: 17 Mart 2016
- KİTAPLAR PAZARLAMA ARACI DEĞİL... Bir kitabı menşeine inerek, ağaç kokusunu alana kadar okuyun Eklenme: 13 Ocak 2016
- İSG Kurallarının Faydaları 6331 Sayılı İş sağlığı ve Güvenliği kanununun yeniden düzenlenm... Eklenme: 30 Ağustos 2014