Hayalci Kadınlar
Son yazımda hayalet erkeklerden bahsetmiştim. Genelleme yaptığımı söyleyip, anlatmak istediklerimi yakalayamayanlar oldu.
Öncelikle şunu belirtmek isterim “çürük elmalar” diye bir yazı yazıp, çürük elmalarla ilgili düşüncelerimi paylaşsaydım, “Bütün elmalar çürüktür.” demek istediğim sonucu çıkabilir miydi? Tabii ki hayır… İşte bu noktada beyleri alınganlık yapmaya değil, kendi evlerinde varoluşlarını sorgulamaya davet ediyorum.
Peki, hayalet erkekler var da bütün kadınlar sütten çıkmış ak kaşık mı? Hiçbir sorun tek taraflı değil. Hiç kimse de kusursuz ya da tam kusurlu değil.
Sorunlu erkekler var, sorunlu kadınlar da var. Sorun gerek kadın, gerek erkek olarak kendimizi bir yerlerde unutmamızdan ve yaratılış gayemizin idrakine varamamamızdan kaynaklanıyor. “Neden kadın yaratıldım?”, “Neden erkek yaratıldım?” sorusunu kaçımız soruyoruz kendimize, gözlerimizi aynadaki suretimizden kaçırmadan? Kaçımız dünyaya geliş amacımız üzerine düşünmek için günün belirli zaman dilimini ayırabiliyoruz, başkasına sataşmadan?
Dinimiz aile reisliği görevini babaya vermiş, ne kadar büyük bir paye… Kadınların, çocukların ve kısacası ailenin emanet olduğu gerçeğiyle erkeklere düşen sorumluluğun çok daha fazla olduğu kanaatindeyim. Ama kadınlara verilen de yapılarında barındırdıkları zarafetle, yuvasını çekip çevirme gücü. Kadınların sorumluluklarını üstlenmemeleri ve her şeyi erkeklerinden beklemeleri, erkeklerin imtihanını hayli zorlaştırmıyor mu?
Peki, hayalet olan erkekler annelerinden öyle mi doğuyorlar? Hayır, fıtri farklılıklar taşımakla birlikte her çocuk saf ve temiz doğar. İnsan önce anne ve babasının tutumlarıyla, sonra da çevrenin etkisiyle ve yaşadıklarıyla şekillenir.
Erkeğin anne babasından göremediği ilgi ve şefkati (ya da gördüğü ilgi ve şefkatin devamını) evlendiğinde eşinden beklemesi, ondan da göremediği alakadan sonra içine kapanması ya da tersine daha da hiddetlenmesi yadsınamaz bir gerçektir. Bin bir hayalle evlenen kadın, fırtınalar içinde boğuşan erkeğin sığınacağı bir liman olamıyor. Oysa içinde sert fırtınalar, kasırgalar kopan erkeğin, dingin bir limana ihtiyacı var. Bir yumuşak kalple dinecek belki de bütün kasırgaları. Ama kadının buna ne sabrı ne tahammülü var. Gardını alıp, duruyor erkeğin karşısında. Yanında dursa, belki bütün sıkıntılar hafifleyecek. Sonuçta kadın da erkekten çok şey bekliyor ve çevresinden aldığı “Güçlü dur, kendini ezdirme” taktiklerini uygulayarak daha da mutsuzlaşıyor. Çünkü erkeğin ihtiyaç duyduğu başını koyacağı sıcak bir omuz, ona kalkan olarak yükselen sert bir omuz değil.
Bazı kadınlar kendisi bir şeyler yapmaktan öte, sürekli kendisi için adımlar atacak bir erkek bekliyor. Hayal kuruyor, dizilerdeki gibi bir erkek hayali içinde yaptıklarıyla, eşini daha da uzaklaştırıyor farkında bile olamadan. Dizilerdeki sahte erkeklere hayran oluyor kadın. Hayallerinde oluşturduğu erkeği görmeyi umarak ekranlardan çevirdiği gözlerini yanındaki eşine dikiyor. Nerede o her gün bir hediyeyle koşup gelmesini; romantik, kibar olmasını beklediği adam? Nerede olacak, dizi setinde rol yapıyor.
Kimi kadınlar eşlerinin iyi yönlerini övmeyi ve dışarıya da “Eşim beni çok mutlu ediyor.” mesajı yaymayı, bunu da diğer kadınların gözüne sokmayı çok seviyor. Sevgililer günü denilen günde sanal ortamlarda boy boy resim paylaşan kadınlar bunun büyük bir göstergesi: Eline çiçek demetini alan makineye sarılmış, yüzde gurur dolu bir ifade… Bu demek değil ki bu kadınlar çok mutludur. Ama bu kadınların gördüğü romantik davranışları erkeğinden göremediği için içten içe kahrolan diğer kadınlar var… En sonunda dayanamayıp patlıyorlar… “Sen neden böylesin?” Adam şaşkına dönüyor. “Nasılım?” “Evlendiğinde böyle değildin?” Sürekli erkekleri eleştirmek yerine bir nefes alıp, kadınlar olarak biraz da kendimize bakmalıyız. “Evlendiğimizde ben böyle miydim?” “Acaba eşime karşı ben nasılım?
Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
“Şayet ben bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim.”
Ben bu hadis-i şerifi ilk kez okuduğumda şaşırdığımı ve çok etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Secde etmek… Secde Allah’a en yakın olma hali değil midir? Ve eğer birine daha secde emredilseydi bu kişinin kadınların eşleri olacağı gerçeği, bütün kadınlar olarak içimizi titretmiyorsa ve kendimizi her yeni gün sorgulama süzgecinden geçirmiyorsak, bizim de varlığımız hayalet kadınlığa dönmez mi?
Hayalci kadınlar, hayalet erkekler… Konu çok boyutlu ve oldukça geniş…
Uzun lafın kısası deyip, yaratılış gayemizi anlamaya ve bize “kul olma” değerini veren Yaradan’ın lütfuna layık olabilmek için, “Neden eşim kadınlığını yapmıyor?”, “Neden eşim erkek olma sorumluluğunu yerine getirmiyor.” gibi sorularla topu karşı tarafa atmadan önce, kendimize bakmamız daha doğru ve isabetli olur.
“Ben erkek olmanın gerekliliğini yerine getirebiliyor muyum?
“Ben kadın olmanın gerekliliğini yerine getirebiliyor muyum?”
Kadın ya da erkek olalım, bu sorulara bulduğumuz hakkaniyetli cevapların bizim iki dünyada da mutluluğumuzu artıracağına inanıyor ve bunu hepimiz için gönülden diliyorum.