Araştırmacı Yazarlar | Yazarlar
YAHUDİLİĞİN TARİHÇESİ KUR’AN-A GÖRE YAHUDİLİK
YAHUDİLİĞİN TARİHÇESİ KUR’AN-A GÖRE YAHUDİLİK
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
En eski ilahi kaynaklı din olarak nitelendirilir. Yahudilik Babil sürgününden bu yana milli bir din haline gelmiştir. Ancak bu din tek Tanrı’ya, vahye dayanan kutsal kitaba ve peygamberlere yer vermesiyle milli dinlerden; millileştirilip bir ırka tahsis edilmesiyle de ilahi dinlerden farklı bir karakter arz eder. Yahudilikte din ile ırk iç içe girmiş, birini diğerinden ayırmak zorlaşmıştır. Çeşitli aşamalardan sonra Yahudi inanışı yaşam tarzını ve dini-etnik kimliği temsil eder oldu.
Yahudilik Sembolü Olarak Kabul Edilen Davud Yıldızı
Yahudiler, kendilerini dünya milletleri arasından seçilmiş kavim olarak görürler. Tanrı, Sina Dağı’nda bu kavmi kendine muhatap kılmış ve Hz. Musa’nın (A.S.) şahsında Tevrat’ı onlara vermiştir. Bu kavim Yahudi, İbrani ve İsrailoğulları terimleriyle adlandırılır. Yahudilik, yaşayan ilahi dinlerden mensubu en az olanıdır. Bugün yer yüzünde 15 milyon civarında Yahudi bulunur.
Yahudi, İbrani ve İsrail Ne Demek?
Yahudi: İshak oğlu Yakub’un on iki oğlu vardı. İsrailoğullarının on iki kabilesi, onlara nispet edilir. Hz. Yakub’un (A.S.) en büyük oğlunun adı “Yuda” veya “Yahuda” olduğundan, İsrailoğullarına onun adına izafeten “Yahudi” denilmiştir.
Bir diğer görüş ise Yahudi adının Filistin’in güney bölgesindeki “Yuda” veya “Yahuda “krallığından geldiği de ileri sürülür.
İbrani: Bu kelime “ibri” veya “Hibri” kelimelerinden gelir. Fırat ve Ürdün nehrinin öbür kıyısından gelmiş olan göçmenleri ifade eder. Yahudilere bu ad, Ken’an ülkesinin yerlileri tarafından verilmiştir.
İsrail: Bu kelime, Tanrıyla güreşip onu yenen anlamında kullanılır. İsrail, Hz. Süleyman’dan (A.S.) sonra ikiye ayrılan krallığın kuzeyde kalan bölümünün adıdır. Bu ad sonradan bütün Yahudileri içine alarak “İsrailoğulları” şeklinde kullanılmıştır.
Tevrat’a Göre Yahudiliğin Tarihçesi
Sami ırkından sayılan İbranilerin Sümer ülkesinin Ur şehrinden çıktıkları ileri sürülür. Tanrı (Yahve) Abraham’a (Hz.İbrahim Tah. M.Ö. 2000) Ken’an diyarına göç etmesini emreder. O da bu emri yerine getirir. Ölümünden sonra yerine oğlu İshak, torunu Yakup geçer.
Yakub’un başkanlığında İsrailoğulları yaşayışlarını devam ettirirken, kardeşleri tarafından kıskanılması sonucu kuyuya atılan Yusuf, daha sonra onlarca kuyudan çıkarılıp Mısır’a giden bir kervana satılır. Mısır’da Firavun’un yanında önemli bir mevkiye yükselen Yusuf, Yakup ve kardeşlerini Mısıra getirtir. İsrailoğulları böylece Mısır’a yerleşmiş olurlar. Mısır’da önceleri rahat bir hayat geçirmekte olan Yahudiler, zamanla büyük sıkıntılara ve köleliğe düşerler. Onları bu sıkıntılardan kurtarıp “Arz-ı Mev’ud”a (vaad olunmuş toprak, Filistin) döndüren Mose (Hz. Musa) olmuştur (Tah.M.0.1250).
Musa, Firavun’un ordusunun Kızıl Deniz’de boğulup onları takip edememesi sonucu Yahudileri Sina’ya getirir. Burada, Sina Dağında, Hz. Musa’ya (A.S.) Tevrat ve On Emir verilir. Yahudiler Sina Çölünde kırk yıl dolaştılar. Musa’dan sonra Yesu onları Filistin’e götürdü. Filistin’de Hakimler ve Krallar devrinden sonra Kral David (Hz. Davud: 1013-973), Kudüs’ü aldı ve Yahudilerin en parlak devrini başlattı. Oğlu Kral Şelomo (Hz. Süleyman: M.Ö. 973-933), babası tarafından hazırlatılan yere Kutsal Ma’bed’i yaptırdı. O zamana kadar bir çadırda muhafaza edilen ve içinde On Emir tabletleri bulunan kutsal Ahit Sandığı, Ma’bedin bir odasına konuldu.
Kitab-ı Mukaddeste Anlatılan Ahit Sandığının Tasviri
Hz. Süleyman’ın (A.S.) ölümünden sonra krallık güneyde Yuda (Yahuda), kuzey de İsrail olmak üzere ikiye ayrıldı. On kabile İsrail, ikisi de Yuda Krallığına tabi oldu. Önce İsrail Krallığı Asurlular tarafından M.S.721’de, sonra da Yuda Krallığı Babilliler tarafından M.6.586’da yıkıldı. Ma’bet tahrip edildi ve Yahudiler Babil’e sürgün edildi. Sürgünde Yahudi halkı, Ezra’nın etrafında birleşti ve M.Ö. 538’de Kudüs’e döndü. Ma’bet M.Ö. 520’den sonra yeniden onarıldı.
M.Ö. 63’de başlayan Roma esareti devresi, M.S. 70’de Roma’lı kumandan Titus’un Kudüs’ü ve bu arada Ma’bedi de yakıp yıkmasıyla sonuçlandı. Yahudiler, dünyanın her tarafına dağıldılar.
Ma’bed’ten arta kalan Batı Duvarı (Ağlama Duvarı) yüzyıllarca onlarda milli ve dini şuuru ayakta tutmuştur, Mesih inancının verdiği ümit, onlarda bu şuurun devamlı varlığını sürdürmesini sağlamıştır.
Ağlama Duvarı Kur’an-ı Kerim’e Göre Yahudilik
Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerden bahsedilen Ayetlerin sayısı oldukça fazladır. “Beni İsrail” ve “Yahud” gibi terimler kullanılır. Ayrıca bazı peygamberler konu edilirken (mesela Hz. Yakup gibi) Yahudiler hakkında da bilgi verilir. Ayrıca “Ehl-i Kitap” deyiminin genel çerçevesine onlar da girer. Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler ile ilgili olarak verilen bilgiler şöyle tasnif edilebilir:
1-Allah tarafından Yahudilere bahşedilen nimetler.
2-Uymaları gereken dini hükümler.
3-Kendilerine peygamberler tarafından getirilen hükümleri ve tebligatı değiştirmeleri, doğru yoldan sapmaları.
4-Allah’a karşı ahitlerini bozmaları, verdikleri sözden dönmeleri ve bunu adet edinmeleri.
5-Yahudilerin, yaptıkları işlerin kötülüğünden dolayı zillet ve meskenete uğramaları.
6-Yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışmaları.
7-Bazı peygamberlere ve salih kimselere iftira etmeleri veya onları öldürmeleri.
8-Basit çıkarları uğruna hakikatlere yüz çevirmeleri.
9-Allah’ın Yahudilere tavsiyeleri.
Tevrat’ta anlatılan Yusuf kıssası ile Kur’an-ı Kerim’de anlatılan kıssa birbirine çok yakındır. Firavun’un zulmüne uğrayarak uzun bir esaret hayatı yaşayan İsrailoğullarını bu sıkıntıdan Hz. Musa kurtarmıştır. Bu noktadan sonra Tevrat’ın anlatımı ve Kur’an-ı Kerim’in anlatımı farklılık arz eder.
Hz. Musa ve On Emir Tevrat’a Göre Hz.Musa
1-Mısır’da Yahudiler çoğalmaya başlayınca, Firavun bundan endişelendi. Onların çoğalmalarını önlemek için, her doğan erkek çocuğun öldürülmesini emretti. Musa, böyle bir devrede dünyaya geldi. Annesi, onu ancak üç ay kadar saklayabildi. Sonra onu ziftle sıvanmış bir sepete koyup ırmağa attı. Firavun’un kızı onu ırmakta buldu, saraya getirdi ve orada büyüttü (1 Çıkış I: 8-22,11 1.7).
2-Musa, gençlik yıllarında Yahudilerin yanına gider, onların şikayetlerini dinlerdi. Yine bir gidişinde, Mısırlılardan birinin bir Yahudi’yi dövdüğünü gördü. Yahudi’yi koruyarak Mısırlıyı öldürdü. Olayın duyulması üzerine Musa Midyan’a kaçtı. Orada Midyan kahininin kızı ile evlendi. (2 Çıkış II: 11-17)
Kahinin sürüsünü otlatırken, Tanrı’nın meleği Horeb’de bir çalı ortasında, ateş alevinde ona göründü. Yanan çalının ateşi bir türlü bitmek bilmiyordu. Bunu merak edip geri dönen Musa’yı çalının ortasından Allah çağırıp şöyle dedi:
3- “…Ben, babanın Allah’ı, İbrahim’in Allah’ı, İshak’ın Allah’ı ve Yakub’un Allah’ıyım. Ve Musa yüzünü örttü, çünkü Allah’a bakmaya korkuyordu. Ve Rab dedi: Gerçekten Mısır’da olan kavmimin sıkıntısını gördüm… Onların feryadını işittim: çünkü onların acılarını bilirim… Ve şimdi gel ve benim kavmimi, İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarmak için seni Firavun’a göndereyim.” (3 Çıkış III: 1-13)
Böylece Musa, Yahudileri Mısır’dan çıkarmak üzere görevlendirilmiş oldu. Kardeşi Harun da ona yardımcı verildi. Bu görevi yerine getirmek üzere Musa Mısır’a geri döndü. İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarıp Ken’an diyarına götürmek isteğine Firavun karşı çıktı. İkisi arasında mücadele başladı. İş, mucize göstermeye kadar vardı. Firavun, bütün sihirbazlarını topladı. Onlar da bütün hünerlerini ortaya koydular. Musa’nın asası kocaman bir yılan olup onların bütün sihirlerini yuttu. Bütün bunlara rağmen Firavun, İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmalarına izin vermedi. Bunun üzerine Rab Yahve, Mısırlılara bela vereceğini, insandan hayvana kadar bütün ilk doğanları öldüreceğini bildirdi. Firavun, bu işlerin vuku bulduğunu görünce İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmalarına izin verdi.
4-İsrailoğulları Kızıl Deniz’e doğru yola çıktılar. Ancak Firavun verdiği karardan pişman olarak onların arkasına düştü. Kızıl Denize gelince Musa elini denize uzattı, sular yarıldı, İsrailoğulları geçti; sonra tekrar Musa elini uzattı, sular eski haline döndü ve Firavun ile ordusu boğuldu (4 Çıkış VII: 9-12; XII: 12-14; XIV:21-31).
5-İsrailoğulları, Mısır’dan çıkışlarının üçüncü ayında Sina Cölü’ne geldiler. Orada Allah, Sina Dağı’ndan Musa’yı çağırarak onlara verdiği nimetlere karşı İsrailoğullarının iyi bir kavim olma sözünü almak üzere onu görevlendirdi. Musa emri yerine getirdi sözü aldı ve Rabbe bildirdi. Üçüncü gün, Tanrı, Sina Dağı’nın üzerine, dağın tepesine, ateş içinde indi ve Musa’yı yanına çağırdı ve ona On Emri verdi (5 Çıkış VII: 9-12; XII: 12-14; XIV:21-31).
6-Musa, İsrailoğullarını çetin ve uzun bir mücadele devresinden sonra va’dedilen topraklara yaklaştırdı ve 120 yaşında iken öldü (6 Tesniye XXXIV: 1.12).
On Emir
Hz.Musa’ya Sina Dağın’da vahiy edilen On Emir, Tevrat’ın iki ayrı bölümünde geçer (1). Bu on emir şöyle sıralanır:
1-Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Allah benim.
2-Benden başka tanrın olmayacak. Boşlukta, yerin üstünde veya altında, denizlerin derinliklerinde mevcut olan varlıkların resimlerini yapmayacak, onlara hiçbir surette tapmayacaksın.
3-Allah’ın ismini boş yere ağzına almayacaksın.
4-Cumartesi (sebt) Gününü daima hatırlayıp onu kutsal kılacaksın.
5-Haftanın altı gününde çalışacak, yedincisinde istirahat edeceksin. Cumartesi günü, Allah’ına tahsis edilmiş umumi dinlenme günüdür. O gün, ne sen, ne de oğlun, ne kızın, ne uşağın, ne de hayvanın, kısaca hiçbiriniz çalışmayacaktır.
6-Anne ve babana hürmet edeceksin.
7-Öldürmeyeceksin
8-Zina yapmayacaksın
9-Çalmayacaksın
10-Yalan şehadette bulunmayacaksın.
11-Hiç kimsenin evine, barkına, karısına, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine, velhasıl sana ait olmayan bir şeye göz dikmeyeceksin.
Bu on emir, Yahudilerin temel prensiplerini içinde bulundurur. Hz. Musa (A.S.) Sina Dağı’ndan indiğinde iki tas tablet (levha) üzerinde yazılı olarak bu emirleri getirmiştir.
Kur’an’a Göre Hz.Musa (A.S.)
Hz Musa, Yüce Allah’ın İsrailoğullarına gönderdiği, kendisine kitap verilen büyük peygamberlerden biridir. İsrailoğulları Mısır’da çoğalıp varlık sahibi olunca, Firavun bunu önlemek için mallarını ellerinden aldı, onları esir yaptı ve yeni doğan erkek çocuklarının öldürülmesini emretti ( Bakara 49-50; Kasas 4.)
Musa doğunca annesi onu bir müddet sakladı. Daha fazla saklayamayacağını anlayınca Allah’ın (C.C.) ilhamı üzerine onu bir sandık içinde suya bıraktı, Firavunun adamları onu buldu; karısının isteği üzerine çocuk öldürülmedi. Musa’nın annesi ona süt annesi oldu. Musa büyüyüp ergenlik çağına ulaşınca, ona Allah tarafından hikmet ve ilim verildi ( Kasas 7-14.)
Hz. Musa halkın haberi olmadan bir gün şehre indi. Biri kendi soyundan, diğeri de düşman olan iki adamı dövüşür buldu. Kendi soyundan olan adam ondan yardım isteyince, onun yardımına koştu ve onun düşmanına bir yumruk attı ve adam öldü. Mazlumu korurken olsa da bu durum onu üzdü ve Allah’tan af diledi. Olay duyuldu. Hakkında öldürme kararı alındı. Hz. Musa haber alınca orayı terketti ve Medyen’e gitti ( Kasas 15-22).
Medyen’de evlendi. Kayınpederiyle kararlaştırdıkları süreyi tamamlayınca ailesi ile birlikte yola çıktı. Sina Dağına yöneldiğinde karanlık bir gecede yolunu şaşırdı. Isınmak ve yolunu bulmak için ateşin bulunduğu tarafa gidince, “Ben, şüphesiz senin Rabbinim, ayağındakini çıkar, çünkü sen, kutsal bir vadi olan Tuva’dasın.” diyen bir hitapla karşılaştı. Orada ayrıca kendisine Allah’dan başka tanrı olmadığı, ona ibadet etmesi, dosdoğru namaz kılması bildirildi. Asası ile ilgili mucize verildi ve Firavun’a gitmesi emredildi. Kardeşi Harun da ona yardımcı kılındı ( Kasas 29-32; Tâhâ 9.49).
Hz. Musa (A.S) ve Hz. Harun (A.S) Allah’ın emrini Firavuna tebliğ ettiler ve İsrailoğullarının serbest bırakılmasını istediler. Firavun, teklifi kabul etmediği gibi, Hz. Musa’nın peygamberliğini tuhaf karşıladı. Firavun Hz Musa ile Allah’ın ‘Alemlerin Rabbi” olması konusunu tartıştı ( Kasas 29-32; Tâhâ 9.49).
Firavun, Hz. Musa’dan (A.S.) peygamberliği ile ilgili mucize göstermesini istedi. Hz. Musa da asasını yere bıraktı, o da bir ejderha oluverdi. Bunun üzerine Hz. Musa, Firavun ve adamlarını ülkesinden çıkarmak isteyen bir büyücü olarak suçlandı. Firavunun bütün büyücüleri, hünerlerini göstermek üzere toplandı. Hz. Musa’nın asası, onların hünerlerini sergiledikleri ip ve değnekleri yutuverdi. Bu durum karşısında bütün büyücüler, hep beraber secdeye kapanıp “Alemlerin Rab’bine, Musa ve Harun’un Rab’bine iman ettik” dediler. Firavun hepsini ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesmekle tehdit etti, fakat hiçbiri kararından vazgeçmedi
( A’raf 104-105; Şuara 18-28.).
Firavun, Hz. Musa’yı (A.S.) Mısırlıların dinini değiştireceği endişesiyle öldürmek istedi. Fakat ailesinden iman eden biri bunu engelledi. Sonunda Hz. Musa’ya kavmini gece yola çıkarma emri geldi. Bunun üzerine Hz Musa kavmini Mısır’dan çıkardı. Firavun ve adamları onları takibe başladı. Hz. Musa’nın beraberindekiler, yakalanma korkusuna kapıldı. Yüce Allah, Ona asasını denize vurmasını emretti. Hz. Musa, asasını denize vurunca deniz ikiye ayrıldı. Hz Musa ve adamları karşıya geçti. Onları takip eden Firavun ve beraberindekiler boğuldu ( A’raf 106-126).
Hz. Musa ve İsrailoğulları Firavunun zulmünden kurtulup yollarına devam etti. İsrailoğulları putlara tapan bir kavim görünce, Hz. Musa’dan (A.S.) kendilerine öyle tanrılar yapmasını istediler. Hz Musa, onlara “Sizi alemlere üstün kılmış olan Allah’dan başka bir tanrı mı arayacağım?” dedi. Onlara Firavunun zulmünü ve Allah’ın onlara yardımını hatırlattı. Sina’ya vardıklarında yiyecek-içecek sıkıntıları oldu. Allah (C.C.) onlara su, kudret helvası ve bıldırcın ihsan etti. ( Mu’min 26-34; Şuara 52-67: Yunus 90-99)
Yüce Allah Hz. Musa’ya, Tûr-i Sina ya çıkmasını, orada 30 gün oruçlu olarak ibadet etmesini emretti. Hz. Musa bu süreyi tamamlayınca, ona 10 gün daha oruç tutması ve ibadetlerini tamamlaması emredildi. Hz.Musa, bütün bunlardan sonra, Allah’ın cemalini görmek istedi. Yüce Allah da bunun imkânsız olduğunu; dağa bakmasını, tecelli ettiğinde dağ dayanabilirse, onun da kendisini görebileceğini bildirdi. Hz. Musa (A.S.) dağa baktığında Cenab-ı Hakk’ın (C.C.) tecellisi sonucu, onun yerle bir olduğunu gördü, düşüp bayıldı.
Kendine geldiğinde, Yüce Allah, ona, uymaları gereken bütün kuralları ihtiva eden levhaları verdi. Kavmine bu levhaları getirdiğinde, onların bir altın buzağıya taptıklarını gördü, daha önce verdikleri sözden döndükleri için onlara kızdı. Kavminden tövbe etmelerini istedi. Onlarda tövbe ettiler. Yüce Allah, tevbelerini kabul etti ( A’raf 138-141, 160.).
Hz. Musa (A.S.) getirdiği levhalardaki hükümleri kavmine tebliğ etti ve onları ıslaha devam etti. Ancak onlardan şiddetli bir itiraz gördü. O zaman Yüce Allah, Tûr-i Sina’yı onların başına indirmekle tehdit etti; onlardan namaz kılacakları, zekât verecekleri, peygambere uyacaklarına dair söz aldı. Ancak İsrailoğulları, sıkıntıda iken söz verip sıkıntı biter bitmez sözlerini unuttular ve bunu da alışkanlık haline getirdiler ( A’raf 142-145; Tâhâ 83-97; Bakara 54).
Filistin göründüğünde Hz. Musa (A.S.), va’dedilen topraklara dönebilmek için orada bulunanlarla mücadele etmeleri gerektiğini İsrailoğullarına söyledi. Ancak onlar, Hz.Harun (A.S.) hariç, onu tek başına bıraktılar. Bunun üzerine Hz. Musa, Rabbine dua edip, kendileriyle fasıkların arasını ayırmasını istedi. Allah da “Muhakkak orası kendilerine kırk yıl haram edilmiştir. Onlar (oldukları) yerde sersem sersem dolaşacaklardır. Artık o fasıklar güruhuna karşı tasalanma” ( Bakara 63-65; 83-88) diye buyurdu.
Bundan sonra İsrailoğulları, çöllerde yollarını kaybettiler. Bir kısmı helak oldu, bir kısmı da yıllarca çöllerde dolaştı. Allah’a (C.C.) karşı gelme, onun ayetlerini inkâr etme, haksız yere peygamberleri öldürme, onlara uymama ve taşkınlık yapmaları yüzünden İsrailoğulları, gazaba uğradılar ( Mâide 20-26). Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun. METİN ALKAN
EĞİTİMCİ YAZAR
