KİBİRİN SONU TUĞYANDIR-5
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
İlkeli ve dürüst rollerde oynarlar. Ama o rol, üzerlerinde iyice sırıtır da göremezler. Benlik duygulan kabarmıştır. Ben’i çok severler. Böyle hastalar, sürekli “ben” mülâhazalarıyla solurlar, tafralarla köpürüp dururlar. Biz demekten hoşlanmazlar Büyüklüğü, büyüklenmeyi kendi inhisarlarında deruhte etmekten haz duyarlar. Büyük büyük iddialar peşindedirler. Çoğu zaman da iddialarının altında kalırlar ve ezilip küçülürler. Herkesten büyük olmak için herkesten büyük konuşmak çok önemli meziyetleridir
Ortaya attıkları mevzularla gündemlerini başkalarına dayatmaya çalışırlar. İstedikleri bir netice çıkınca nefret verici şımarık bir edaya bürünürler, istemedikleri bir netice çıkınca da surat asarlar. Dönüp dolaşıp sonucu tartışırlar. Bu sebepledir ki tartışmayı ve eleştirmeyi çok severler.
Kendileri gibi düşünmeyenleri töhmet altında bırakacak suizanlar beslerler ve bunu cerbezeli konuşmalarıyla hakka/yakîne tahvil edebilmek için denî muhteris bir gayrete tutuşurlar.
Çirkinliklerini ortaya çıkardığı için güzelliklere, karanlıklarını aydınlattığı için aydınlıklara kin beslerler. Deve gibi kindardırlar, asla unutmazlar. Kendi yaptıklarına karşı balık hafızalı, başkalarının yaptıklarına karşı fil hafızalıdırlar. Zamanı geldiğinde hunçlarını mutlaka alırlar. Asla affetmezler, affetmeyi sevmezler. Affedilmeyi bir lütuf değil, kendilerine verilmesi gereken bir hak ve mecburiyet olarak görürler ama onu da başkalarından talep etmezler, çünkü kibirleri istemelerine izin vermez.
Merhamet duyguları diğer bütün duygular gibi dumura uğramıştır.16 Hak, hukuk, adalet, dürüstlük, doğruluk gibi kavramları tribünlere dönük sahnelerde, kendini kabul ettirmek, yandaş/yoldaş kazanmak ve sûret-i haktan görünmek için tertiplenmiş şeytanî, şehevî, sinsi ve muhteris konuşmalarda meze olarak kullanırlar.
Kalbi hastalıklardan dolayı için için yalnızlık çekerler; bu sebepten kaynaklanan bir yalnızlığı da üstünlük telakki ederler. “Büyük insanların hep yalnız olduğu” aforizmasını ihsas ederler punduna getirilmiş konuşmalarında. Aslında az bilindiğini zannettiği ve fakat kendilerinin dahi çok iyi bilmediği kelime ve kavramları dillerine pelesenk ederler. Bilinmedik, duyulmadık, yakası açılmadık konulan gündem ederek entelektüel bir hava estirirler. Aslında bildikleri yanıldıklarına yetmeyecek kadar eçheldirler. Sığdırlar da suyu bulandırıp sığlıklarına sunî derinlik sülieti giydirirler. Entelektüel bilirkişi triplerine girip kifayetsizliklerini bilgi olarak satmaya çalışırlar. Düşündürücüdür ki, kısa vadeli de olsa çoğu zaman müşteri bulurlar kendilerine. Ama ne var ki, hiç sevilmezler. Çünkü sevmezler ve sevmesini bilmezler. Var olan sevgileri de kibrin çirkinliği altında sevimliliğini yitirmiştir.
Gülüşleri müstehzidir. Espri adı altında alay ederler. Dudak büker, burun kıvırırlar. Aynı yanlış kendilerine yapıldığında anında hiddetlenirler. En galiz küfürleri, en fütursuz konuşmaları büyük bir öfkeyle fâş ederler muhatabının yüzüne. Bunu da haksızlık karşısında susmamak ve zor zamanda konuşmak olarak telakki ederler. Yaptıklarını desteklemek için de mutlaka bir iki âyet ve hadisi, bir iki süslü püslü cümleyi mezada koyarlar.
İflah olmaz muhaliftirler. Olur olmadık her şeye itiraz ederler. Geçimsizdirler, sürekli kavga ederler, sataşırlar, didişirler. Uzun süreli arkadaşlıklar kuramazlar. Dostları ise hemen hiç yoktur. Birlikte iş yapabilme ahlâkına sahip değildirler. Ruhsal dünyalarının fıtrî ahengini bozan kibir, fizikî ortamlarının düzen ve insicamına da yansır. Bulunduktan mekânlarda, yaptıktan büyük küçük toplantılarda her an ahengi bozacak korkunç bir potansiyel taşırlar. Hemen her toplantıyı ringe çevirirler.
Ellerinden ve dillerinden sürekli fahşâ ve münker sâdır olur. Nerde ne yapacaklarım tam olarak kestiremezsiniz. Kendilerinden emin olabilmeniz imkân dâhilinde değildir. Hiç güven vermezler insana. Enaniyetlerine dokunulduğunda dilleriyle, jest ve mimikleriyle mutlaka tepki gösterirler. Tekebbürleri onları nice kötülük ve azgınlıklara sürükler. Kulisler yaparak kumpaslar çevirirler. Efendimiz (s.a.v.)’in “Müslüman, elinden ve dilinden emin olunan kimsedir.”17 hadisini kendileri için değil hep başkaları için düşünürler.
İslâm bilginlerine göre kibir bütün kötü huyların en başında gelmektedir.18 Kibre düşen bir insan bütün iyi hasletlerini sıfırlamış olur. Kibir yoluna giren kişi yolun sonuna geldiğinde kendisini küfürle burun buruna gelmiş bulabilir. Kibrin sonu tuğyandır. Tuğyana düşen ateşe düşmüş demektir. Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun.
METİN ALKAN
EĞİTİMCİ YAZAR
1. Buhari, Kalem Suresi Tefsiri; Müslim, Kitabu’l Cennet, 13
2. İbn-i Hişam; IV, 42.
3. Müsned, IV, 134.
4. İmam Gazzali, İhyay-ı Ulumuddin III, s. 236-309
5.Günay Bayburtlu Kesler, Son Elçi Hz. Muhammed ve O’nun Rehberliğinde Hayat, s.98, Çıra Yayınları, İstanbul, 2010
6. Ekrem Sağıoğlu, İlim Beldesinin Kapısı Hz. Ali, Yasin Yayınevi, s. 331, İstanbul, 2005.
7. http://www.fetva.org/Hutbeler/kibir_tevazu.htm
8. İbn Mace, Mukaddime, 9; Müslim, İman, s. 148-149.
9. Müslim, İman, 39.
10. http://www.fetva.org/Hutbeler/kibir_tevazu.htm
11. Heyet, İlmihal, İslam ve Toplum, II, s. 517-518, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005
12. Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Yayınları, İstanbul.
13. İbrahim Tenekeci, Yeni Şafak Gazetesi, 29 Ağustos 2012
14. Arif Nihat Asya, Dualar ve Aminler, Naat Şiiri, Ötüken Yayınları, İstanbul
15. Ahmed bin Hanbel, Müsned
16. Buhârî, Kalem Sûresi tefsiri; Müslim, Kitabu'l-Cennet, 13
17. Müslim, İman 14; Buhârî, İman 3.
18. Heyet, İlmihal, İslâm ve Toplum, II, s. 501, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005
19. Gazzalî, İhyâ, III, 166
20. Heyet, İlmihal, İslâm ve Toplum, II, s. 501, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005
21. http://www.fetva.org/Hutbeler/kibir_tevazu.htm
22. Müslim, Birr, 38