Araştırmacı Yazarlar | Yazarlar

BİZİM TARİHİMİZDE, TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜNDE, MUHARREM AŞURA GÜNÜ

15 Eylül 2019, 13:06

 BİZİM TARİHİMİZDE, TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜNDE, 10

                          MUHARREM AŞURA GÜNÜ

                    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

   Hicrî Takvime Göre 10 Muharrem, içerisinde bulunduğumuz Miladî  2009 yılında, 7 Ocak gününe denk gelmektedir.

   Muharrem ayının ve  10 Muharrem gününün Türk-İslâm geleneğinde önemli bir yeri vardır.

   Bir Hadis-i Şerifte, Ramazan ayından sonraki en faziletli ayın, Muharrem ayı olduğu bildirilmiştir. Çünkü Allah (cc), Muharrem ayının içerisinde bir günde, bir kavminin günahlarını affetti. Bir başka kavminin günahlarını da bu ay içerisinde affedebileceği ümit edilmektedir.

   Muharrem ayında, geleneklerimize göre bazı törenler vardır. Bunların en önemlisi 10 Muharrem günü, Aşûra adı verilen bir çeşit tatlının yapılarak komşulara ve fakirlere dağıtılmasıdır. Aşûra kelimesinin, onuncu gün anlamında olduğu söylenmektedir. Bu gün yapılan tatlıya da bu sebeple aşûra denilmiştir.

   10 Muharrem ile ilgili diğer anlatımlar şöyledir:

     10 Muharrem, Hz. Âdem`in tövbesinin kabul edildiği gündür. Cenab-ı Allah, başka kullarının da tövbesini bu günde kabul buyurabilir.

     10 Muharrem, Hz. Yunus`un, balığın karnından çıktığı gündür.

      Hz. Nuh`un, Cûdi Dağı`nın tepesinde karaya oturan gemisinin içindekiler, 10 Muharrem günü karaya çıktılar. Çıktıkları yerde yiyecek bulamadılar. Tekrar gemiye dönüp, kalan erzakların her birinden birer miktar konulmak suretiyle bir yiyecek hazırladılar. Denizlerden ve fırtınadan kurtulmuş olmanın sevincini, aşure denilen bu tatlıyı yiyerek kutladılar. 10 Muharrem günü, aşure yapıp yemek, komşulara dağıtmak, bir gelenek hâline geldi.

   Hz. Ali (kav) Efendimizin oğlu Hz. Hüseyin (ra), ailesi ve yakınlarıyla birlikte, 10 Muharrem günü Kerbelâ`da şehit edilmişlerdir. Bu olaydan sonra 10 Muharrem, İslâm Kültürü`nde önemli bir gün hâline geldi. Hz. Hüseyin`in hâtırasına aşure yapılıp dağıtılır oldu. Türkler bu geleneği, diğer Müslüman ülkelerdeki insanlardan daha fazla benimsediler.

   Osmanlı döneminde ve hatta Cumhuriyet`in ilk yıllarında, Muharrem ayının ilk on günü, öğle ezanları, ağıt havasını andıran Hüseynî makamında okunurdu. Bu uygulama, Kerbelâ hüznünün, Türk-İslâm toplumunun tamamı tarafından paylaşılmış olmasının göstergesi idi.

   Anadolu`muzda; Abdal, Çepni ve Tahtacı gibi adlarla anılan İslâm-Türk-Alevî gruplar arasında aşure geleneği çok daha yaygındır. On iki İmam inancına sahip olanlar, aşureyi on iki çeşit malzeme ile

hazırlarlar.

   Aşure geleneği, zaman içerisinde bütün Müslüman-Türkler tarafından benimsendi. Geleneklerine bağlı Türklerin tamamı, aşurede kutlu bir anlam ve içerik bulur.

   10 Muharrem; Musevîlik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık olarak adlandırılan semavî dinlerin üçünde de kutlu bir gündür. Mûsevîler, daha fazla önem verirler. Çünkü o gün, yok olmaktan kurtulduklarına inanırlar. Cenab-ı Allah`a, şükranlarını ifade etmek için oruç tutarlar. Bu oruç onlara farz kılınmıştır.

   Hıristiyanlar da 10 Muharrem`de oruç tutarlar. Sebep olarak, Hz. Musâ`nın geçersiz sayılmayan emirlerinden biri olması gösterilmektedir.

   Ramazan orucu farz kılınmadan önce Müslümanlar, Muharrem ayının 10. günü oruç tutarlardı. Ramazan orucu başladıktan sonra Hz. Peygamberimiz, Musa Aleyhisselâm`a hürmeten oruç tutmuş, farklı olsun diye, 9 Muharrem ve/veya 11 Muharrem günü de oruç tutulmasını tavsiye buyurmuştur.

   Bir Hadis-i Şerifte: `Aşure orucunun, önceki yılın günahlarına kefaret olacağını Allah`ın rahmetinden umarım`. Denilmektedir. Bir başka Hadis-i Şerifte de: `Kim ailesine aşure günü cömert davranırsa, Allah da ona, senenin geri kalan günlerinde geniş davranır.` Buyurulmaktadır. Buradaki geniş davranma, yiyecek ile ilgilidir. Anadolu`da pek çok aile reisi, 10 Muharrem günü, ihtiyaç olmasa bile; nohut, fıstık, üzüm... gibi taneli yiyecekler satın alarak evine götürür. Araştıranlar, bu davranışın sünnet olduğunu anlarlar.

   Türk-İslâm geleneğinde 10 Muharrem`i, bayram havası içerisinde neş`e ile kutlamak haramdır. Aşırı bir matem havasına bürünmek de doğru bulunmaz.

   Muharrem ayı aynı zamanda Hicrî takvimde yılın birinci ayıdır. Yeni bir seneye girilmiş  olması  sebebiyle  pâdişâh,  saray erkânına  bahşiş dağıtırdı.   Bu bahşişlere, `muharremiye`   denilirdi.  Muharremiyeler,   üst kademedeki devlet memurları tarafından,  kendisine  bağlı personele de verilirdi.

   Muharrem ayının girişi sebebiyle yazılan ve pâdişâha sunulan şiirler de `muharremiye` olarak adlandırılırdı. Muharremiyede, şiirin sunulacağı pâdişâhı metheden ve giden seneyi ebcet hesabı ile gösteren mısralar bulunurdu. Enderunlu Vâsıf`ın hicrî takvime göre 1217, milâdî takvime göre 1802 yılına girilmesi sebebiyle devrin pâdişâhı Sultan Üçüncü Selim Han`a yazdığı muharremiye pek meşhurdur. O yıllarda 1 Muharrem günü, sıkıntıda olduğunu üzüntülü bir yüz ifadesiyle söyleyip, varlıklı yakınlarından ve tanıdıklarından borç istemek âdettendi. İstenilen para verilirse, parayı alan muzipçe gülerek: `Yeni Yılınız Kutlu Olsun !` der ve borç olarak aldığı paranın (âmiyane tâbirle) üzerine yatardı.

   Aşure pişirilmesi, az da olsa, para sahibi olmayı gerektiren bir işti. Bu sebeple Osmanlı döneminde zenginler ve özellikle saray - köşk mensupları, geleneğin yaşatılmasında önemli roller oynamışlardır. Helvacıbaşının gözetiminde aşçıların ve kiler ağalarının hazırladıkları aşure, özel kaplar içerisinde dağıtılırdı. Bu kaplar, porselenden yapılmış tek kulplu zarif bir testi şeklindeydi. Testiler Avrupa`da yaptırılır ve yalnızca aşure dağıtımında kullanılırdı.

   Aşure pişirilmesine Muharrem ayının dokuzuncu günü sabahtan başlanır, o günün akşamını onuncu günün sabahına bağlayan gece boyunca testilere doldurulur, onuncu günü hizmetkârlar tarafından, önceden belirlenen evlere götürülürdü. Aşureyi alanlar, kabı temizler, içerisine badem şekeri veya fındık-fıstık gibi yiyecekler koyarak geri verirlerdi.

   Ayrıca büyük kazanlarda aşure pişirilir, geniş meydanlarda mahalle halkına dağıtılırdı. Aşure dağıtılacağını ve dağıtım yerini bilen fakir halk, ellerinde kapları olduğu halde, günün ilk saatlerinde sıra oluştururlardı. Bu kapların bazen su kovası kadar ve hatta gaz tenekesi hacminde olduğu görülürdü. Dua okunur, dinleyenlerin hep bir ağızdan âmin demesiyle dağıtım başlardı. Dağıtılan aşure miktarının on tondan fazla olduğu, görülmemiş olaylardan değildi.

   Anadolu`daki insanlarımız ve geleneklerine bağlı büyük şehir sakinleri, aşure pişirip dağıtarak, 10 Muharremlerin heyecanını, hazzını huzurunu ve aynı zamanda da hüznünü yaşamaya devam ediyorlar.

    AŞURE GÜNÜ VE ORUCU

   Kamerî aylardan Muharrem ayının onuncu gününe Aşure günü denir. Rasulüllah (s.a.s.):  Tırmizî`den rivâyet edilen bir Hadis-i Şerif`inde; `Aşure günü orucunun önceki yılın günahlarına kefaret olacağını umarım.` Buyurarak, bu günde oruç tutmayı tavsiye etmişlerdir.

   Bu güne, İslâm`dan önce de bazı kavimler saygı ve önem atfetmişlerdir. Müslümanlar ise hicrî senenin ilk ayı ve haram aylardan biri olması nedeniyle kutsal saymışlar ve bu gün oruç tuta-gelmişlerdir.

   Allah-u Teâla`nın birçok duayı bu günde kabul ettiğine inanılır.

   Aşure günü olmuş önemli hadiselerden bazıları şunlardır:

   Yerlerin ve göklerin yaratılması, Hz. İbrahim`in ateşte yanmaması, Hz. İdris`in göğe çıkarılması, Hz. Süleyman`a saltanat verilmesi, Hz. Yakup`un oğlu Hz. Yusuf`a kavuşması, Hz. Yusuf`un kuyudan çıkması, Hz. Eyyüb`ün hastalıktan şifa bulması, Hz. Musa`nın Kızıldeniz`ı geçmesi ve Firavun`un helâk olması, Hz. İsa`nın doğumu ve ölümden kurtulup diri olarak göğe çıkarılması, Hz. Hüseyin`in şehit edilmesi… bu günde olmuştur.

   10 Muharrem günü ülkemizde evlerde geleneksel aşure aşı pişirilerek dağıtılır. Bu müminler arasında kaynaşmaya vesile olur.

   Caferî kardeşlerimiz, 10 Muharrem Günü`nü çok önem vererek yaşamaktadırlar. Çünkü  iki cihan serveri Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav) Efendimizin torunu, Hz. Ali`nin (kav) oğlu  Hz. Hüseyin (ra) Kerbelâ şehrinde, 54 yaşında, 10 Muharrem günü şehit edildi.

   Hazret-i Hüseyin Efendimizin tam adı: el-Hüseyin bin Ebu Talib el-Kureşî`dir. Eş-Şehid olarak da anılır.

   O devirde Araplar arasında pek rastlanmayan adı, ağabeyi Hz. Hasan gibi, bizzat Hz. Peygamber tarafından konulmuştur. Doğru ve güvenilir rivayetlere göre, Hüseyin doğduğu zaman, Hz. Peygamber onun kulağına: `O, cennet çocuklarının efendisidir.` diye seslenmişti. Hz. Muhammed, Hasan ve Hüseyn`i çok severdi. Bir defasında da: `Hüseyn bendendir, ben Hüseyin`denim. Allah, Hüseyn`i sevenleri sever.` demişti. Usâme bin Zeyd, bir gece Peygamber`i gördüğünü ve O`nun; Hasan ve Hüseyn için: `Bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır. Allah`ım ben onları seviyorum, sen de onları sev ve onları sevenleri sev!` Diye dua ettiğini duyduğunu rivayet eder: Hz. Peygamber`in `Ehl-i beyt`im-ev halkım` dediği ve Kur`ân-ı Kerîm`in Ahzab sûresinin 33. âyeti kendileri için gönderilmiş olan, Allah`ın kendilerinden günâhı giderdiği zümredendir

   6 yaşında iken Peygamber dedesi ve bundan 6 ay sonra annesi öldü. Dedesinden sonra da bütün Müslümanların sevgi, şefkat ve hürmetleri arasında büyüdü. Hz. Ömer zamanında bir gün, Hz. Ömer minberde hutbe okurken, Hüseyin çocuk olduğu için aklı ermeyerek onun yanına çıkar ve `Babamın minberinden in ve babanın minberine git!` der. Hz. Ömer de şefkat göstererek `Benim babamın minberi yok idi.` Diye cevap verir, onu alıp yanına oturtur ve hutbesine devam eder. Hutbe süresince Hz. Hüseyin, elindeki çakıl taşlarıyla oynayarak minberde oturur. Yine Hz. Ömer zamanında 636 senesinde kendisine Bedir gazileri ölçüsünde devletten tahsisat bağlanır. Hz. Osman`ın katli ile sonuçlanan isyanda Hz. Ali, Hüseyin`le Hasan`ı halîfeyi müdâfaa etmek, kapıyı tutup içeriye isyancılardan kimseyi bırakmamak üzere Hz. Osman`ın evine göndermişti . Âsîler bu kapıdan içeriye giremediler, fakat başka bir evden geçerek halîfeyi katlettiler. Hz. Ali, bu sonuca çok üzülüp kızdı.

   Hz. Hüseyin, Babasının seferlerine katılmıştır. 661`de babası öldürüldü. Ağabeyinin de  669 yılında ölümü üzerine Hâşimî ailesinin reîsi oldu. Halife Muâviye`ye bîat etmedi, fakat ona karşı da gelmedi. Ancak, Muaviye 676 yılanda, oğlu Yezîd`i velîahd ilân edince, onun bu icrâatını tanımadı. Yezîd 680 yılında halîfe olunca da  Emevîlere karşı muhalefetin en büyük lideri durumuna geldi. Irak`taki Küfe şehri halkının dâveti üzerine Yezîd`e karşı koymak üzere Mekke`den İrak`a hareket etti. Yolda meşhur şâir Ferezdâk ile karşılaştı. Durumu sorduğu zaman, şâirin verdiği cevap meşhur ve sonradan olanlar göz önüne alındığında dehşet vericidir: `Halkın kalbi seninle, fakat kılıçları Emeviler iledir.  Kaza ise, gökten inecektir...`

   Hz. Hüseyin ve berâberindekiler Kerbelâ`da Emevî ordusu tarafından durduruldu. Vâlî Ubeydullah`a teslim olmayı kabul etmeyince vuruşma ve İslâm târîhinin en büyük faciası başladı. Hz. Hüseyn ve Alî Evlâdı`ndan pek çok erkek şehît edildi. Ali ismindeki oğlu, kızları ve kız kardeşi Zeynep esir edildi. Hz. Hüseyin`in başı kesilen vücûdunda 33 mızrak ve ok, 34 kılıç yarası vardı. Facianın cereyan ettiği 10 Muharrem / 10 Ekim 0680) günü şiîlerce mâtem günü olarak kabul edilmiştir. Bu matem günlerinde okunmak üzere Maktel-i Hüseyin denilen manzum ve mensur pek çok eser yazılmış, bu facianın acıları dile getirilmiştir. Fuzûlî`nin Hadîkatü`s-Suadâ`sı da manzum-mensur böyle bir eserdir.

   10 Muharrem, yalnız Câferîler için değil, bütün Müslümanlar için önemli bir gündür.  Kerbelâ Vak`ası`nın hüznünü, bütün Müslümanlar tâ yüreklerinde hissederek yaşarlar. Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun.         METİN ALKAN

                            EĞTİMCİ YAZAR

 

Araştırmacı Yazarlar
 Araştırmacı Yazarlar internet sitelerinde yayınlanan haberler ve köşe yazılarının tüm hakları Araştırmacı Yazarlar Yayın Grubuna aittir. Kaynak gösterilerek dahi haberin veya köşe yazısının tamamı yazılı izin alınmaksızın kullanılamaz. Sadece alıntı yapılan haberin veya köşe yazısının bir bölümü, alıntı yapılan habere/yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.
ÖNCEKİ YAZILARI
VİDEO GALERİ
 
YAZARLARIMIZ
Y
Metin ALKAN
ZEKAT , FİTRE VE ORUÇ FİDYESİ KİMLERE VERİLİR?
Y
ferit karasu
YÜREĞİM DEKİ ŞEHİR
Y
Nurcan CANKORU
MENZİLE
Y
Mehmet GÖÇMEZ
ANMAK MI ANLAMAK MI
Y
SERDAR BOZDOĞAN
TARİH BİZİ ÇAĞIRIYOR BİZDE TARİHE YENİDEN ÇAĞ AÇTIRIYORUZ
Y
Pınar SÖNMEZ
AŞK BİR NOKTA
Y
Hatice BAŞKAN
KADINSIN
Y
Fatmanur KUŞ
SU GİBİ AZİZ OL EVLADIM
Y
Duygu Gürses DİKEN
MALINI BAĞIŞLAYAN ELBETTE KURTULUŞA ERMİŞTİR..
Y
Zeynep DEMİR
önce sela, sonra adın okunur minarelerden.
Y
Ayhan KÜFLÜOĞLU
Eşyayı gösteren Rabbimiz’in varlığı, o eşyadan daha zahir ve kesin
Y
Nur KABADAYI
Umut Ederek Yaşamak
Y
Büşra ŞENTÜRK
Sen Kaderim Misin
Y
Büşra Nur GECE
Mabede İsmet; Meryem'e Betül Sıfatı Yakışır...
Y
Merve DİKİCİ
TEVEKKÜL KIL
Y
Ebru ATA
KIYIYA İNSANLIK VURDU
Y
Mustafa KAYALI
ZAMAN VE MEKÂNDA KIBLEMİZ
Y
Türker ELMAS
NUR ve HAKİKAT AVCILIĞI
Y
Nagihan ZENGİN
Ademiyetten Kemaliyete İrfan Yolculuğu
Y
Öznur MACİT
bir b/akış bir yürüyüş (04,05,14 Eskici dergi yayınlandı)
 
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
BİR DOST PENCEREMDEN TÜRKİYEDE HANGİ NURCU KOLLARI FETÖYE DESTEK VERİYOR 2022 RAPORU VE BELGELERİ REFERANDUM SEÇİMLERİ ÖNCESİ BOMBADA FETÖNÜN PARMAK İZLERİ!!! (1)
 
KONUK YAZARLARIMIZ
K
İsmail GENÇ
İnsanız ve İnsanlığı Özlüyoruz
K
Emrah POLAT
Vahametlerle İmtihan ve Müracaat
K
Mehmed ESMER
Kubbetüs Sahra'yı tanıyacağız
K
Elif NİSA
Gerçekten İnsan Azar
K
Elif MUSLUOĞLU
Cemâli Bâ Kemâle Seyredelim
K
Fikriye AYYILDIZ
GAFLET
K
Merve YAĞMUR
ÖLMEDEN ÖNCE ÖLÜNÜZ
K
Fuat TÜRKER
Münafıklar Kavramıyorlar!
K
Hüray BOZBIYIK
TESETTÜRÜN VERDİĞİ HUZUR
 
ÖZEL RÖPORTAJ
Ferudun Özdemir: 'Allah Var, Problem Yok'
Ferudun Özdemir: 'Allah Var, Problem Yok'
Ferudun Özdemir, “Allah var, problem yok!” adlı kitabında, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, Allah'a dayanıp, O'na güvenen insanların bir şekilde aydınlığa kavuşacaklarının farkındalığını oluşturuyor zihinlerde…
 
E-POSTA LİSTESİ
 
FOTO GALERİ
 
ANKET

Web Sitemize Nasıl Ilaştınız?




 
cheap jordans|wholesale air max|wholesale jordans|wholesale jewelry

Sitemizde yayınlanan haberlerde basın ahlakına, hukuk ilkelerine, insan hak ve özgürlüklerine bağlı kalacağımıza söz veririz. Yazarlarımızın yazılarıyla ilgili her türlü sorumluluk kendilerine aittir. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Adres : Sizde Araştırmacı Yazarlara Katılabilir Çalışmalarınızı Yayınlatabilirsiniz! arastirmaciyazarlar@gmail.com a Ad Soyad ve Yazar Resminizle birlikte gönderin değerlendirelim