Araştırmacı Yazarlar | Yazarlar

SİYONİST İSRAİL'İN HEDEFLERİ

11 Aralık 2018, 18:14

                               SİYONİST İSRAİL'İN HEDEFLERİ

   Yahudiler herkesle iş yapar, ama dostlukları sadece kendi içindedir. Dışlayıcı ve kendi içlerine kapalıdırlar; kuşkusuz bunda dinlerinin de payı vardır. Ama ırksal içgüdülerinin en önemli göstergelerinden birine dönüşen kendini savunma gereksinimi de unutmamak gerekir. Dünyada daha etkili bir dayanışma ruhuna sahip, insanların birbirine daha çok omuz verdiği başka bir cemaat yoktur. Öyle ki onları ilgilendirebilecek her olay bu cemaatte önemli yankı bulur. Alışkın bir göz insanların tavırlarındaki heyecandan bu olayları ve yankılarını ayırt edebilir. Bu gözlem kuşkusuz diğer cemaatler içinde yapılabilir, ama Yahudilerde iş çok daha belirginleşir. Kendilerini etkisi olmayacak her şeye karşı ilgisiz kalırlar; olaylarla ancak kendi hedeflerine ya da çıkarlarına uydukları oranda ilgilenirler. Gerek koşullardan yararlanmak, gerekse sorumluluktan kaçmak konusunda çok beceriklidirler; kimi zaman hiç belli etmeden yabancı aracılar kullanarak işlerine gelecek kimi olayları kışkırttıkları bile görülür. Politikaları hep aynıdır; ama önlerine koydukları hedefe olaşmak için başvurdukları araçlar ve formüller sadece koşullara göre değil, aynı zamanda bir ülkeden diğerine ve ortamdan ortama değişebilir.

Türkiye’de nüfuz merkezleri Selanik ve eylemlerinin temel dayanağı dönme denen müslüman Yahudilerdi. Dönme İsraillinin onu kendinden kabul edeceği kadar Sami kalmış ama türkün güvenini kazanacak kadar da Müslümanlaşmıştı. Cahit’ler ve Cavit’ler dönmedir.

   Şu arada Yahudilerle Türkler arasında süren ateşkes döneminde, Türkler Siyonist girişimin hedeflerinden habersiz değildir. Her zaman iyi haber alan Türk etrafında olup biten her şeyi bilir; çünkü ayakta kalabilmek için, maddi kaynaklarından çok, incelik ve kurnazlığın eşit dozlarda kullanıldığı diplomatik yeteneklerine güvenir. Rusya'nın ezilmesi ve bugüne kadar kendisine hizmet eden ama artık bağımsızlıktan başka bir şey düşünmeyen ırkların kökten yok edilmesi sonucunda, İsrail halkı daha hedefini gerçekleştiremeden kendi emellerine ulaşabileceğini hesaplamaktadır. İsrail halkının bu emellerine göz yumar görülmekte böylece bekleyiş döneminde Yahudiliğin çeşitli güçlerinden yararlanma olanağı bulmaktadır. Bu anlaşma, kendisine ayakta tutan hayaller yaşadıkça sürecektir.

Bugün Abdülhamid’i deviren darbenin örgütlenmesinde ve Türk işlerinin yönetiminde Yahudilerin oynadığı rolü herkes biliyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti dönmelerden oluşuyordu. Resmi yayın organı Tanin, bir dönme olan Hüseyin Cahit tarafından yönetiliyordu. Cemiyetin diğer yayın organı olan ve Fransızca basılan Jeune Turc, Siyonizm tarafından finanse ediliyor ve içinde Yahudiler de çalışıyordu. Düzenbaz Cavit de en az diğerleri kadar dönme idi. En çeşitli yetkilerle donatılmış ve daha önce işitilmemiş bir şekilde, Yıldız’a gidip Halife’ye milletin artık kendisi istemediğini bildiren parlamento heyeti içinde de yer alan mebus Karasu da Yahudi idi. 1914’den beri, yazı işleri müdürlüğünde kalan Hüseyin Cahid’in yerini alan ve Tanin’in başyazarı olan Salomon Efendi’nin de bir Yahudi olduğunu belirtelim.

   Tüm giz perdeleri henüz kaldırılmamıştır. Ama 8 Temmuz 1908 darbesinden beri Türkiye’de yaşanan olayların öncesinde ve sonrasında yer alan entrikalar bunların gerçekleştirilmesinde Yahudi-Alman girişimlerinin payı hakkında bir fikir vermektedir. Times ‘ın Viyana muhabiri Mr. Steed bu anlaşmanın en önemli olayının Reval görüşmesinin ertesinde, 1908in haziran başında Çar ve Kral Edward’ın yanlarında Isvolsky ve Sir Charles Hardinge ile birlikte, genel bir vali atanmasını öngören Makedonya reform programı üzerinde anlaşmaya varmalarıyla yaşandığını söyleyecektir. “Almanya’nın” ve Avusturya-Maceristan’ın Alman-Yahudi basını bu görüşmeyi mevcut statükoya karşı bir komplo olarak suçladı ve sultanın egemenlik haklarına ve toprakları üzerindeki idari otoritesine karşı, püskürtülmesi gereken bir saldırı olarak niteledi. Jön Türklerin Abdülhamid’e karşı örgütlenmesinde toplantı yeri olarak kullanılan Selanik ve Makedonya’nın tüm mason localarında Reval görüşmesi hakkında bu Avusturya-Alman yorumu yaygınlaşmıştı ve Osmanlı imparatorluğu’nu tehdit eden bu yeni tehlike karşısında eylemi hızlandırmak gerektiğinden söz ediliyordu. 24 Temmuz’da Türk isyanı patladı. Barutu ateşleyen fitil, Abdülhamid’in komployu ortaya çıkarması oldu.

Ama günü gününe izlenebilen birbirini destekleyen ilk olaylara dönelim. 1896’da Dr. Herzel Berlin’de Siyonist Cemiyeti’ni kuruyordu. Ertesi yıl Kayzer o gürültülü Doğu gezisini gerçekleştiriyordu. Bunun hemen ardından Yahudi kolonizasyon tasarılarının gerçekleşmesi için çalışmalar başlıyor, ama bunu ilke olarak kabul eden Abdülhamid o kuşkulu kişiliyi ile tasarının hayat geçirilmesini engellemeye uğraşıyordu. Tüm vaatlerine karşın, yavaş yavaş tarım kolonileri kurulan Hayfa ve Saron bölgelerine Rusya’dan ve Galiçya’dan akın etmeye başlayan Yahudilere toprak satılmasına karşı çıkıyordu. Özellikler bu toplulukların kendi seçtikleri noktalarda büyük kalabalıklar halinde yığılmasına izin vermeyi reddediyordu. Sultanın Panislamist propagandayı yürüten Arap şeyhlerinin temkinli önerilerine kulak verdiğini biliyorum. Ama bu durum söz konusu girişimi hazırlayanların işine gelmiyordu. Türk yetkililere, göçmenlere bireylerin ve ailelerin ayrılmasının şart koşulmaması gerektiğini çünkü bir Yahudi’nin dini görevlerini yerine getirmek için kendi dindaşları arasında yaşamak zorunda olduğunu” anlatabilmek için müdahale etmeleri gerektiğine inandılar. Jön Türkler iktidara gelince her şey değişti. Siyonist önderler daha büyük bir dayatmacılıkla bu sorunu gündeme getirdiler, ama şimdi tartışmasız bir güce dayanan bir örgüte uygun düşecek bir otorite ve haber alma kaynaklarına sahip olduklarını gösteren bir güven ile konuşuyorlardı. Babıali’ye gönderdikleri bir notada, Türkiye eğer Yahudi göçüne izin verirse “başka ülkelerde yüksek mevkilerde bulunan dindaşlarımız, kendi ülkelerine karşı görevlerini aksatmamak koşulu ile tüm nüfuzlarını Meşruti Osmanlı hükümetinin siyasal ve ekonomik ilerlemeleri hizmetine sunabilir. Yahudiler ile Türkiye arasında bu ittifakın kurulmasını kurulmasına girişecek olan Osmanlı devlet adamları, milletimizin şükran ve minnetini elde edebileceklerinden emin olabilirler. Yahudi dünyasının bağlılığı ve dostluğu konusunda gerekli sözleri ve güvenceleri verebiliriz; bizim tavsiyelerimizin ve dileklerimizin bu dünyayı yöneten kişiler ve çevreler tarafından olumlu karşılanacağına eminiz.” Bu çağrıya kulak verildi ve Yahudilerin yeni koloniler kurmak üzere hemen Filistin’de toprak satın alma pazarlıklarına giriştikleri görüldü. Taberiye kentinden Safed’e kadar uzanan bir bölgede, Taberiye gölünü çevreleyen ve Ürdün nehri boyunca Eriha’ya kadar inen bir alanda hatırı sayılır toprakların sahibi olacaklardı. Savaş arifesinde yeterli halkın özellikle de Dürzilerin tüm muhalefetine karşı, topraklarını Suriye’ye doğru genişletmişlerdi.

   Bu derneklerin ne olduğunu, kredilerinin nereden kaynaklandığını, kimler tarafından yönetildiklerini bugün artık herkes biliyor. Yinede bunların Alman Yahudilerinden oluştuğunu belirtelim ve aidiyetin onların yüksek mevkilerde bulunan diğer ülkelerin Yahudileri adına, onları yöneten çevreler tarafından kendilerine karşı çıkılmayacağına güvenerek, yabancı bir hükümetle anlaşmaya girmelerini engellemediğinin de altını çizelim. Her yerde kolları olan bu dernekler –sadece Amerika’dan söz edecek olursak- gerçekten de Kahn, Loeb Kumpanyası ve onların denetimindeki Felix Warburg, James Speyer gibi güçlü mali kuruluşlara dayanıyorlardı. İngiltere’de Banker Cassel’e ve Jön Türklerin çıkarlarına bağlılığıyla dikkat çeken Adam Block’a ve Rusya’nın güçlü Musevi örgütlerine dayanıyordu. Bu ittifak Babıali’ye bir ayağının Alman müttefikinde diğerinin de olası rakiplerinde olması avantajını sağlıyordu. Bilgenin dediği gibi, dostlarınızın sayısını asla yeterli bulmamalısınız. Siyanist emellerin Jacobson’lara Eikus’lar ve Morgenthau’lar tarafından temsil edilen yürütme organları da uluslararası nitelikte idi. İstanbul’da elçi olan Morgenthau, 1 Temmuz 1916’da şu haberi yayınlayan Le Peuple Juif gazetesine bakılacak olursa, zamanını boşa harcamıyordu: “Morgenthau, 21 Mayısta Cincinnati’de yaptığı bir konuşmada, savaştan sonra Filistin’in Siyonistlere bırakılması sorununu kısa bir süre önce Osmanlı hükümeti ile görüştüğünü açıkladı. Açılımları Türk nazırları tarafından çok olumlu karşılanmıştı. Rakamlar önerildi ve bir Filistin cumhuriyeti kurmanın yararları tartışıldı.” Ve gazete konuşma haberinin ardından şu yorumu yapıyordu: “tüm dünya Yahudileri güncel olayları diğer halklardan daha umutlu bir şekilde izlemekte haklıdır; çünkü tam bağımsız bir vatana kavuşma şansları oldukça yüksektir.” Morgenthau bu konuşmayı yaparken, savaşta taraf olan bir devletin top atışlarıyla imzaladığı bir anlaşmanın yazgısından pek kaygılanmadığı anlaşılıyor; ama Wilson sahneye çıkınca herhalde kendine sormuştur. Zaten başka etkenler de bu konuda imdada yetişti. Jön Türk hareketini yönettikleri sürece her türlü Siyonist gösteriden sakınan Selanik Yahudileri, Yunan uyruğuna geçtikten sonra bu temkinli tutumu bir yana bırakıp, General Sarrail’in iyi niyetli süngülerinin gölgesinde geçek kimliklerini ortaya koyabileceklerini düşündüler. Bu kentin bir gazetesinde çıkan habere göre, “17 Nisan 5677’de (9 Nisan 1977)“ yıllık Yom Aşokel [Kipur?] bayramını kutlamak için toplanan 3000 kadar Selanikli Siyonist içinde bulunan günlerin İsrail halkının hak etmediği felaketlerin sona ermesinde ve binlerce yıllık umutlarının gerçekleşmesinde ne kadar büyük bir önem taşıdığının bilincinde olarak, halkların en eskisine karşı olan adalet borcunun ödenmesi, Yahudi milletinin tarihsel toprakları olan Filistin’de dirilmesi için Yahudi olmayan dünyanın tüm seçkin yüreklerinin sıcak desteğini bekliyorlar.” Bundan iyisi can sağlığı; ama bu çağrının elçinin [Morgenthau] tek yanlı oyunlarının biraz fazla küçümsediği İtilaf güçlerini yumuşatmayı hedeflediği açıktır. “seçkin yürekler”in desteği istenmektedir. Çünkü hedeflerin gerçekleştirilmesinde artık sadece Almanya’nın gücüne dayanarak başarı sağlanamayacağı anlaşılmıştır. Bu hedeflerin müslüman önyargılarını ayaklandırmaktan öte sadece fransanın değil sadece Fransa olsa pek önemli sayılmazdı- İngiltere’nin de çıkarlarına ters düşeceği, Hint Okyanusu’na açılan büyük ulaşım yolları üstüne Töton kültüründen gelme unsurların yerleşmesini İngiltere’nin hoş karşılamayacağı düşünülmüştü. Yaşlı kıtaların göbek deliğini oluşturan Suriye ve Mezopotamya’nın, Ön Asya’nın geri kalanının çok daha önemli olduklarını, tüm kapıların bu anahtarlarla açıldığını İngiltere, Fransızlardan daha iyi bilir. Üstelik İngiltere, bu tasarıyı kabullenmek istese bile, müttefiki olduklarını açıklayan Arapların duygularını incitmeyi göze alabilir mi? Tevrat çağına dek uzanan bir hakka sahip olduklarını ileri süren bir takım yabancıların gelip –Kızılderililere yapıldığı gibi- topraklarını ellerinde almaları karşısında Araplar susacak mıdır? Ve niye toprakları ellerinden alınacaktır? O kadar uzun süre başkalarının yanında yaşayan İsrail, sonuçta kendi ırkından bir başka unsurun yanında yaşamasını niye hoşgörüyle karşılamayacaktır ? Filistin’e geri dönüşün mutlaka Amuriyelilerin ve Moabitlerin sürülmesiyle birlikte mi düşünmek gerekir?

   Siyonizmin Türkiye'yi, sonucu ne olursa olsun, ancak tabut içinde çıkabileceği bir savaşa itmesinin altında Davud’un tahtının yeniden kurulmasının İslam için de yaratacağı güçlükleri aşma öngörüsü yok mudur? Güçlü sermayelerin kullanılması ile nüfusu ve kendisi yenilenecek bir Türkiye, Yahuda topraklarında kurulacak bir Yahudi cumhuriyetine geçiş yolu olacaktır. Planları hazırlayanlar Siyonist sorunu bu şekilde çözülmesini düşünmüş olmalıdır. Yahudi’nin toprakta çalışmaktan tiksinmesi gibi diğer engelleri bir yana bırakacak olursak, bu çözümün en azından tüm dünyaya dağılmış durumdaki on iki milyon Yahudi’yi Yahuda krallığı dar çerçevesi, içine sokmanın olanaksızlığından kaynaklanan güçlükleri –Yahudi karşıtları bu güçlükleri ustaca istismar etmektedir- aşma avantajı sağladığı kabul edilmelidir. Kimi olgularca da inanılır kılınan bazı söylentilere bakılırsa Siyonist, sadece Tapınağını kuracağı ve iki bin yıllık bir aradan sonra Tanrıya yeniden sunmaya başlayacağı yakılmış kurbanların dumanlarının tüteceği kayalık Filistin'i değil, kullanılmamış zenginlikleriyle, stratejik noktalarıyla, Akdenizin bir Güney Baltık denizine dönüşmesini engelleyen ulaşım yollarıyla tüm Türkiye'yi istemektedir.

   Bununla birlikte, kendi evinde oturmak istemesine karşı başkalarının yanında yaşamayı sürdüren bir ulusun ebedi sorunu muhalefetleri artırarak çözülemeyeceğini görmek gerekir. Bu oyunda İsrail, sadece eski, zararsız ve zaten hayırseverlik bilinci ile yumuşatılmış önyargılardan değil, hiçbir zaman affetmeyen yeni kıskançlık ve kinlerden beslenen acı düşmanlılar yaratmıştır kendine. Gerçi Almanya, İsrail’in artık işine yaramadığını düşündüğü, bu nedenle zaten ilk işaretini ve örneğini de kendisinin verdiği Yahudi karşıtı duyguları canlandırma kararı aldığı gün Yahudilerin durumu iyice kötüleşecektir. Çünkü Almanya’nın hoşgörüsü sadece koşullara bağlıdır ve kısa vadede tüm dünyayı önünde diz çöktüreceğini düşündüğü anlaşmalara dayalı kısa bir ateşkesten başka bir şey değildir.

   METİN ALKAN

   EĞTİMCİ YAZAR

 

Araştırmacı Yazarlar
 Araştırmacı Yazarlar internet sitelerinde yayınlanan haberler ve köşe yazılarının tüm hakları Araştırmacı Yazarlar Yayın Grubuna aittir. Kaynak gösterilerek dahi haberin veya köşe yazısının tamamı yazılı izin alınmaksızın kullanılamaz. Sadece alıntı yapılan haberin veya köşe yazısının bir bölümü, alıntı yapılan habere/yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.
ÖNCEKİ YAZILARI
VİDEO GALERİ
 
YAZARLARIMIZ
Y
Metin ALKAN
ZEKAT , FİTRE VE ORUÇ FİDYESİ KİMLERE VERİLİR?
Y
ferit karasu
YÜREĞİM DEKİ ŞEHİR
Y
Nurcan CANKORU
MENZİLE
Y
Mehmet GÖÇMEZ
ANMAK MI ANLAMAK MI
Y
SERDAR BOZDOĞAN
TARİH BİZİ ÇAĞIRIYOR BİZDE TARİHE YENİDEN ÇAĞ AÇTIRIYORUZ
Y
Pınar SÖNMEZ
AŞK BİR NOKTA
Y
Hatice BAŞKAN
KADINSIN
Y
Fatmanur KUŞ
SU GİBİ AZİZ OL EVLADIM
Y
Duygu Gürses DİKEN
MALINI BAĞIŞLAYAN ELBETTE KURTULUŞA ERMİŞTİR..
Y
Zeynep DEMİR
önce sela, sonra adın okunur minarelerden.
Y
Ayhan KÜFLÜOĞLU
Eşyayı gösteren Rabbimiz’in varlığı, o eşyadan daha zahir ve kesin
Y
Nur KABADAYI
Umut Ederek Yaşamak
Y
Büşra ŞENTÜRK
Sen Kaderim Misin
Y
Büşra Nur GECE
Mabede İsmet; Meryem'e Betül Sıfatı Yakışır...
Y
Merve DİKİCİ
TEVEKKÜL KIL
Y
Ebru ATA
KIYIYA İNSANLIK VURDU
Y
Mustafa KAYALI
ZAMAN VE MEKÂNDA KIBLEMİZ
Y
Türker ELMAS
NUR ve HAKİKAT AVCILIĞI
Y
Nagihan ZENGİN
Ademiyetten Kemaliyete İrfan Yolculuğu
Y
Öznur MACİT
bir b/akış bir yürüyüş (04,05,14 Eskici dergi yayınlandı)
 
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
BİR DOST PENCEREMDEN TÜRKİYEDE HANGİ NURCU KOLLARI FETÖYE DESTEK VERİYOR 2022 RAPORU VE BELGELERİ REFERANDUM SEÇİMLERİ ÖNCESİ BOMBADA FETÖNÜN PARMAK İZLERİ!!! (1)
 
KONUK YAZARLARIMIZ
K
İsmail GENÇ
İnsanız ve İnsanlığı Özlüyoruz
K
Emrah POLAT
Vahametlerle İmtihan ve Müracaat
K
Mehmed ESMER
Kubbetüs Sahra'yı tanıyacağız
K
Elif NİSA
Gerçekten İnsan Azar
K
Elif MUSLUOĞLU
Cemâli Bâ Kemâle Seyredelim
K
Fikriye AYYILDIZ
GAFLET
K
Merve YAĞMUR
ÖLMEDEN ÖNCE ÖLÜNÜZ
K
Fuat TÜRKER
Münafıklar Kavramıyorlar!
K
Hüray BOZBIYIK
TESETTÜRÜN VERDİĞİ HUZUR
 
ÖZEL RÖPORTAJ
Ferudun Özdemir: 'Allah Var, Problem Yok'
Ferudun Özdemir: 'Allah Var, Problem Yok'
Ferudun Özdemir, “Allah var, problem yok!” adlı kitabında, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, Allah'a dayanıp, O'na güvenen insanların bir şekilde aydınlığa kavuşacaklarının farkındalığını oluşturuyor zihinlerde…
 
E-POSTA LİSTESİ
 
FOTO GALERİ
 
ANKET

Web Sitemize Nasıl Ilaştınız?




 
cheap jordans|wholesale air max|wholesale jordans|wholesale jewelry

Sitemizde yayınlanan haberlerde basın ahlakına, hukuk ilkelerine, insan hak ve özgürlüklerine bağlı kalacağımıza söz veririz. Yazarlarımızın yazılarıyla ilgili her türlü sorumluluk kendilerine aittir. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Adres : Sizde Araştırmacı Yazarlara Katılabilir Çalışmalarınızı Yayınlatabilirsiniz! arastirmaciyazarlar@gmail.com a Ad Soyad ve Yazar Resminizle birlikte gönderin değerlendirelim