İnsanoğlunu eşref-i mahlukat olarak yaratan yüce rabbimiz ona diğer canlılara vermemiş olduğu bir çok özelliği vermiştir. İnsanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği akıllı olması ve bu aklını kullanmasıdır. Akıl ile birlikte insanın eşref-i mahlukat olmasını sağlayan diğer bir hususta insan da nefs dediğimiz bir özelliğinde bulunmasıdır. Tabi burada şunu hemen belirtmek lazım ki akıl olumlu iken nefs olumsuz olan Kuran’ın tabiriyle “insana devamlı kötülüğü emreden” şeydir. İnsanı tanıyabilmek ve anlayabilmek için akıl ve nefs kavramlarını bilmek gerekir. Aslında birçoğumuz akıl ve nefs dediğimizde bize hiçte yabancı gelmeyen iki kavramı anlarız ama bu iki kavramın ne anlama geldiği sorulduğunda maalesef bunları tanımlayamayız. Burada hemen aklın ve nefsin ne olduğunu kısaca açıklamak yerinde olacaktır.
AKIL; Türk dilinde "us" kelimesi ile isimlendirilen, ilim öğrenmenin en kuvvetli sebeplerinden biri bulunan ve "maddeden mücerred cevher" diye tarif edilir. Allah Teâlâ'nın mükellefiyet yükleyeceği kullara ihsan ettiği şeylerin en değerlisidir. Zira akıl insanı hayvandan tefrik ve birçok hizmette emsaline tercih ettiren ve dinî mükellefiyetlerin yüklenmesine sebep teşkil eden kıymetli bir cevher olmaktadır. Akıl ile zekanın karıştırılmaması gerekir ki; akıl da sadece zeka değil gönülde devreye girmektedir. Allah da Kuran-ı Kerimin birçok yerinde inanan insanın akıllı olmasına vurgu yapmaktadır. İnanan insanın aklını kullanması, düşünmesi istenmektedir.
NEFS ise; yirmiyi aşkın anlamda kullanılmaktadır ki bunların en meşhurları; Ruh, can, kan, benlik, iç, kalb, büyüklük, yücelik, irade gibi anlamlara gelenleridir. Fakat daha çok iki anlamı vardır; birincisi bir şeyin özü, kendisi anlamına gelmektedir. İkincisi ise; dine uymayan isteklerin kaynağı olarak kullanılır.
Bu bağlamda yaratılmış olan varlıklarıda akıl ve nefs üçgeninde kendi aralarında üç kategoride değerlendirmek gerekir; melek-insan-hayvan. Bu varlık kategorilerinin oluşumuna şu vasıfları neden olmaktadır.
Melek dediğimiz varlıklar Allah tarafından yaratılmış olan varlıklar içerisinde sırf Allaha, Allahın emirlerine riayet etmek üzere yaratılmış olan varlıklardır. Melekler akıllı olan ama nefsi olmayan varlıklardır. Onlar sadece yaratılış amaçlarına uygun olarak hareket ederler insan ve hayvan gibi yeme, içme, uyuma vs. gibi acizliklerden uzak olarak vazifelerini yapmaya devam ederler. Melek dediğimiz ve mahiyeti hakkında çokta fazla bilgi sahibi olmadığımız bu varlık alanı Allah katında hesaba çekilmekten de muaftırlar. Ne için yaratılmışlarsa sadece onu yaparlar.
Melekten sonra aklı olmayan ve sadece nefsi olan hayvanlar vardır. Bu varlıklar herhangi bir sorumluluk taşımayan ve sadece nefsi olan varlıklardır. Allah’a karşı ibadetle mükellef değillerdir. Herhangi bir sorumluluk alanı olmayan bu varlıklar sadece kendilerine biçilen ömür süresince yaşarlar ve ahiret aleminde hesaba çekilmezler.
Varlık kategorisinin sonuncusu da insandır. Bizde ise hem akıl, hem de nefs vardır. Yani hem meleki vasıflara sahip olabiliriz hem hayvani vasıflara. Bunu seçmek insanoğlunun kendi elindedir. Eğer insan aklını kullanır ve nefsine hakim olabilirse melekleşir hatta melekten de üstün bir vasıf kazanabilir; o da “eşref-i mahlukat” dediğimiz vasıftır. Allah insana bu imkanı sunmuştur. Ama bunun yanında insanın birde aklını kullanmadığı ve nefsine hakim olamadığı zaman, nefsinin esiri olduğu vakit kazandığı bir vasfı daha vardır ki bu vasıf kuranda “esfele safilin” olarak adlandırılmıştır. Bu tabirde Türkçemiz de sefillerin en sefili, sefillerden daha aşağı gibi anlamlara gelmektedir.
Bu üç kategoride ki varlıklar arasında sadece insanoğlu Allah’a ibadet etmekle mükelleftir ve bu dünyadaki yaşamı sona erdiğinde Allah katında hesaba çekilecek ve bu hesabın neticesinde Allah tarafından ya cennet ile ödüllendirilecek yada cehennem ile cazaya müstehak olacaktır.
Bu kadar sözün özü ise şudur ki; Allah bu alemi yarattığında “halifetullah” görevini insana yüklemiş ve insanı bir imtihana tabi tutmuştur. Bu imtihanı geçebilecek vasıfları da insana vermiş bunları kullanarak bu dünyada ki imtihanı geçmemizi ve neticede rızayı bariye ulaşmamızı istemiştir. İnsanoğluna düşen de aklını kullanarak nefsini kontrol etmek ve Allahın emir ve yasaklarına uyarak onun rızasını kazanmaktır.
Bu vesileyle çok yakın bir zamanda hakkın rahmetine kavuşmuş olan ve bu alemde ki kulluk vazifesini en güzel bir biçimde yerine getirdiğinden şüphemiz olmayan Muhterem hocamız Sırmalı Ahmet hocamıza yüce mevlamızdan rahmet diliyor,mekanının cennet olmasını rabbimizden niyaz ediyorum.