"İnsan doğarken ölür, ölürken de doğar...!
Ve;
Beden kıyafeti büyüdükçe, günah kesesi ağırlaşır..."
Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk." (A'râf Suresi/172)
Yoktan var edilen ruhlar, Kâlû Belâ'da verdikleri teslimiyet sözü ile "İnsanlar, 'amenna (îmân ettik)' demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?"(Ankebût/2) ayeti kerimede belirtildiği üzere ruhlar, ruhlar aleminden, bir imtihan yeri olan Dünya alemine geçiş yaparlar. Bu geçiş; yeniden bir doğumun habercisi olduğu gibi aynı zamanda bir ölümün de habercisidir... Ruhlar aleminden, Dünya'ya geçiş yapan ruh, o alemde ölür. (Yani artık varlığını o alemde sürdüremez.) Ölen ruh, bu alemde yani Dünya'da yeniden doğar. Böylece insan; doğarken ölür ve ölürken de doğar...!
Dünya, bir göç alemidir. Ve hiç bir insan yoktur ki; Dünya'ya göç etmesin. Siz, hiç Dünya'ya göç etmeyen bir insan gördünüz mü? Her insanın uğrak yeridir Dünya. Dünya; bir uğraş yeri, soluklanma, dinlenme, gölge yaşam, kendi çerçevesinde fani özgür bir irade ve eylemde bulunma yeri...
Dünya bir oyun ve oyalanma yeri. Oyunu doğru oynayanlar huzurlu, oynamayan ya da oynayamayanlar huzursuz gibi... Ve oyunu kazanacak olanlar, ne mutludur şimdi...!
Şu Dünya oyununda bir şey var. Size sürekli yap diyen ve yine bir şey var "hayır" yapma diyen... Nefsi, aklı ve vicdanı arasında sıkışıp kalmış ey insan düşün; bir zamandan başka bir zamana, hatta zamansızlığa(sonsuzluğa) doğru, sürekli göç ediyoruz. Şu varoluş evreninde, zamanın olduğu, sürekli bir akışın yaşandığı bu süreçte; bir şeyler yoktan var oluyor ve yine bir şeyler vardan yok oluyor... Her ölüm bir doğuma, her doğum bir ölüme gebeyken düşün... Aslında; "ölüm" çok ama çok eskiyken ve her insan için de yep yeniyken ne olur düşün...! "Hem deme, "Ben de herkes gibiyim." Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır." ( Sözler, On Dördüncü Söz, Hatime). Bu ölümlerin doğumları olacak, ne olur düşün. Ölüm, bir yok oluş değil; hakikî bir diriliştir.
Ve ben kardeşim;
Kâlû Belâ'da tertemiz bir ruh iken, İmtihan için Dünya'ya uğradığımda nokta kadar sıvı idim. Sonra küçük bir et parçası, kemik, iskelet, kas ve deri... Sürekli bir kılık kıyafet değiştirme durumu içerisindeyken "bebek" denilen bir kıyafete büründüm. Öyle masum, öyle aciz, öyle muhtaç bir halde, "Cenneti ayakları altına sermiş" olan bir annenin kucağındaydım. Derken; zaman denen süreç belirli bir vakit için akmaya başladı. Beş yaşında ayrı bir kıyafet, on yaşında ayrı, onbeşinde ayrı, yirmibeşinde ayrı bir kıyafet taşıyordum. Ben kıyafetimi değiştirirken, değiştirmeyen hiç kimseyi göremedim. Herkes ve her şey değişiyordu. Sadece kılık kıyafet değil; duygular, düşünceler ve yaşamlar da değişmekteydi. Beden kıyafeti değiştikçe de günah kesesi ağırlaşıyordu... Ve asla; ilk günkü gibi temiz değilim, değilsin, değiliz...
Dünya denilen şu alemde, ömür denilen kurulu bir saatin vaktini yaşıyor tüm insanlar. "MaşaAllah ömrü uzun oldu", "vah vah tüh tüh ömrü ne kadarda kısa oldu" ya da "yolun tam da yarısındaydı" gibi cümlelerle uğurluyoruz aramızdan göç edenleri... Ve; geri dönüşün olmadığı, sonsuzluğun var olduğu bir alemde yaşamaya koyuldular bile... Bir ara geçiş berzah aleminden sonra kabrinde buluyor insanoğlu kendini... Şaşırıyor, hayret ediyor, korkuyor, seviniyor ve belki de çok ama çok pişman, geri dönmek istiyor ama yapamıyor... Çünkü; Yaradan Allah (c.c) hiç kimseye bir giydirdiği kıyafeti bir daha giydirmiyor... Taşıdığımız kıyafetin değerini ve ağırlığını bilerek, düşünerek taşımalıyız. Ve unutmamalıyız ki Yaradan Allah (c.c) bir giydirdiğini bir daha giydirmiyor ve her daim yenilerini sunuyor. İyi şeyler giymenin ve iyi şeylerle karşılaşmanın yolu ise; yine iyi şeyler düşünmek ve düşündüğümüz bu iyi işleri , Allah'ın izniyle iyi/hayırlı eylemlerde bulunmaktan geçiyor.
"... Her bir şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm elbette hayattan ziyade bir istediği var." (Şualar, On Birinci Şua, İkinci Mesele)
"Sizlere müjde! Mevt i'dam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksandokuz ahbabın mecma'ı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır." (Mektubat, Yirminci Mektup, Birinci Makam, Yedinci Kelime)
Dua ile…