Kur`an, Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) için, “Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn” yani, "Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ, 21/107) buyuruyor.
Resul-i Ekrem (s.a.v.)efendimiz neseb itibariyle peygamberlerin babası Hz. İbrahim’in muhterem refikası Hacer validemizden doğma, Allah’a adanma şerefini haiz Hz. İsmail’in soyundan olup, arada geçen babalarından yedi dedesinin adları şunlardır. Merre, Kelab, Kusay, Abdi Menaf, Haşim, Abdul Muttalip ve Abdullah tır.
Efendimizin muhterem babası Abdullah, zemzemin bulunması esnasında babası Abdulmuttalib’in bir duası ve bu duanın kabulü neticesinde dedesi Hz. İsmail gibi Allah’a kurban olarak adanmış, ancak çekilen kur-a neticesinde yüz deve fidyesi karşılığında kurtulmuştur.
Bu asil pak ve necip soydan efendimiz (miladi) 20 Nisan 571 tarihinde Mekke’de dünyayı teşrif buyurdular. Arabi Rebi-ul evvel ayının on ikisine denk gelen bir Pazartesi gecesi seher vaktinde dünyayı teşrif buyurdu. ( Arapça tabiriyle “gece isneyn gecesi” ) mevlit yazarı Süleyman Çelebi’nin tarifi ile “Ol saatte doğdu ol sultanı din nura gark oldu semavatu zemin”
Efendimizin muhterem babası Abdullah yine Mekke’nin soylu ailelerinden olan Veh-b bin Abdi Menafın kızı Hz. Amine validemizle evlendiğinin ilk aylarında Şam seferine giderken Medine’de hastalanarak irtihal etmişlerdir.
Babasını dünya gözü ile hiç görmemiş olan efendimiz (Sav.) dünyayı teşriflerinde insanlığın kaderini değiştirecek olan kutlu doğum gecesinde bazılarını aşağıda sayacağımız şu harika haller vuku bulmuştur.
Çok parlak bir yıldız doğdu. Kisranın sarayının on dört sütunu yıkıldı. Bin seneden beri sönmemesine azami dikkat gösterilerek yakılan Mecusilerin ateşi söndü. Kabe içindeki perçinli putlar yıkıldı. Sava gölü kurudu. (Vs.)
Efendimiz yukarıda zikrettiğimiz tarihte dünyayı teşrif buyurduktan sonra bir hafta kadar annesi Amine tarafından emzirilip amcası Hz. Hamza’yı da emzirmiş olan Ebu Lehebin cariyesi Süveybe tarafından günlerce emzirildi. Ta ki Sad kabilesinden Halime isimli süt anneye verilinceye kadar.
Birçok harika haller ile dolu olan bebeklik dönemi içinde dört yıl sonra Mekke’ye ve annesine kavuşuyor. İki yıl gibi anne şefkat ve muhabbetiyle mesrurane yaşarken, annesi Medine’de bulunan babasının kabrini ve akrabalarını ziyaret etmek üzere Efendimizi’de yanına alarak dadısı Ümmü Eymen’nin refakatında Medine ye doğru son yolculuğuna çıktı.
Medine de hastalanarak dönüş yolu üzerinde Ebva denilen bir köy yakınlarında amansız hastalığa yenik düşerek Allah’ın habibini Allah’a emanet ederek Allah’a yürüdü. Şairin dediği gibi( Ey Ebva da yatan ölü, Bahçende açıldı dünyanın en güzel gülü.) O gülü Muhammedi’ yi doya, doya koklamadan efendimizi altı yaşında iken dedesi Abdul Muttalib’in himayesine bırakarak her fani gibi şu fani âlemi terk ederek âlemi ervaha göç etti.
Abdul Muttalib adını verdiği ve canı gibi sevdiği ciğer paresi torunu Hz.Muhammedi (Sav.) şefkat kanatları altına alarak 578 tarihinde seksenini aşkın bir yaşta emaneti diğer bir şefkat kahramanı merhamet abidesi olan oğlu Ebu Talibe devrederek hakkın rahmetine kavuştu. Bu arada efendimizde sekiz yaşlarında bulunmakta idi.
Ebutalib efendimizin amcası, Hz. Alinin babası olup dar gelirli ama gönül zengini bir insan idi. Efendimiz (Sav.) on iki yaşında iken amcası ile birlikte ilk seferini Şam’a yapmış, fakat Şam ile Kudüs arasında Busra denile bir bölgede yaşamakta bulunan Bahira adındaki bilge bir rahip tarafından fark edilerek Yahudilerin zarar verebilecekleri endişesiyle yoldan geriye döndürülmüştür.
Efendimizin o güne kadar fark edilen peygamberlik alametlerinin başlıcalılarını şöylece sayabiliriz.
İki omuzu arasında irice ve kırmızımtırak üstü tüylü nübüvvet mührü denilen bir benin bulunması.
Bir bulutun başı üstünde devamlı olarak takip etmesi.
Gittiği her yerde huzur ve bereket görülmesi.
Putlarla yemin etmemesi, onlara tapınmaması ve onları hiç sevmediği gibi onlardan nefret etmesi.
Ahlakındaki yükseklik, güzellik ve dürüstlük.(Vs.)
Peygamber efendimiz (sav.) yirmi yaşlarında iken Mekke’de yabancı tüccarlara zülum edenlere engel olmak üzere Mekke’nin ileri gelen saygın yaşlılarından teşekkül eden Hılfıl fudul’a (fazılların yemini) üye olarak alındı ve birçok zalimin zulmüne dur denildi.
Efendimiz ikinci seferini Mekke’nin soylu ve zengin hanımlarından olan Hüveylid’in kızı Hatice’nin malların satma ve ticari işlerini takip etme adına Şam’a yaptı.
Şam seferinden sonra Hatice’nin itimat ve muhabbetini kazandığından yakınları tarafından evlenmeleri için girişimlerde bulunuldu.
Efendimiz 595 yılında ilk evliliğini yirmi beş yaşında iken kırk yaşında bir dul olan Hz. Hatice validemiz ile gerçekleştirdi.
Bu mutlu ve bereketli izdivaçtan, Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma, Abdullah adında altı çocuğu dünyaya geldi.
Otuz sekiz yaşına kadar geçen nurlu ve bereketli harika hallerle dolu bir yaşamı müteakip artık ilahi iltifat semanın kapılarını habibine aralamaya ve kutlu vazifenin mesajlarını vermeye başladı.
Sadık rüyalar bir birini takip ederken insanlardan uzaklaşıp yalnız kalma arzusu onu (Sav.) nübüvvet nurunun sağanak, sağanak geleceği Hira’ya doğru çekiyordu.
Gaipten duyduğu sesler ve gördüğü ışıklar ona kırk yıllık o nezih olgunlaşma sürecinin şecere-i Tuba-i cennet meyvesini insanlığa sunmaya hazır bir hale geldiğinin müjdesini veriyordu.
Şair bu kutsi hadiseyi şöyle ifade eder .”kırk yaşına girdi Ahmet Peygamber oldu Muhammet”
Ramazan ayının on altıncı gecesi geride kalmış İdi Efendimizin dünyayı teşrif buyurduğu gibi, yine bir pazartesi yine bir seher vakti idi. Bülbüller sazda, güller niyazda, ağaçlar namazda, kâinat ise “İKRA” ilahi mesajına mazhar olmanın mutluluğu ile sosuz bir hazda idi.
Ve semanın kapıları aralanıyor.
Cibrili Emin ilk ilahi mesaj olan Alak Sure-i celilesinin beş ayeti kerimesini insanlık âlemini temsilen beşere tebliğ edilmek üzere efendimize okutarak yirmi üç yıl devam edecek olan kutsi vazifesinin ilk adımını atıp, ilk emanetini teslim ediyordu.
İsa A.s.dan buyana zulmetlerle kararmış olan beşeriyet ufkuna Muhammet (Asv.) burcundan Kur-an güneşi doğuyor ve artık kıyamete kadar insanlığı saadeti dareynle(iki dünya saadeti) müjdeliyordu
“Yaeyyuhel mudessiru kum feenzir” emriyle artık olgunlaşma döneminin bittiğini, olgunlaştırma vazifesinin başlama sıtardını veriyordu.
Bütün insanlığın dünyevi ve uhrevi sadet ve mutluluğuna esas teşkil edecek olan ilahi talimatların tatbikatı ile dolu yirmi üç yıl sürecek olan peygamberlik hayatı müşriklerin tahammül edilemez ağır baskıları altında yokluklar, kıtlıklar, hicret ve savaşlarla 632 tarihine kadar bütün insanlık alemine,
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçek manada iman etmiş sayılamazsınız”.
“ Bir insanı katleden bütün insanları katletmiş gibidir.”
"Mü-min, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir."
Diyerek Kendisi gibi sevgi ve şefkat kahramanı nesillerin insanlık sahnesinde yer alabilmesi için cihan paha sözleri ve takdire şayan örnek davranışlarıyla insanlara kardeş olmalarını ve kardeşçe yaşamaları gerektiğini telkin ve tavsiye ediyordu.
" Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı, Allah`ın izniyle Allah`a çağıran ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik." (Ahzap, 33/45 ve 46)
Evet o şerefi nev-i insan ve ferid-i kevn-i zaman atmış üç yaşında Medine-i münevvere’de (Allahümme errefikul ala) diyerek bizleri ötede karşılamak üzere ( bu dar-ı faniden baki aleme intikal ederken ) kıyamete kadar insanlığın güzidelerinin gönlünde otağını kurup Rabbini tercih etti. Gönlümüzden değil ama aramızdan ayrıldı.
Rabbim şefaatine nail eylesin. Amin
Hatice Başkan