Ümmetçilik bir soykırımdır; ama soylara kıyım olarak anlaşılmamalı bu söz. Çünkü kökü Rahmet Nebi'sinin dudaklarından dökülen ilk kelimeye (Ümmeti!, Ümmeti!, Ümmeti!) dayanmaktır.Özü ise ayetteki "TEARÜF ve TEAVÜN" ile vurgulanan tanıma ve yardımlaşma ile ifade edebileceğimiz mantık, ruh,vicdan,muhabbet gibi insanı insan yapan evrensel değerler bütünüdür.
Tersi ise ırkçılık olarak ifade edebileceğimiz bir hastalıktır ki, bu İslam alemine sonradan (Fransız İhtilali ile) sirayet etmiştir. Milliyetçilik ise bundan çok farklı bir kavramdır.Üstad hazretleri; "Fakat fikr-i milliyet iki kısımdır: Bir kısmı menfidir, şeâmetlidir, zararlıdır. Başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adâvetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise, muhasamet ve keşmekeşe sebeptir." (Faşizm ve ırkçılık bu manayadır. İslam dinin şiddetle yasakladığı zararlı milliyetçilik budur.) "Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dahilîsinden ileri geliyor. Teâvüne, tesanüde sebeptir; menfaatli bir kuvvet temin eder, uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur."( Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup) şeklinde ayrımını yapmıştır.
Bir ırkın saygınlığı ve kutsallığı ancak İslama hizmet ettiği ölçüde paralelik göstererek artmaktadır.Buna karşın o ırktan bulunan her insan için de değeri aynı doğrultuda artar diyemeyiz. Ebu Cehil aklıma gelen ilk örnek.
Türk milleti anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki, küçük unsurlarda dahi hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var.
Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş; ondan kàbil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın. Bütün senin mazideki mefâhirin İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefâhir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefâhiri kalbinden silme. (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Üçüncü Mebhas, Dördüncü Mesele) Türkler İslama büyük hizmetler etmiş ve bununla şeref kazanmış bir millet ama Türklerden de aklınıza gelen birkaç örnek vardır elbet...
Samimi bir Müslüman, kavmi ne olursa olsun, bütün Müslüman kardeşlerini sever ve onlara hürmet eder. Bir insanı ya da milleti kavminden ve milliyetinden dolayı asla tenkit ve tahkir etmez. Bu noktada her Müslüman İslam milliyetçisidir, yani ümmetçidir. Bunun aksini düşünmek İslam ile bağdaşmaz. Peki İslam milliyetçiliğinde ölçü ne olmalı? Üstadım bunu "Sual: Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur'ân'da nehiy vardır. لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰى اَوْلِيَآءَ Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz?"
"Cevap: Evvelâ: Delil kat'iyyü'l-metîn olduğu gibi, kat'iyyü'd-delâlet olmak gerektir. Hâlbuki tevil ve ihtimalin mecâli vardır. Zira, nehy-i Kur'ânî âmm değildir, mutlaktır; mutlak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa, me'haz-ı iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile Yahudiyet ve Nasraniyet olan âyineleri hasebiyledir."
"Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san'atı içindir. Öyleyse her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve san'atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san'atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!"( Münazarat, Sualler ve Cevaplar) gelen sual ile açıklamış.
Anlaşılması çok zor değil aslında, günümüzde bunu kabul etmeyen birkaç İslamdan uzak görüşün, estirdiği terör rüzgarı her ne kadar arkasında farklı itme ve merkezkaç kuvveti olsada "İSLAMOFOBİ" olarak karşımıza çıkıyor.Bu da ayrı bir konuya neyse son olarak Kur'ân-ı Azîmüşşân'ın dellallığı ile bitirelim. "Evet, inkâr edemezsin ki, sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostane bir râbıta anlarsın ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan, arkadaşça bir alâka telâkki edersin. Ve bir memlekette beraber bulunmakla kardeşçe bir münasebet hissedersin. Halbuki imanın verdiği nur ve şuur ile ve sana gösterdiği ve bildirdiği Esmâ-i İlahiye sayısınca birlik alâkaları ve ittifak rabıtaları ve kardeşlik münasebetleri var. Meselâ, her birinizin Yaradanınız bir. Mâlikiniz bir, Mabudunuz bir, Râzıkınız bir... Bir, bir, bine kadar (Yani insanda tecelli eden Cenab-ı Hakk'ın binbir ismi sayısınca) bağlarınız var." ( 22. Mektup).
Ebeden ve daimen selam...
BÜŞRA NUR GECE