Nur risaleleri "Ben putperest değilim, kitaba tapmıyorum; içindeki ses, içindeki ışık, içindeki sevgi, içindeki ruh, içindeki çile, içindeki gözyaşı, içindeki tecrübe, içindeki Tanrı çekiyor beni." İnsanlık mirasını başka hangi yolla bugüne getirirdi. İrfan mektebinden icazet almak yok tılsımları bozar gibi okumalısın kitapları, hayatın sırlarını aşikâr eder gibi yazmalısın. Yani böyle iştiyakla, bazen ihtirasla bilenmiş bir bıçak gibi yazmalı, bazen toprağı yeşertmek için dökülen yağmur taneleri gibi dökülecek kelimeler kağıda... Birkaç kelime söyle dostum birkaç ulvi söz söyle değme edebiyatçıların ince eleklerinden rahatça geçsin... Bir cümle yaz bugünü anlatırken düne uzansın geleceği kucaklasın. Öyle sözler söyle ki içinde ideallerinle birlikte an ki haleti ruhiyen olsun. İstikbal olsun mazi olsun öyle bir söz söyle ki ikbale kanatlandıran marifet olsun... Peki, kimi hangi iltifat ile yâd edecek bu lügat? Nesrin türlü ahenkleri her daim demet demet çiçek açtırmazlar. Kiminde hasmına kin ile bilenen bir hançer olur. Fikriyatın surlarından bir mızrak olur nükteler... Yazı yeni âlemlere kapılar aralayan en güçlü araçtır. Tarihi çağlara merhaba dedirten, özgürce yazılıp okunduğu en kuytu köşelerde dahi aydınlanma çağının özlemini dindiren bilinç aracı. En alelade karalama, çağlara meydan okurcasına varıyor her devir, âdemoğluna. Bir değil bin ufuk açıyor karanlıklar dehlizinden semaya. Hicret, bir büyük fikriyatı gövdesinde taşıyan tek bir hadise gibi tezahür eden hadiseler zinciri. İnsan duyu organlarıyla varlık sahasını terk edebilir mi? Sual mevzuun özünü sarması itibariyle can alıcı... Düşle hicreti üç türden. İnsanın cismini bir yerden bir başka coğrafyaya sürüklemesini ifade eden cismani hicret. İkincisi, İnsanın bedeninin bulunduğu yerden fikirleri itibariyle sıyrılması durumudur. Üçüncüsü ise kalbi hicrettir. Tam manasıyla duyu organları ile ruh iklimi arasındaki köprüdeki seyahati ifade etmektedir. Seyahatin bir vasıtası Risale-i nur... Kolektif olarak Makro planda Hizmet mevzuunu, ferdi olarak da nefsaniyetin benlik bütünlüğüne kavuşması için çaba ve çilelerini bu minval üzere değerlendirmek yerli yerincedir. İşte sizi bu ulvi yolculuğa çıkarmak maksadıyla ıstırapları yüklenmiş bir adam: Said-i Nursi Bediüzzaman Said-i Nursi'nin ismini münzevi yıldızlar kısmında zikrediyor Cemil Meriç ve müritleriyle Said'i bir bütün olarak tasvir ediyor: "Said'in müridi, bir havariler ormanı. Yekpare ve kesif. Ağaçlar kaynaşmış birbirleriyle. Ve bağrından adsız bir uğultu yükseliyor... Bir fırtına rüzgârına benzeyen Nur risalelerin zaman zaman boğuk, zaman zaman heybetli yankısı. Said, dağ başında vaaz eden bir mürşit. Hor görülenler, her şeyini kaybedenler, mukaddesleri çiğnenenler ona koştu akın akın. Nass'ların yalçın duvarları arkasından geliyordu bu ses, tarihin içinden geliyordu: Kabuğuna çekilmiş yüz binlerce insanı uyandırdı. Bu hayali insanlar o konuştukça gerçekleşti. Yani nurculardan önce kelam var. O konuştukça, laikliğin kartondan setleri yıkıldı birer birer. Kentle köy, çağdaş uygarlık düzeyi(!) ile Anadolu, tereddütle inanç... karşı karşıya geldi. Nurculuk, bir tepkidir. Kısır ve yapma bir üniversiteye karşı medresenin, küfre karşı imanın, Batı'ya karşı Doğu'nun isyanı. Her risale bir çığlık, şuuraltının çığlığı. Zulmün ahmakça taaruzu olmasa, bu münzevi ses böyle sayhalaşır mıydı? Said Nursi, bir kavga adamı. Yalçın bir irade, taviz vermeyen bir mizaç, tefekkürden çok iman. " Nur risaleleri Nur risaleleri