Dava ve Hicret
"Allah, Adem'e binbir İsm'ini öğretmiş ve kâinatı en küçük biriminden, en geniş dairesine değin, hep Güzel isimlerinin tecellileriyle okuması gerektiğini buyurmuştur."(Şirazlı Sadi, Bostan, s.15) Hikmetin özü menfi istikametlerde yol alabilmektir. Bu tarik-i alada istifade makamı, ancak üslubun mühim bir araç olduğu firkatine sahip kişilerin olacaktır. Üslup, Ahlak'ın tecellisidir. Mutlak ölçü sahibi, emir ve yasaklar ile mümin yaşamını güzel ahlak neticesine ulaştırmak, o yüce akıbete sevk etmek istemektedir. Hakikati zikir eylemiş bir dil'e en yakışan: nezaket, nefaset ve zerafettir. Mümin bir misyoner gibi, yanlız irşad ve tebliğ vazifesinde iken değil, her vakit nezaketli yumuşak bir üslubun sergileyicisidir. O öyle bir ahlak üzeredir ki, tavırları ile sözlerindeki ahengi, neredeyse tabiata sanatını kıskandıracak mahiyettedir.
Müslüman bu erdemli davranışını efendiler efendisine borçludur. "Allah resulü tam bir nezaket timsalidir. Zaten vahiy onun nezaket ve nezahetini şöyle ifade etmektedir." (Efendimizin yüce ahlakı, Ferruh Akın) "İnsanlara yumuşak davranman da Allah'ın merhametinin eseridir. Eğer kaba, katı yürekli biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile ve işleri onlarla müşavere et! Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah'a tevekkül et! Allah muhakkak ki kendisine dayanıp güvenenleri sever."(Ali İmran Suresi, 3/194) Müminler rehberine nispet edilir, onun yoluna revan olma gayretleri, sözleri ile münasebetleri, tavırları ile tavırlarına namzetleri, alÎ himmetine, şefaatlerine talepleri olan insanlar: Müslümanlar...
Mesleğimizin en yüce sanatıdır ki söze ilk etapta nefsimizi muhatap ederek başlarız. Kaos, gerilim, savaş, barış, sukunet, türlü entirikaların döndüğü siyaset çemberine ve tüm sosyal münasebetlere ilahi kanunların nazariyle bakan bir güruhu gözlemekteyim. Ne kadar izansız töhmetlerin isnadında kalsalar ne kadar yakışıksız ifadeler ile anılsalarda o tebliğ üslubunu bozmadan konuşuyorlar. Peygamberlerinin irşad üslubunu hal dairesince idrak edememiş insanlar, yahu bu adamlar polyannacılık mı oynuyorlar diye içlerinden geçirebilirler! Kendilerine isnat edilen, zerresi eteklerine bulaşmamış tüm kötü sıfatlar için sanki mümin kardeşimin yalanını ifşa ederim, bir meclis içinde gönüllerine yara olurum endişesiyle kendisine iftira edilen fenalıkları, yumuşak bir üslup ile nezaketen reddetme fiilinde bulunuyorlar. İşte bu güruhun içinde parlayan bir yıldıza rast geldik, bu fena isnatların, izansız iddiaların, iftiraların hepsini göğüslemiş fakat kim hangi çamuru atarsa atsın. Hangi kara eller kirletmeye kalkarsa kalsın ışığından bir aydınlık eksiltememiştir.
Yeryüzü ve gökyüzünün yaradılışı, Hz. İbrahimin ateşe atılışı ve miraç hadisesi ve daha niceleri sırları ifşa edercesine temkinli dökülürdü dilinden. O adamın hayatı kaotik denklemlerin içinde değil tam manasıyla sırati müstakim üzerindeydi. Hayat felsefesinde karar kılmış; ruh, kalp ve beden birlikteliğinin muhteşem ahengiyle ışık saçan bir insandı. Hicretini tamamlamış deyimi kendisi için uygun bir tabir olacaktır. Bir tek kendisi için desek eksik olur yanlış olur, onun davasının ardında dimdik duran muhabbet fedaileri, dini islamiyeyi temsil gibi yüce bir davanın yeryüzünün her bir köşesinde mümessilleri olma gayretine düşmüşler ve hicreti seçmişlerdi. Devleti alinin, hulefa-i raşidinin, asrı saadetin o müşerref atlıları gibi ilahi kelimeitullah davasını bir adım öteye götürebilmek adına dünyanın dört bir yanına irşad ve tebliğ için hicret etmişler...