Aşk, manevi keşfin düzeyine göre farklı şekillerde belirir...!
Şu var oluş evreninde her şey Allah ı zikrederken, insanların adına "aşk" dedikleri şu nefis belasına tutulmaları ve bu belanın çemberinde ziyan olmaları ne acı...!
İnsan, şunu asla unutmamalıdır ki; nefsini koruma yolu, yine nefisten geçmektedir...! Elde edememenin, kaybetmenin ve yokluğun vermiş olduğu üzüntüden dolayı, kör bakışlarla arşınladığı bu genç ömrünü nefsine kurban etmemeli... Nefsini bir başka nefiste aramaktan vazgeçmelidir. Yokluğun ve kaybetmenin vermiş olduğu üzüntünün gafletine kapılan insanlar, kazandıklarına karşı adım adım körleşen insan değil midir?
Aşkın yaşatılması insanın asli doğasındaki hikmete uygundur. Aşkı yok etmek, verilen nimeti öldürmek, üzerini örtmek, çiğnemek, kıymet bilmemek büyük bir kayıptır aslında... Aşkın yaşatılması ne büyük lezzet ve nimettir aslında... Peki, Nasıl ?
Kaybetmenin ve reddedilmenin vermiş olduğu ezici üzüntüden dolayı; kendini ateşlere atılmış ve baldıran zehri gibi öldürücü bir acının etkisinde hisseden insan, "Her şey O'na dönecek" ve "Her şey O'nu zikretmekte" diye neden düşünmez ki? Neden dua dua yakarıp her şeyin Allah tan geldiği ve yine O'na döneceğine rıza göstererek teslim olmaz da sürekli yanlış arayış ve çözümler içine girer ki...! Manevi keşfi fark eden yürek bilir ki; kalbe ihtilal yapan(evirip, çeviren, halden hale sokan, acılara sürükleyen) bu aşk kazanılmamış, kendisine bağışlanmış ve verilmiştir. Diledin, istedin, arzu ettin ve zamanı gelince düştü gönlüne bir aşk...Şimdi dua dua besleyip, büyütmek senin yüreğinde, senin nefsinde, seninle, sende... İlahî tecellinin yargısını görmemek, böyle diledim, böyle istedim, böyle oldu ey benim nankör nefsim diyememek ve yüreğine düşen ateşlerde ki rahmeti göremeden yitip gitmek, yanlışa saplanmak ne acı ve ne bedbaht bir durum...
Dua dua büyütülen bir aşk...İlahî tecellinin yargısına teslim olmuş bir gönül... Ateşlerin ortasında serinliğini bulup huzura kavuşan bir yürek olmanın yolu; manevi keşfe çıkmaktan geçmez mi ?
Sabrıyla nefsini tutuklayan insan, kazanan insan değil midir ?
Nefsin gafletine kapılarak hareket eden eylemlerine bir dur de...!
Bak zikrediyor alem, Dünya dönüyor aşk ile...
Sert kayalar çatlayıp, yol veriyor narin bir filize aşk ile...
Nefsin düşmesin bir nefsin peşine nefis ile...
Tüm Nefisler Allah ın değil mi?
Tüm aşklar Allah a değil mi?
Siz nasıl kör olur da böyle bedbaht düşersiniz nefislerinize...!
Bedenlerinizin içerisinde sakladığınız yürekleriniz, Allah ın değil mi?
Evirip çeviren, kalpleri birbirine ısındıran Allah değil mi?
Ey benim güzel kardeşim; dur bir dakika seslen nefsine...!
Eğer gerçekten sevseydi gönlün, eğer gerçekten düşseydi ateşlere, yansaydı ve bir demir misali yumuşayarak şekilden şekle girseydi gönlün, bir gönül için... İşte o zaman karşılığını bulurdu gönlün...!
Dürüst ol kendine, dürüst ol sorularına, dürüst ol cevaplarına, dürüst ol sevgine...!
Çık gaflet bataklığından, sür yüreğini secdeye,
Al ruhunu karşına, dal aşkın dehlizlerine,
İşte o zaman Aşk senin, sen aşkın olursun...!
Dua ile...