Bir büyük dilek
Bir hayal kuruyordum. Pelesenk edilmiş dillerin tek anahtarı olsun: Türkçe... Dil ve kültür birbirine dayanarak yaşayan ebedi yoldaş. Kültür yaşamak demek, can varsa, hayat varsa kültür vardır. Kültür ahenktir, kültür yaşamdır. Dünyada Türkçe ile birlikte Türk-İslam ruhu hala yaşıyor. Dünya’da Devlet-i Alî ’nin sesi hiç susmamış meğer. Biz o iş bitti sanmıştık. Osmanlı can bulmuş sizinle.
Dünya İslamın yüksek sedasını içli bestesini Türkçe dinliyor. Gerçi biz hep ümit var idik eğer öyle olmasaydı hayal kurmazdık. Müşerref olmada ümit var idik. Ya anlaşılmasaydık, anlamasaydık, ömrümüz bir kapalı kutu olarak geçip giderdi. Anlaşılmasaydık dünyada mazlumlar umutlarını çoktan yitirmişlerdi. Devrin zulmetlerinden bezmişlerin silkinip yeni bir güne, Muhammedi bir mana ile uyanışının adıdır: Türkçe...
Öğretmenlik Mesleği
Öğretmenlik, onu her şeyiyle bilmek mümkün değil. Öğrenme işi tanrının insanoğluna en nadide hediyelerinden. Ancak, öğretmen bir miras yedi değildir. Ama bir mirasın tüm yükümlülüklerini sırtlayan bir mirasçı gibidir.
Öğretmen seçmek, seçilmek ne demek? Tabiatın ilkelerine savaş açanların hikayelerini tarihe geçmeli. Dileyen gericilik desin Osmanlı medreselerinden icazet almayı çağımızın manasız orta oyunlarına tercih ederdim. Pedagoji ilminin hafife alındığı kanısı oluşmasın yalnızca işin yeti ve ironi kısmını görmezden gelindiği açık.
Doğu, medeniyetler tarihi boyunca batıya bugünkü kuruntulu halini veren gerçeğin ta kendisi. İbn-i haldun, Muhiddin Arabi, Ahmet Yesevi ve diğer medeniyet öncüleri doğu adının tezahürleri olarak anılanlardır. Davranış bilimlerinin tüm idolleri, teorilerinin ayrıntılarından sınavlara tabii tutulduklarımız, neden birazda bizden değil? İrfanı kucaklarcasına benliğimizi itibarsızlaştırmayı nereden öğrendik!!!
Hizmet
Hizmet muvazenesinden ne anlaşılmalı? Ehli kemalatın ortak yorumunu, Fennin kanunları, ilmin paradigmalarını sayarak işin basamaklarından ilkine adım atmak anlaşılabilir mi? Yapay kavramların idealize ettikleri ya da popüler kültürün hayatımıza sunduklarını elimizin tersiyle itmek olarak mı tanımlanmalıdır?
Meselenin kavranmasında, birey ele alınırken toplumu, toplum ele alınırken birey mefhumunu göz ardı etmek, olanakları aşındırmak olarak bilinmelidir. Çok uzağımızda gibi duran alameti ala sayılacak cümle hadiselerin, aslında çok yakınımızda bulunduğu fikrini aklımızdan çıkarmamak, marifet kapısını aralamak demektir. Bu hiç bir zaman için fantastik bir aleme dalıp, zahiri eylemleri çok ucuza satmak anlamına gelmez.
"Pasinler yaylasından batıya göç eden kayı boyu, Selçuklu cengaverlerinin, moğollarla savaşta gördüklerinde Selçuklunun kırılmak üzere olduğuna şahitlik ettiler. Aşiretin mensupları kendimizi tehlikeye atıpta savaşın arasına girmeyelim dediler. Ertuğrul Gazi ise:
' Bu söz merdaneler kelamı değildir. Erlik zor durumda olan kardeşlerimize yardım etmektir. İşleri kolay olsa yardıma ne gerek vardı. Haydin bu zor gününde biçarelerin imdadına yetişelim. Darda olan kardeşlerine yardım elini uzatanlara Cenab-ı Hak ne devletler, ne hil'atler, ne servetler ihsan etmezdi."1
Sırat-ı müstakime açılan kapının yolunda bir kervan, atlarını dizginlemiş ve dizginleri olanca kuvvetiyle ellerinde... Tanımını yapmak işin neresinde olmaktır, kendi yerimi olanca mühim hadiselerin neresinde görmeliyim. Tarifleri kelimelerin hazinesinde arayan araftaki adam belki benim anlamımdır, bu tariki ala da bir dilenci. Mevcudiyetinin gayesini bilenler diye tabir edilenler bize göre iki cephede kıyamete dek sürecek kutsal bir savaştalar. Birinci cephede, cismaniyet vukunda verilen mücadele, ikincisi ise kendi varlık sahasında bulunabilmek ve bu sahanın dahilindeki hacmi genişletmek olarak tarif edilmelidir. Bu iki cepheyi birbirinin dahilinde ve haricinde düşünmek ve buna ek olarak birbirinden alakasız tasavvur etmek, daha mücadelenin plan safhasını bile başarı ile idrakten yoksun olmaktır. Buradan yola çıkarak bir kez daha hakikatin adına Vahdet denilmiştir, ve ebediyende böyle söylenecektir.
1. (Ahmet ŞİMŞİRLİOĞLU, Birincil Kaynaklardan Osmanlı Tarihi, KAYI I., Tarih düşünce kitapları, s.16-17)