Gafil dünyaya gönderildik. İlk önce kendimizden bile habersizdik. Her ne kadar ruhumuza ve kalbimize hakikatler ve görevlerimiz şifrelenmiş olsa bile her şeyden habersizdik.
Tecrübe ederek hayatı öğrenecektik. Karşımıza çıkan imtihanların içinden geçerek bizlerde ruhun mertebelerinden geçecektik. Çünkü “İnsan ise dünyaya gelişinde her şeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına cahil, hattâ yirmi senede tamamen şerait-i hayatı öğrenemiyor. Belki âhir-i ömrüne kadar öğrenmeye muhtaç, hem gayet âciz ve zaîf bir surette dünyaya gönderilip bir-iki senede ancak ayağa kalkabiliyor. Onbeş senede ancak zarar ve menfaatı farkeder. Hayat-ı beşeriyenin muavenetiyle, ancak menfaatlarını celb ve zararlardan sakınabilir.” Sözler.
Çok uzun bir zaman diliminde! hayatı öğrenemediğimiz için hepimiz çeşit çeşit hatalar yapabiliyoruz. Her hatamızdan ders alarak tevbe ettiğimizde, hayatımızda tertemiz yeni bir sayfa açılıyor. Her sayfayı güzel yazılar yazarak ve resimler çizerek doldurmakta bizim elimizde; kötü sözler yazmak ve karmakarışık simsiyah boyamakta bizim elimizdedir.
İnsan olarak hep aynı yerde kalmıyoruz. Ya düşüyoruz, ya çıkıyoruz. Düşüşümüz bir yağmur damlası gibi değil; bir kaya parçasının düşüşü gibi oluyor. Bundan dolayı; “…Demek ki, insanın vazife-i fıtriyesi; taallümle tekemmüldür, dua ile ubudiyettir. Yani: "Kimin merhametiyle böyle hakîmane idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikane terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lütuflarıyla böyle nazeninane besleniyorum ve idare ediliyorum?" bilmektir. Ve binden ancak birisine eli yetişemediği hacatına dair Kadı-ül Hacat'a lisan-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır ve istemek ve dua etmektir. Yani aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı a'lâ-yı ubudiyete uçmaktır.” Sözler
Hiçbir zaman başıboş ve boşlukta değiliz. Yazılan, çizilen ve bunları gören biri var. Defterimiz bizim için bir hayat defteridir. Geçmiş an be an yazılır. Hayallerimiz, düşüncelerimiz, fiillerimiz, konuşmalarımız ilaahir… Bunların hepsi yazılırken aynı zamanda bizi gören ve kudreti daima üstün gelen ve Bâsir olan Rabbimiz vardır.
Tarih sayfasına yazıldı yaşadıklarımız; yaşadıklarımıza amel defterimiz olarak isim verildi. Yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımızsa gönlümüzde buruk bir anı olarak kaldı. Kimi zaman da Allah c.c. rızası için yaptıklarımızsa başkalarının nazarında kötü bir insan olarak görülmemize sebep oldu.
Dünya hayatı böyle midir deyip geçmeyin. Burası dünya ve buranın bin bir türlü hâli var. Bundan dolayı Allah, musibetlerden kaçmak için bizi şefkatli kucağına çağırır. Kimi zaman olur güvendiğiniz dağlara karlar yağlar, kimi zaman olur sevdikleriniz size sırtını çevirir. Ama âlemlerin Rabbi öyle midir? O (c.c.) hep karşılıksız sever. Biz O’ndan yüz çevirdiğimizde de O bizden yüz çevirmez. Biz O’na karşı sevgimizi azalttığımızda da bize karşı sevgisini azaltmaz. Ne zaman O’nun yanına gitseniz, Allah’ın sizi hep muhabbetle karşıladığını göreceksiniz. Her ne günah işlerseniz işleyin, her ne hata ederseniz edin Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Zaten O’ndan başka kimimiz var ki? O’ndan başka bizlere gerçekten sahip çıkan kim olabilir ki? O’ndan başka…O’ndan başka…O’ndan başka…
“Dost istersen Allah yeter. Evet, o dost ise, her şey dosttur.” Gençlik Rehberi ( 127 )
Unutmayalım, Allah bir insana tevbeyi nasip edecekse eğer zincirin halkaları gibi sebepleri sıralar. Sır perdelerini aralar. Aradan buyur eder kulunu tevbe nehrine. Akıp giden hayatın içinden yok olup gitmemek için buyur edilir insan. İnsan temiz oldukça kıymetlenir. Temizlendikçe insan olur. “Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.” (Bakara S.160)
“…Şüphesiz ki Allah çok tevbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.” (Bakara S.222)
İnsan dünya hayatında Allah’ın rızasını umarak iyilik yaptıkça insan olur. Amellerini gafil ve fani bakışlar için işlemez. İnsan yaratılışındaki güzellikleri, güzelliği veren için göstermek ister. O’nun beğenisine sunar. O’nun kabul etmesini ister. Başkalarının beğenmemesi, kınaması önemli değildir böyle insanlar için. Çünkü o insanların gönülleri gerçek sevgiliyi çoktan bulmuştur. Gerçek sevgiliyle (c.c.) birlikte olan gönül ne yapsın fani damgasıyla mühürlenmiş şeyleri. Sonsuzluk varken, bitip tükenen şeylere gönül verilir mi hiç? Ama beşeriz değil mi? Gönlümüz kimi zaman yanlış şeylerle de meşgul olabiliyor, hayatın bitmez tükenmez! kavgalarına da dalabiliyoruz. Siz ne kadar kaçsanız bile birileri gelip sizi o kavganın içine çekebiliyor. Sabredin! İnşallah Allah sabredenleri kurtuluşa erdirecektir.
Ya Rabbi! Herkesin Peygamber efendimizi (sav) yalandığı zaman; eşi Hz. Hatice (r.anha) ve arkadaşı Ebubekir (ra), Peygamberimize: “Ben Sana inanıyorum.” diyerek Peygamberimizin doğruluğunu tasdik ettiği gibi bizlere öyle dostlar ihsan eyle.
Ya Rabbi! Üç halin dışında dilimizden yalan çıkmasına asla izin verme. Gönlümüzü, dilimizi, aklımızı, ruhumuzu, kalbimizi, vicdanımızı, hayallerimizi doğruluktan ayırma.
amin.amin.amin.