AŞK…
O kadar güzel o kadar büyüleyici bir şey ki ismini bile duymak insana hoş geliyor. Hele hele bir de bunu yaşıyorsanız artık sizin için taşıdığı değeri ve anlamı anlatmaya kelimelerin gücü yetmez. Çünkü AŞK öyle bir şeydir ki Hazreti Mevlana’nın tabiriyle “sözün bittiği kağıdın yırtıldığı ve kalemin kırıldığı yerdir aşk.” Gerçektende öyledir aşk. Ne anlatmakla biter ne yazmakla biter ne de bu kavramı anlatmaya kelimeler kifayet eder. Kelimeler yetersiz kalır çünkü siz bir insana yediğiniz bir elmanın tatlı mı ekşi mi olduğunu söyleyebilirsiniz ancak o ekşiliği ya da o tatlılığı anlatamazsınız onu ancak tadan bilebilir. Aşk ta işte böyledir ancak tadan bilir. Arapların tabiriyle “men lem yezuk bilmez yazık” yani “tatmayan bilmez.”
Aşk ancak aşık olandan öğrenilir nacak aşık olandan dinlenir. Dedik ya herkes aşkı kendine göre tanımlamaya çalışmıştır. Ancak bunların içinde ilk bilmemiz gereken tanım bence Mevlana’nın tanımıdır. Aşkı anlatırken Mevlana der ki;” Aşkta ne yükseklik, ne alçaklık, ne de akıllılık ve akılsızlık vardır. Hafızlık, şeyhlik, müritlik yoktur. Sadece kepazelik, aşağılık ve rintlik vardır.
İnsanın toprağını aşk şebnemi ile yoğurdukları için alemde yüzlerce fitne ve kargaşalık peyda olur. Aşkın yüzlerce neşteri, ruhun damarlarına sokuldu ve oradan gönül adı verilen bir damla aldı... Aşk öyle engin bir denizdir ki, ne kenarı vardır, ne de ucu bucağı" Evet aşkta benlik yoktur olmaz, olamaz. Aşık olan kişi benliğini yitiren kişidir. Aşık olan kişi benliğini maşuğunun içinde kaybedendir. Aşık olan kişi “ben” demeyi unutan kişidir.
Aşk çayın içine atılan şeker gibidir. Çayın tadı tatlıdır ve içinde şeker vardır ama sen o şekeri göremezsin aşık maşuğun içinde şeker gibidir, onun içinde erimiş bitmiştir. O yüzden aşkın tanımalarından birisi de sarmaşığa benzetilmiştir. Nasıl ki sarmaşık özünden çıktığı ağacı zaman içerisinde sarar sarmalar öyle bir zaman gelir ki sarmaşık artık özünden çıktığı ağacı bile kurutur. İşte aşık maşukunu böyle sarar ve onunla hem dem olur,o olur.
Aşkın merkezi insanda RUH’ tur. Aşk gücünü ruhumuzdan alır, ruhumuz besler aşkı. Aşkın merkezi kalp değildir insan da. Aşkın merkezi gönüldür. Gönülde o şeye denir ki sol göğsünün üzerine parmağını koyduğunda iki parmak aşağısıdır. Orası kalbin manevi boyutuna delalet eder ve adına artık kalp denmez gönül denir. Gönülsüz insan da aşkın eseri yoktur olamaz.
Mevlana ya göre gerçek aşığa aşktan başka her şey haramdır. Varlığı da yokluğu da o dur. O olmadan ne nefes almak ister nede aldığı nefestir. Bakınca her şeyde onu görür. Konuşursa sevgilinin diliyle konuşur dinlerken sevgilinin haliyle dinler. Onun sözünden başkasını duymaz ondan başkasını görmez gerçek aşıklar. Onun için muhabbet sadece sevgiliyle olur. Mutluluk onunladır, huzur ondadır. Keder onsuz geçen her andır. Hatta maşuk aşığının yanında dahi kederlidir ola ki aşkından ayrılması gerekebilir diye o anda bile kederlidir.
Aşk ne Ferhat’ı okumak ve hayran olmaktır, ne Mecnun’u dinleyip mecnuna acımaktır. Aşk yağmuru anlatmak değil yağmur olmaktır. Aşk mecnuna hayran olmak değil mecnun olmaktır. Aşk Mevlana’yı anlatmak değil Mevlana’yı yaşamaktır. Hasılı aşk dil de değil gönüldedir. Aşk anlatılan değil yaşanılandır.
Aşk bütün cihanı kuşatmıştır. Sarhoşluğu ve coşkunluğu ile insan olmanın tecellisi aşkta görülür. Aşık bir harabeye dönmedikçe aşkı hissetmiş sayılmaz. Aşkı hissettikten sonra da bütün kınanmışlıklar, bütün ayıplamalar onun için boştur. Aşk çıplak hakikattir ve ne dünyayı, ne de maddeyi ayakta bırakır. Aşktan şikayet edilemediği gibi aşka yine ancak kendisinden derman erişebilir. Aşk, sahili olmayan bir deniz misali benliği yutar, kendinde eritir ve sırrını asla ham gönüllere açmaz. Aşkın olduğu yerde ilim bir hiçtir ve aşksız iman taş misali kurudur, katıdır. Bilineni unutturan da, boşaltıp yeniden dolduran da aşktır. Aşkta menfaatten söz edilemez; ancak uğruna feda olunabilinir. Böylece bütün menfiler müspete dönüşür, kuruları yeşertir, durgunu coşturur.
Aşk bir güzel ahlaktır. Aşık ki idrak eder, o asla yok olası değildir. Aşk, bir hakikattir ki bütün hakikatleri ortaya çıkarır.
Kısacası aşk varlığı eriten varlıktır ve
"Aşk oldur ki Hakk'ı seve."
Aşk ile ilgili yazılacaklar yazılanlardan çok daha fazladır. Bundan sonra ki kısımda “aşkı mecazi” den ve” aşkı ilahiden” bahsedeceğiz. Ama bu kısmı Cemal Safi’ nin mükemmel bir şiiri ile sonlandıralım.
TEK HECE AŞK
Var mı beni içinizde tanıyan
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim
Kalmasa da şöhretimi duymayan
Kimliğimi tarif etmek zor benim
Bülbül benim lisanımla ötüştü
Bir gül için can evinden tutuştu
Yüreğine Toroslar’ dan çığ düştü
Yangınımı söndürmedi kar benim
Niceler sultandı, kraldı, şahtı
Benimle değişti talihi, bahtı
Yerle bir eyledim taç ile tahtı
Akıl almaz hünerlerim var benim
Kamil iken cahil ettim alimi
Vahşi iken yahşi ettim zalimi
Yavuz iken zebun ettim Selimi
Her oyunu bozan gizli zor benim
Yeryüzünde ben ürettim veremi
Lokman Hekim bulamadı çaremi
Aslı için kül eyledim Keremi
İbrahim’in atıldığı kor benim
Sebep bazı Leyla bazı Şirindi
Hatırım için yüce dağlar delindi
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim
İlahimle Mevlana’yı döndürdüm
Yunusumla öfkeleri dindirdim
Günahımla çok ocaklar söndürdüm
Mevladanım hayır benim, şer benim
Benim için yaratıldı Muhammed
Benim için yağdırıldı o rahmet
Evliyanın sözündeki muhabbet
Enbiyanın yüzündeki nur benim
Kimsesizim hısmım da yok hasmımda
Görünmezim cismimde yok resmimde
Dil üzmezim tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim
BENİM ADIM AŞK !