Tüm Gerçekliğiyle Bediüzzaman Said Nursi Kimdir ?

11 Mayıs 2020, 20:18
İşte o sorunun cevabı:

1- Hayatı boyunca, çocukluğundan ölümüne kadar ki dünya yaşamında kendini İslam’a adamış olan Beddiüzzaman Said Nursi, 1918’de cereyan eden 1. Dünya Savaşı ile başlayan, 1960 yılında ölümüne kadar ki sürgün ve eziyetlerle dolu çileli hayatını hepimiz az çok bilmekteyiz.
2- Aslında ilk dönemlerinde sadece kendini İslam’a adamamış, Vatan savunması için de elinden geleni yapmıştır. 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, talebeleri ile birlikte Erzurum cephesinde savaşmıştır. Başkomutan Enver Paşa onu resmi olarak Milis Alayı Komutanı ilan etmiştir.
3- Gönüllü Alay Komutanı olarak birçok başarıya imza atan Bediüzzaman, 1916 yılında Bitlis’in Rusların eline geçmesiyle esir düştü. 2,5 sene kadar Kosturma’da esir kampında kaldı. Rusya’daki rejim kargaşasını fırsat bilerek firar etti ve 1918’in haziran ayında İstanbul’a geldi.
4- Savaş sırasında vatan müdafaasında birçok talebesi kahramanca çarpışırken şehit oldu. Esir düştüğü süre zarfında ise asla Devletini satmadı. İstanbul’a gelişini gazeteler;
5- “Talebeleriyle birlikte Kafkas cephesinde muharebeye iştirak eylemiş ve Ruslara esir düşmüş olan Bediüzzaman Said Kürdi Efendi, ahiren şehrimize muvasalat eylemiştir.” başlıklarıyla veriyorlardı.
Bediüzzaman, İstanbul’da bir kahraman gibi karşılanmıştı.
6- Bu kahramanlık ona ünlü biri olduğu için değil, Vatan savunmasındaki çabasından, mücadelesinden kaynaklanıyordu.
Enver Paşa: “Bu hocayı görüyor musunuz, şarktaki savaşlarda Rus kazaklarına karşı koyan bu hocadır.” demiş ve ona Savaş Madalyası takdim edilmiştir.
7- Sultan Vahdettin ise Osmanlıdaki bütün resmi ulemanın başı olan “Baş müderristen sonraki rütbe” olan Mahreç derecesini Bediüzzaman’a vermiştir.
Daha sonra Alimler Konseyi anlamına gelen “Dar’ül-Hikmeti’l-İslamiye”ye haber verilmeksizin üye olarak atanmıştır.
8- “Vatan ve millete hizmettir.” diye bu görevi reddetmemiştir. Savaş sırasında İşaretü’l İcaz adlı Kur’an tefsiri başta olmak üzere birçok eserini talebesine yazdırmıştır.
Kur’an tefsirinin masraflarını Enver Paşa üstlense de sadece kağıt temini için Bediüzzaman müsaade etmiştir.
9- Burada değinilmesi gereken bir konu da Bediüzzaman’ı “Kürt Teali ve İngiliz Muhipler Cemiyetlerine destek verdi” algısı üzerine olmalıdır.
Savaş boyunca kahramanca mücadele etmiş, talebelerini bu Vatan uğruna şehit vermiş, esir düşmüş ve milli mücadele hareketi için,
10- Şeyhülislamın “Bu bir isyandır” fetvasına, “Milli mücadele bir cihattır ve haklı bir mücadeledir” fetvasını veren birinin zararlı cemiyetlerle nasıl bir ilgisi olabilir. Kürt Teali Cemiyeti’nin kuruluşu 1917’dir. Beddiüzzaman ise o tarihte Ruslara esirdir.
11- Kaldı ki Teali Cemiyet başkanı Seyyid Abdülkadir onun nüfuzundan yararlanmak için yanına geldiğinde verdiği cevap bu tip iftiralara meydan vermeyecek kadar açıktır;
12- Bunun yanında, “İngiliz Muhipler Cemiyeti” ile de yakından uzaktan alakası yoktur. Cemiyetin ikinci başkanı mason ve vatan haini Said Mola ile hatta Şeyh Said ile Said Nursi’yi aynı şahıslarmış gibi göstermek aynı zihniyettir ve bunlar tarih önünde hesap vereceklerdir!
13- Bediüzzaman, İngilizlerin halk üzerindeki etkisini yıkmak için, “Bir fırka asker kadar hizmet etti” dediği “Hutuvat-ı Site” eserini yazdı ve yayınladı.
Bu eser İngilizlerin dikkatini çekti ve İşgal Kuvvetleri Komutanı kendisi hakkında “ölü veya diri yakalama” emri çıkarttı.
14- Bu esnada Anadolu’da istiklal mücadelesi başlamıştı. İngilizlerin baskısıyla Şeyhülislam Kuvayı Milliye hareketini asi gösteren bir fetva yayınladı.
Bediüzzaman zaman kaybetmeden İstiklal Mücadelesini cihat, mücadele edenleri de mücahit olarak tanımladı.
15- Bediüzzaman’ın her şarttaki bu asil duruşu ve mücadelesi Ankara Hükümeti’nin dikkatini çekmişti. Gazi M. Kemal ve birçok Milletvekili Onu Meclis’e davet etti.
Davetler üzerine, “Ben tehlikeli yerde mücadele etmek istiyorum, siper arkasında mücadele etmek hoşuma gitmiyor.”,

16- diyerek teklifi geri çevirdi. Belki de başına gelecekleri önceden sezmişti. Eski dostu Tahsin Paşa’nın şiddetli ısrarı üzerine 1922’de Ankara’ya geldi.
Bediüzzaman 9 Kasım 1922 günü kapsamlı bir törenle karşılandı, Meclis kürsünde Gaziler için bir konuşma yaptı ve dua etti.
17-Meclis çalışmalarına katıldı, bir yandan da Vekillerle dini münazaralarda bulundu. Vekillerin namaz karşısındaki ilgisizliği dikkatini çekti. Namaz üzerine bir beyan açıkladı. Beyan etkisini hemen gösterdi. 60’a yakın Vekil namaza başladı.
Belki de bu beyan sonun başlangıcıydı
18- Kazım Karabekir Paşa, Bediüzzaman’ın vekillere açıkladığı bu beyannameyi Gazi Mustafa Kemal’e okur. Kısa bir süre sonra Gazi M. Kemal ve Said Nursi arasında Vekiller içinde aşağıdaki tartışma geçer;
19- Milli Mücadele döneminde İslam’a karşı muhalif tutum “Vatan Hainliği” olarak gösteriliyordu. Ancak başarıyla beraber Batılılaşma yanlıları gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştı. Bediüzzaman bu fikrini değiştiremeyeceğini düşündüğünden ötürü Ankara’dan ayrılma kararı aldı.
20- Gazi M. Kemal ile 2 saatlik bir görüşme yaptı. Görüşmede Gazi, Bediüzzaman’a, Milletvekilliği, üç yüz lira maaş, Şark Genelvaizliği ve bir köşk gibi cazip tekliflerde bulundu. Ancak Bediüzzaman tekliflerin hiçbirini kabul etti.
Bediüzzaman dünyayı değil ahireti seçiyordu!
21- O, artık kendi tabiriyle Yeni Said olmak üzere Van’a köşesine çekilmişti. Ancak o reddediş midir bilenmez ama bu yaşanan olayla beraber Said Nursi tarif edilmeyecek azap, işkence ve zehirlenmelerle dolu ama aynı zamanda ilmi bir eser yolculuğuna çıkıyordu.
22- Bediüzzaman’a Van’da kendisini iman hakikatlerine yoğunlaştırdı. Bu arada Ankara’da siyasi rejim şekillenmeye başlıyor, bu rejimi kabullenmeye çalışmayan muhafazakar çevre kendilerince çözüm arıyorlardı. Şeyh Said onlardan biriydi.
23- Şeyh Said, Bediüzzaman’a bir mektup yazmış ve destek vermesi halinde kesin başarıya ulaşacağını anlatmıştı. Bediüzzaman’ın bu mektuba cevabı şu olmuştur;
24- O dönemde Şeyh Said ile hareket etmek isteyen Kör Hüseyin Paşa, Bediüzzaman’ın ikna edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Kör Hüseyin Paşa, Bediüzzaman’la görüşmek için Erek dağına çıktı ve ikili arasında şöyle bir konuşma geçti;

25- Hüseyin Paşa’nın bu girişimden sonra birkaç girişimi daha olsa da Bediüzzaman özellikle bir Cuma hutbesinde Paşa’nın yüzüne ses tonunu yükselterek, “Kan dökme, kan dökme, kan dökme!” hitabında bulunmuştur. Ve Paşa gerçekten de isyana katılmamış ve isyan daha da büyümemiştir.
26- Sonuç olarak isyan bastırıldı. Birçok aile Batı’ya sürgüne gönderildi. Bu sürgünden Bediüzzaman’da nasibini aldı. İsyanı yatıştırma çabasına rağmen o da sürgün edildi. 1926 yılından ölümüne(1960) kadar ki sürgün, hapishane, esaret, tasarrut hayatı başlamış oldu.
27- Burdur’da çok sevildi. En yakın camiiye gidip sohbetler verdi. Bir gün Mareşal Fevzi Çakmak Paşa Burdur’a geldi. Vali, Bediüzzaman’ı ona şikayet etti. Paşa, Vali’ye; “Bediüzzaman’dan kimseye zarar gelmez, ona ilişmeyiniz, hürmet ediniz.” der.
28- Ancak hükümet bu sohbetlerden endişe duyar ve onu kimsenin pek uğramadığı Barla’ya sürgüne gönderir. Barla’da eserlerini yazmaya devam eder. 1928 harf inkılabı ile Bediüzzaman’ın hizmetine büyük bir darbe vurulur.
29- Ancak o hizmetlerinden vazgeçmez. Barla’yı ona zindana çevirmek için bir muallim ve nahiye müdürü atanır. Baskı ve zulüm artar. Talebelerinden Tenekeci Mehmed’e bir mektup gönderir. Bu mektup Vali’ye götürülür. Hükümet gözetim altında tutmak için onu Isparta merkeze getirtir.
30- Burada evinin önünde polisler nöbet tutar. Hükümet buradaki hizmetlerinden dolayı da onu durduramaz. Bu sefer kesin bir çözüm hazırlar. Önce tutuklayacak, nakil sırasında da onu öldürecektir. Bir cuma günü tutuklanır. İnfazdan sorumlu Binbaşı bu görevi yerine getiremez.
31- Binbaşı ordudan atıldı. Bediüzzaman ve talebelerine hapis cezaları verildi. Üstad’a 7,5 yılda mecburi ikamet cezası verildi. Kastamonu’da ilk 3 ay karakolda kaldı. Karakol karşısında bir ev tutuldu. Perde asması bile yasaktı. Bu kadar baskıya rağmen hizmetten asla vazgeçmedi.
32- “Gelirse hakkından o gelir” düşüncesiyle Vali Avni Doğan Kastamonu’ya atandı ve Bediüzzaman’a çok çektirdi. Bir sabah polis evini bastı. Onu tutukladı. Önce Ankara’ya sonra Isparta’ya, buradan da Denizli’ye götürüldü. Bu zulümler yaşanırken Bediüzzaman 70 yaşında idi.
33- Ankara’ya getirilmesi sırasında tarihe kara bir leke olarak geçecek bir olay yaşanıyordu. Vali Nevzat Tandoğan, Üstad’ı ayağına çağırıp başındaki sarığı çıkarıp, elindeki şapkayı takmak ister fakat Bediüzzaman Vali’ye çok sert bir direniş gösterir.
34- Bediüzzaman bu fiili müdahaleden sonra boynunu göstererek: “Nevzaaaat, bu sarık ancak bu başla çıkar.” diye cevap verir ve odadan çıkar.

Denizli Hapishane süreci çok çetin ve zulüm dolu geçer. Talebelerine gönderdiği mektupta kurduğu şu cümle her şeyi anlatıyordu;
35- Burada hizmetten asla vazgeçmedi. Birçok idamlık mahkum, Kur’an okur hale geldi. Zehirlenme girişimleri oldu ama başarılı olamadılar. Ancak 2 talebesi şehit oldu. Bu arada Denizli’deki tüm davalardan beraat etti. Hükümetin kararı ile Emirdağ ilçesine zorunlu ikamet ettirildi.
36- Bir zamanlar ilminden yararlanmak için onu Meclis’e çağıranlar, şimdi ya hapis cezası ya da sürgün ile onu yıldırmaya çalışıyordu.
Emirdağ’da Karakolun karşısında bir ev tutuldu. Yanına kimse alınmadı. 3 kez zehirlenmek istendi. Ancak o çalışmalarına devam ediyordu.
37- İsmet İnönü Afyon’u ziyaret geldi. Bu ziyaretten sonra baskılar inanılmaz arttı. Vali ve Emniyet Müdürü tarafından evi basıldı. “Talebelerine içki aldırıyor” gibi türlü iftiralara maruz kaldı ama kimse inanmadı. O ve talebeleri tutuklandı. Afyon Hapishanesi’ne konuldu.
38- Burada en ağır işkenceleri çekti. 24 kişilik camları kırık bir koğuşa donmak üzere tek başına konuldu. Diğer koğuşlarda soba yanarken, sıcak su akarken bu yaşlı adam eksi 20’lere inen sıcaklıkta zalimin zulmüne karşı tek başına direniyordu.
39- Tüm davalardan yine beraat etti. Yine zorunlu ikamet gereği 2 Aralık 1949’da Emirdağ’a geçti. 1950 yılında DP’nin iktidara gelmesiyle az da olsa rahatladı. Ancak CHP’lilerin DP’lileri Bediüzzaman konusunda kışkırtmaları asla bitmedi. 3 yıl Emirdağ’da kaldı.
40- 1952 yılında Genç Rehberler kitabı hakkında dava açıldı. Davanın konusu 15 Temmuz 1949 tarihli Bakanlar Kurulu kararı idi. Bu kararda ilgili kitabın toplatılması ve yasaklanması kararı vardı. İmza CHP’li Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye aitti. Bediüzzaman yine suçsuz bulundu.
41-Genç Rehberler Kitabı davası İstanbul’da görülmüştü. Bediüzzaman dava sonrası Emirdağ’a geri döndü. Buradan Isparta’ya geçti. Talebelerinin davetlerine icabet etmek için Ankara, Konya ve İstanbul’a gitti. Tabii bu geziler yine CHP lideri İsmet İnönü’nün hedefindeydi.
42- 8 Ocak 1960’ta Meclis’te, Menderes hükümetine: “Sizler Said-i Kürdi’yi neden Türkiye’de şehir şehir dolaştırıyorsunuz? Atatürkçüleri bilerek mi hiddete getiriyorsunuz? Amacınız nedir?” diye yüklendi. Adnan Menderes ise şu şekilde cevap veriyordu;
43- 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Başbakan olan İnönü, Nursi hayatta olmadığı halde, MİT’e, “Bana Nurcuların dosyasını getirin” diyecekti. Bediüzzaman, başına gelenleri Gazi Mustafa Kemal’e itirazı ve ona dost olmadığı olarak görmekteydi.
44- İnönü ise Bediüzzaman’ı çok büyük bir tehlike olarak görüyordu. Öyle ki şu cümleleri bile kurmuştu onun hakkında: “Said-i Kürdi ve cemaati şu Adana-Halep demiryolunun ötesindeki Fransızlardan daha tehlikedir.”

45- Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi konusunda ise CHP lideri İnönü: “cumhurbaşkanını millete seçtirelim de; Atatürk’ün makamında Said Nursi’yi mi görelim?!” demişti. Milletten tiksinenler o makama hep askerleri seçtirmişti.
46- Said Nursi bir sonraki Ankara ziyareti için yola çıktı fakat şehir girişinde polis onu engelledi ve önce Emirdağ’a, oradan da 20 Ocak 1960 tarihinde Isparta’ya geçti. Burada 1,5 ay kaldı. 20 Mart 1960 tarihinde son yolculuğu Urfa’ya idi. 21 Mart 1960 tarihinde Urfa’ya vardı.
47- Talebeleri onu Halilürahman Dergahı’na götürmek istedi fakat o yürüyemeyecek kadar hastaydı. Bir otele yerleşti. Polis oraya gelip derhal Isparta’ya dönmesini istedi. Orada bile huzur yoktu. Nitekim Bediüzzaman 23 Mart 1960 tarihinde hayatını kaybetti. Naaşı Dergaha gömüldü.
48- 27 Mayıs 1960 tarihinde Demokrat Parti’nin ekonomik ve dini gelişmelerini hazmedemeyenler askeri darbe yaptı. Milli Birlik Komitesi şantajla abisinden imza izni alarak mezarını kırdırıp açtı. Afyon askeri havaalanına getirilen naaş kardeşinin bile bilmediği bir yere gömüldü.
49- Hayatta iken onun varlığını istemeyenler, vefatından sonra da onu rahat bırakmamışlardı. CHP zihniyeti 1926-1960 yılları arasında tam 34 yıl ona sürgün ve hapis hayatı yaşattı. Zehirledi, işkenceden geçirdi. Donmaya maruz bıraktı. İftiralar attı. Kimseyle konuşturmadı.
50- O, bir gün bile Kur’an-ı hakkıyla anlatmaktan asla vazgeçmedi. Zalimin zulmüne karşılık benim Allah’ım var dedi. Devletine asla baş kaldırmadı. Onunla olanı iyi bildi. Namazı yok sayanları o da yok saydı. Dünyevi tüm teklifleri reddetti. Reddettiği için dehazmedilmedi.
51- Ona ve talebelerine onca zulme karşı devletine asla baş kaldırmadı. Dini alet ederek milletin kanına girip vatanına ihanet edenler, senelerce onun adını kullandı. Eserlerini kullandı. Aynı zamanda o eserleri tahrif etti. Dindar gibi hizmetkar gibi göründüler.
52- Ama Sünneti yok saydılar. Eserlerinden yararlandıkları insanı ırkından dolayı böbürlenerek ziyaret etmekten geri durdular. Acemin Arap’tan, Arabın Acem’den farkı yok diyen Resulullah (SAV)’i yalanladılar, ülkelerine ihanet ettiler. Benliklerini atlantik ötesine sattılar.
53- FETÖ müridleri bunca kullanmışlığa, tahrife rağmen Bediüzzaman’a hakaret etmekten vazgeçmediler. Bediüzzaman’ın ismini vermekten hep kaçındı. “Hazreti Pir” diyerek hep geçiştirmeler yaptı.
54- O günün CHP’si bugünün aynısıdır. Milli Şef zihniyeti bu ülkede hiç bitmemiştir. Said Nursi’yi başta Hürriyet kahramanı gösterip, sonra hain ilan edenlerin yüzü hiç değişmedi. Her seçim öncesi Elif, Be, Te diyenler, halkı kandırdıktan sonda Le, Ge, Be, Te demeye başladılar.

55- Bediüzzaman ve talebeleri, hiçbir zaman Ilımlı İslamcılardan, ülkesine hainlik eden vatansızlarla aynı karede olmadı, olmayacaktır!

Endüstri Mühendisi
Hukukçu
Serhat KAYMAK

Diğer Haberler
CAĞALOĞLU KOMİTESİ
HADDİNDEN TECAVÜZ EDENİN HADDİNİ BİLDİRMEK
Dr.Maksut BELEN'den Ahmet AKGÜNDÜZ'e 'ULAN' Reddiyesi Geldi
Gazeteci Süleyman Yasin AKDENİZ'i Tehdit Edenin Said ÖZADALI olduğu Ortaya Çıktı
Bediüzzaman'ın Mutlak Vekil ve Varisi Mustafa Sungur Merhumun Gerçek Vakıfları Nurcuları Uyardı
ABDURAHMAN DİLİPAK VE FETÖ
AHMET AKGÜNDÜZ MÜRTED Mİ?
Metin Külünk'ten Açıklama : FETÖ Bir Risale-i Nur Hareketi Değildir!