VERİN MAZBATAMI03 Nisan 2019, 17:09 |
Türkiye’nin herhangi bir yerinde seçmen iradesinin ortaya çıkmasını engelleyen hileli veya şüpheli ne kadar uygulama varsa; parti, kişi, il, ilçe, belde ayrımı yapmaksızın hepsi titizlikle incelenmelidir.
Seçimler tamamlandı ama her seçimden sonra olduğu üzere bu sefer de itiraz süreci başladı. Bunda yadırgayacak bir şey yok. Seçim sonuçlarına itiraz olayı hem teamüllere, hem de hukuka uygun bir durum. Bugüne kadar hiçbir seçim yoktur ki çıkan sonuca itiraz edilmesin. Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyle, gelecekte de böyle olmaya devam edecek. Şuan konuşulan İstanbul ve Ankara dışındaki 44 il ve yüzlerce ilçede tüm partilerin temsilcileri seçim sonuçlarına itirazlarını yapmış durumdalar. Bir takım çevreler, sanki sadece bu iki ilde itiraz edilmiş gibi bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Oysa bunların dışında birçok il, ilçe, belde hatta muhtarlık seçim sonuçlarına itirazlar yapılmış durumda. Bu itirazlar önce ilçe seçim kurulları tarafından değerlendiriliyor. Ardından itiraz devam ederse bu sefer de il seçim kurulları devreye giriyor. Onların kararlarına da itiraz olursa YSK son noktayı koyacak ve süreç böylece Nisan ayı ortası gibi kesin bir şekilde sonuçlanmış olacak. Bundan beş yıl önce yapılan yerel seçimlerde Yalova belediyesini az bir farkla AK Parti kazanmış ve seçim sonuçlarına CHP itiraz etmişti. CHP’nin itirazı üzerine Yalova’da geçersiz oylar tam dört kez sayılmış ve bir o partiye, bir bu partiye giden belediye başkanlığı sonunda CHP’de kalmıştı. O gün bu itirazı CHP’nin ve Muharrem İnce’nin demokrasi mücadelesi olarak gören çevreler, bugün neredeyse “bu seçim sonuçlarına itirazda nerden çıktı” der gibi garip bir tavır sergiliyorlar. İşte bu ikiyüzlü tavır beni işkillendiriyor. Yoksa burada milletin gözünden kaçırılmaya çalışılan ve ortaya çıkması istenmeyen organize bir iş mi var? Seçim akşamından bu yana yazar, çizer, siyasetçi, akademisyen hatta bu işlere meraklı seçmenler dahil herkes İstanbul'u yazıp çiziyor. Ben ise İstanbul dolayısıyla biraz arka planda kalan Ankara’nın seçim sonuçlarını ele almak istiyorum. Ankara’nın 25 ilçesinin 22’sini Cumhur ittifakı aldığı halde sadece 3 ilçeyi kazanabilen Millet ittifakının adayı Büyükşehir belediyesini kazandı. İyi de bu sonuç nasıl oldu? İlçelerdeki seçmen sayılarıyla YSK’nın ilan ettiği kesin olmayan seçim sonucu hiç ama hiç örtüşmüyor. Gelin rakamlar eşliğinde Ankara'daki seçim sonuçlarına hep birlikte bir göz atalım. Millet ittifakının Ankara’da kazandığı üç ilçenin seçmen sayısı yaklaşık 1 milyon. Cumhur ittifakının kazandığı 22 ilçenin seçmen sayısı ise yaklaşık bunun iki katı yani 2 milyon. Ankara’nın 25 ilçesinde Cumhur ittifakı toplam 1.619.764 geçerli oy almış. Millet ittifakı ise, Saadet partisi ve Demokrat parti oyları da dâhil olmak üzere toplam 1.522.112 geçerli oy almış. Ankara'nın en büyük ilçelerinden biri olan Keçiören’de Cumhur ittifakının AK Partili ilçe başkan adayı %64 oy almış. Ama aynı sandıklardan Cumhur ittifakının Büyükşehir Belediye başkan adayına sadece ve sadece %40 oy çıkmış. Sizce bunda bir gariplik yok mu? Normal şartlarda bu rakamların bize söylediği, Cumhur ittifakı dışındaki partilerden hiç oy alamasa dahi Mehmet Özhaseki’nin yaklaşık 100 bin oy farkı ile seçimi kazanmasıdır. Lakin Mehmet Özhaseki, 124 bin oy farkı ile Mansur Yavaş karşısında seçimi kaybetti. -Ya Cumhur ittifakı ilçe başkanlarına oy veren seçmenlerin önemli bir kısmı Cumhur ittifakı adayı yerine rakip durumdaki Millet ittifakı adayına oy verdi. -Ya da seçmenlerin iradesi, sayım veya birleştirme esnasında değiştirildi. Eğer vatandaşların sandıktan çıkan oylarına sayım veya birleştirme esnasında bir müdahale edilmemişse bu sonucun elbette başımızın üstünde yeri vardır. Seçmenin iradesine sonradan birtakım kirli eller müdahale etmiş ve sonucu etkilemişlerse, onlar bulunup ortaya çıkarılmalı ve hukuk önünde hesap sorulmalıdır. Türkiye’nin herhangi bir yerinde seçmen iradesinin ortaya çıkmasını engelleyen hileli veya şüpheli ne kadar uygulama varsa; parti, kişi, il, ilçe, belde ayrımı yapmaksızın hepsi titizlikle incelenmelidir. Bu incelemeler neticesinde sandıktan çıkan gerçek hak sahibi her kim ise o hak, mutlaka sahibine teslim edilmelidir. Tüm partiler bir araya gelmeli ve her seçim sonrası çokça tartışmaya sebep olan “geçersiz oy” olayına bir çözüm üretilmelidir. Basit şeylerden dolayı vatandaşın yüz binlerce oyu artık iptal edilmemelidir. Birden fazla partiye mühür basma veya hiç birine basmama dışındaki tüm durumlarda oy geçerli sayılmalıdır. Bu tartışmalı durum ülke gündemini işgal etmekten acilen çıkarılmalıdır. Bu seçimde en yadırgadığım şey, Ekrem İmamoğlu’nun hukuki sürecin sonuçlanmasını beklemeden kendi kendini İstanbul Belediye Başkanı ilan etmesidir. Bu davranış çok sıradan, sorumsuz ve birazda çocukça bir davranıştır. Sanki Türkiye’de herkesin mazbatası verilmiş de, sadece Ekrem İmamoğlu'nunki verilmemiş. İkide bir “verin mazbatamı” diye kameralar karşısına geçip açıklama yaparak kendini komik duruma düşürüyor. Madem sandıkta kazandığını düşünüyorsun, herkes gibi sen de hukuki sürecin tamamlanmasını bekle. Hukuki süreç sonunda eğer hakikaten kazanmışsan, o mazbata eninde sonunda sana zaten verilecektir. Bu acele, bu telaş niye? Yoksa itirazlar sonucu bir şeylerin ortaya çıkmasından ve seçim sonucunun değişmesi ve hakkın gerçek sahibine teslim edilmesinden mi korkuyor?
Selam, sevgi ve dua ile… |
Diğer Haberler |