CUMHURİYET

29 Ekim 2018, 15:30
15 Temmuz göstermiştir ki, bu milletin devletle veya Cumhuriyet’le bir sorunu yoktur. Milletin sorunu, kendisini ve kutsallarını yok sayan hatta o değerlere düşmanlık yapan zihniyet iledir. Cumhuriyet, milletle ve onun değerleriyle BARIŞIK olduğu sürece, bu necip millet tarafından kutlu geleceğe omuzlarda taşınacaktır.

Cumhuriyet: Cumhur’un yani halkın idaresi demektir. Cumhuriyet olan bir ülkede egemenlik, kral, kraliçe, padişah, sultan gibi tek bir kişiye ait değil bizzat halkın kendisine aittir. Halk, belirli zaman aralıklarında sandığa gider ve verdiği oyla, yine halktan kendisi gibi olan yöneticilerini kendisine hizmet etmesi için seçer. Bu yönünden dolayı milletimizin önemli bir çoğunluğu, Cumhuriyet’in kendisine itiraz etmemiştir. Cumhuriyet’in ruhuyla çelişen uygulamaların, Cumhuriyet yöneticileri tarafından halka dayatılmasına özellikle de dini alanın daraltılması uygulamalarına karşı ise çok büyük itirazlar olmuştur.

İmanlı vatansever Anadolu insanı, son kale olarak gördüğü vatan topraklarını düşman işgalinden kurtarmak için sayısız cephede milyonlarca şehit verdi. Büyük bir mücadele sonunda kanla sınırlarını çizdiği yeni 'Türkiye Cumhuriyet'ini kurdu. Canları pahasına bu güzel vatanı bize armağan eden ecdadımıza Rabbim gani gani rahmet eylesin.

Cumhuriyet, düşmanla boğuştuğu zor döneminde Osmanlı kaynaklarını ve değerlerini sonuna kadar kullandı. Dinli imanlı vatanperver insanlar bu yolda canlarını, mallarını, kanlarını feda ettiler. Ama düşman yenilip denize dökülünce aynı Cumhuriyet, düşmanla boğuşan bu milli iradeyi ve maziyi dışladı. Maziyi vatandan ayırmak, ruhu bedenden ayırmak gibidir. Türkiye, mevcut sınırlardan ve Cumhuriyetten çok daha büyüktür.

Bu dışlama o kadar ileri gitti ki “Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hûda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda” diye İstiklal Marşı’nda vatanına sevgisini ve bağlılığını ifade eden milli mücadelenin sembol isimlerinden Mehmet Âkif Ersoy gibi bir kahraman bile vatanını terk etmeye mecbur bırakıldı.

Milli mücadele için gönüllü çalışan Mehmet Âkif, 24 Nisan 1920’de Burdur milletvekili olarak I. Meclis’e katıldı. Milli mücadele döneminde Anadolu’yu dolaşırken büyük bir alaka ile karşılanan Mehmet Âkif, vaaz ve nasihatleriyle halka mücadelenin ehemmiyetini anlattı. Âkif’in bu vaazları kulaktan kulağa yayılıp Anadolu’nun dört bir yanına ulaştı. Akif’in vaazları, Anadolu insanını motive etmek için bastırılarak her tarafa dağıtıldı. Kastamonu Nasrullah Camii’nde verdiği vaaz, yurdun çeşitli yerlerindeki camilerde defalarca okutuldu. Son olarak İstiklal Marşı’nı da yazarak bağımsızlığını kazanan milletin gür sesi haline geldi ve Türk milleti tarafından milli ve manevi bir önder olarak kabul edildi.

Düşman, vatandan kovulduktan sonra, I. Meclis seçim kararı aldı ve dağıtıldı. Âkif de ailesiyle beraber Ankara’dan İstanbul’a döndü. Mehmet Âkif ve arkadaşları, o günlerde milli ve dini şahsiyetleri dolayısıyla yeni rejim liderleri için önemli bir tehdit olarak görülmeye başlandılar. Bu sebeple II. Meclis için milletvekili adayı gösterilmediler hatta onun gibilere emekli maaşı bile bağlamadılar. Bu da yetmezmiş gibi koskoca istiklal şairinin peşine, dönemin CHP iktidarı tarafından polis takılarak takip ettirilmeye başlandı. 

Mehmed Âkif’, II. Meclis döneminde CHP iktidarı tarafından adeta bir vatan haini muamelesi gördü. Şahsına yapılan bu  uygulamaları ve dini alanda yapılan kısıtlamaları dini şahsiyetine sığdıramayan milli şairimiz Akif, uğruna marş yazdığı canından çok sevdiği vatanından 1925 yılında ayrılarak 11 yıl kalacağı Mısır’a gitmek zorunda kaldı.

Akif’in “Asım’ın nesli” diye tarif ettiği bu vatanperver yiğitler kanlarıyla canlarıyla düşmanla savaştı, düşmanı topraklarından kovdu ve Cumhuriyeti kurdu. Kurdu ama Cumhuriyet’in ilanından sonra yönetime hâkim olan güçler, her geçen gün dini alanın daraltılmasına dönük yeni adımlar attılar. Bu adımları başka başka adımlar takip etti ve Anadolu insanın ekseriyeti Cumhuriyet’e karşı yabancılaştırıldılar. Çünkü II. Meclisle birlikte adeta Cumhur’suz bir Cumhuriyet veya Cumhur’a rağmen Cumhuriyet inşa edilmeye çalışıldı. Cumhur'a rağmen, O'nun değerlerini yok sayarak Cumhuriyet olmaz! Cumhur'u önceleyerek, Cumhuriyet yaşar ve büyür!

Dini alanın daraltılması yönünde atılan her adım, dindar insanlarla Cumhuriyet’in arasına mesafe koydu ve insanları Cumhuriyetten soğuttu. Türkiye, İslâm beldesidir ve hep öyle kalacaktır. Vatan, devletsiz ve milletsiz olamayacağı gibi, dinsiz de olamaz. Cumhuriyet dönemi CHP uygulamaları, çoğu insanı kendi vatanında ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürdü. Kanları, canları ve mallarıyla kurdukları Cumhuriyet tarafından dışlanmayı kabul edemeyen insanımız,  zor günlerin geride kalacağı ümidiyle hep sabretti.  Bu sabrının mükâfatı olarak, uzun mücadeleler sonunda bu zihniyetin elinden iktidarı almayı başardı. Milletin, kendi Cumhuriyetine sahip çıkması dış destekli askeri darbelerle defalarca engellenmeye çalışıldı. Cumhuriyet’i, gerçek sahibi olan Cumhur’a kaptırmamak için onlarca kez darbeler yapılsa da millet, hiçbir zaman pes etmedi. Her seferinde uğruna canlar verdiği Cumhuriyet’e sahip çıkmaya devam etti. Türkiye, gidecek/yaşayacak başka yeri olmayan kahramanların ülkesidir. Bizim, "birileri gibi" gidecek başka bir vatanımız yoktur.

Bin yıl önce Malazgirt’te başlayıp Çanakkale ve Kurtuluş savaşı ile devam eden DİRİLİŞ RUHU, son olarak 15 Temmuz’da bir kez daha ortaya çıktı. Bizi biz yapan bu ruha sahip çıktığımız sürece, bu milleti kutlu yürüyüşünden hiçbir dünya gücü alıkoyamayacaktır.

15 Temmuz göstermiştir ki, bu milletin devletle veya Cumhuriyet’le bir sorunu yoktur. Milletin sorunu, kendisini ve kutsallarını yok sayan hatta o değerlere düşmanlık yapan zihniyet iledir.

Cumhuriyet, milletle ve onun değerleriyle BARIŞIK olduğu sürece, bu necip millet tarafından kutlu geleceğe omuzlarda taşınacaktır.

Cumhuriyet’in 95’inci yılı anısına açılışı yapılan ve özellikleri itibariyle dünyanın en büyük hava alanlarından biri olan "İstanbul Havaalanı", istihdam ve ülke ekonomisinin büyümesine yapacağı katkılarla Türkiye'nin kutlu yürüyüşünün önemli adımlarından biri olacaktır. Son dönemlerde yaşadığımız ve canımızı sıkan biraz da canımızı yakan bazı sorunlar, kutlu doğumun sancısı ve mutlu müreffeh geleceğin habercisidir.

Unutmamalıyız ki, Türk Milleti düşüp kalksa da, asla yığılıp kalmayacaktır! Bu kasvetli günler inşaAllah yakında geçecek ve özlenen o bahar gelecektir! Şanlı hilâl tüm endamıyla yine ve yeniden nazlı nazlı dalgalanıp yıldızlar gibi parlayacaktır! Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın. 

Barış, huzur ve refah içinde nice yıllara...

Selam, sevgi ve dua ile…

Diğer Haberler
DÖVİZ KURLARINDA YAŞANAN HAREKETLİLİK
YEDİKLERİMİZ DEĞİL VERDİKLERİMİZ BİZİMDİR
İÇİMİZDEKİ ÇOCUK
NE OLDUYSA O KARARDAN SONRA OLDU
TANK PALETİ FABRİKASI GERÇEĞİ
AYASOFYA
MİLLET EĞİLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ
ELVEDA ŞEHRİ RAMAZAN ELVEDA