RAMAZAN VE ORUÇ

03 Haziran 2016, 12:23
Allah Subahnehu ve Teâlâ’nın tabiat üzerinde cari olan yasaları vardır.

 Buna Kûr’an literatüründe “sünnetullah” denilmektedir. Mevsimlerdeki değişim ve dönüşüm bu sünnetullahın gereğidir. Maksadımıza uygun bir örnek verecek olursak, sonbahar ve kış döneminde, tabiri caizse tabiatta bir atıllık vardır; ancak ilkbahar geldiğinde tabiata bir canlılık, bir yenilenme gelir. Kısacası ağaçlar çiçek açar ve meyveye durur.

 Aynı şekilde insanoğlunun bir yıllık süre içerisinde hem fiziksel, hem manevî olarak yenilenmeye, bir başka ifadeyle rehabilitasyona ihtiyacı vardır. Buna mebni olarak Allah’u Teâlâ bizden önceki kavimlere de farz kıldığı gibi, Ramazan ayında oruç tutmayı biz İslâm ümmetine de farz kılmış bulunmaktadır.

              “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız.” (Bakara:183)

              Peki ayette geçen ve bizim dilimizde “oruç” sözcüğü olarak telaffuz edilen bu kelime ne anlama gelmektedir, ona bakalım! Oruç sözcüğü bizim dilimize Farsça’dan gelmiş. Terim olarak “tutmak”, “susmak” ve “hareketsiz kalmak” anlamlarına gelmektedir.  Arapça ise “savm” veya “sıyam” kelimelerinin karşılığıdır. Dinî ıstılahta ise, “imsaktan iftara kadar, mükellef bireyin yemekten, içmekten ve bazı davranışlardan kendini alıkoyması” demektir.

 Ayette görüldüğü gibi oruç da tıpkı namaz gibi kadim ümmetlere de farz kılınmış bir ibadet türüdür. Ancak önceki ümmetler kendilerine inzal olan kutsal kitapları tahrif ettikleri için oruç ibadetini de farklı bir anlayışla, yanlış bir şekilde pratize etmektedirler. Örneğin bugün Hıristiyanlar senenin belirli günlerinde et yerine balık yiyerek oruç tuttuklarını söylemektedirler. Yani bizim gibi gün boyunca aç kalarak oruç tutmamaktadırlar.

Bizdeki orucun hikmet ve faydalarını sıralayacak olursak: Ramazan ayı boyunca imsak ve iftar vakitleri arasında insanın bazı temel ihtiyaçlarından kendisini men etmesi anlamına gelen oruç ibadetinin fizikî ve manevî olmak üzere birçok fayda ve hikmetleri vardır. Orucun manevî – psikolojik yönü; davranışların, hâl ve hareketlerin disipline edilmesi, nefs tezkiyesi, menfî eğilimlerin kontrol altında tutulması, yoksul insanlara karşı mesuliyet bilinci ve kişilik gelişimi ile ilgilidir. Kısacası oruç, başlı başına bir “özdenetim” mekanizmasıdır.  Zira oruç tutan kişi tutum ve davranışlarını dinî ölçülere göre düzenlemeye azamî derecede çaba harcar. Ve böylece oruç, Müslüman şahsiyetin gelişimine büyük bir katkı sağlar.

Bu yüzden Ramazan ayı çok bereketli ve hikmetlerle dolu bir aydır. Hayat rehberimiz Kûr’ân-ı Kerim bu ayda inzal olmaya başlamıştır.

 “Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.” (Bakara:185)

Ramazan ayını mübarek kılan bir başka özelliği ise bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesinin bu ay içerisinde olmasıdır.

 “Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadir Sûresi)

Ramazan ayı, bereket, bağış, lütuf, mağfiret kapılarının ardına dek açıldığı bir aydır. Bu ayda yapılan hayır ve hasenatın diğer aylarda yapılanlardan kat kat üstün olduğu bir aydır. Bu nedenle, bu ay fırsatlar ayıdır. Bu ayın iyi bir şekilde değerlendirilmesi, bol bol ibadetler yapıp hayır hasenatta bulunmak ne büyük bir kazançtır. Ramazan için on bir ayın sultanı denilmektedir.

Ramazan ayı, aynı zamanda nezaket ve faziletlerin neşvü nema bulduğu bir ayıdır. Oruçlu iken davranışlarımıza daha bir dikkat ederiz. İnsanlarla münasebetlerimiz daha bir tevazu içerisindedir. Bu mübarek ayın bizlere öğrettiği bir başka husus ise sabır ve edeptir. Nefsimizin istediklerine ket vurmayı bu ayda öğreniriz. Orucu sadece midemizle değil bedenimizin tüm azalarıyla tutmalıyız. Söz ve davranışlarımıza mukayyet olmalıyız. Bazı haddini bilmez insanların incitici davranış ve sözleri karşısında sabretmeyi bu ayda kanıksarız. Küskünlüklerin giderilmesini ve hoşgörüyü bu ayda öğreniriz. Bu nedenle oruç sadece aç kalmak değildir. Özellikle oruçlu iken insanlarla olan münasebetlerimizde kırıcı ve örseleyici bir tutum içerisinde isek aç kalmış olmaktan öteye gidemeyiz. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) bu kişiler için şöyle bir uyarıda bulunmaktadır:

 "Oruç tutan öyle insanlar vardır ki, kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir."

Orucun hikmet ve faydalarından söz etmeye devam edecek olursak; mutfağındaki nimetlerin varlığına rağmen, sırf Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın rızasını gözeterek, bu nimetlerden kendisini men edip oruç tutan kişi ahlâkî olgunluğa, kemâle ve ince ruhluluğa erişir. Ve bu hâl üzere erdem ve takva sahibi olur. Ve ayrıca mutfağındaki o nimetlerin asıl sahibinin kendisi olmadığını anlar.

              Oruç, kimlik gelişiminde büyük bir motivasyon aracıdır. Öyle ki, nefsin açlıkla terbiye edilmesi, kişide sevgi, şefkat, merhamet, özveri ve dayanışma gibi yüce duyguları geliştirir. Zira oruç tutan kişi, pratik olarak açlığın nasıl bir “mide kazıntısı” olduğunu anlar ve idrak eder. Ve yoksulluktan dolayı sürekli olarak açlık çeken ve sefaletle pençeleşen insanların çektiği ıstırabı daha iyi anlar. Atalarımız boşuna dememiş, “Tok açın hâlinden anlamaz.”

              Oruç, pratik olarak aç kalıp, aynı durumda olanların hâlini anlamanın en öğretici yoludur. Ayrıca açları – yoksulları düşünen bir insanın, açlığın ve sefaletin sebeplerini de düşünmesi kaçınılmazdır. Oruç vasıtasıyla böylesi bir haslete ve duyarlılığa sahip olan mü’min, Rahman olan Yüce Allah’ın yeryüzünü her türlü nimetlerle donatıp yaşanır kıldığını, ancak tegallüb edici haksız kazanç sahiplerinin, açgözlülerin, hortumcuların, çağdaş Karunların, işbirlikçi – komprador burjuva sermayedarlarının, emek ve alın teri sömürücülerinin doymak bilmeyen ihtiraslarıyla bu nimetleri nasıl talan ettiklerini düşünür. Ve açlığın alınyazısı olmadığını anlar. Bu nimetlerde hakkı olan yoksul insanların midelerinde olması gereken lokmaların, haram yiyicilerin ense ve göbeklerinde nasıl obezlikler – şişmanlıklar meydana getirdiğini görür.

              Kapitalist rejimlerin gelir dağılımındaki adaletsiz politikaları yüzünden büyük halk kitlelerinin nasıl da bir lokma ekmeğe muhtaç duruma düşürüldüklerini idrak eder. Ve böylece mutlak adaletin teminatı olan Allah Teâlâ’nın yasalarının yeryüzüne hâkim olması için çaba sarf eder. Oruç bu yönüyle dünya istikbarına, emek ve alın teri sömürücülerine, yetim ve yoksul hakkı yiyenlere, hortumcularla işbirliği içinde olan rejimlere karşı devrimsel bir başkaldırı eylemidir.

              Görüldüğü gibi oruç, bir taraftan yoksul ve muhtaç insanlara karşı şefkat ve merhamet duyguları geliştirirken, öte yandan da haksız kazanç sahiplerine ve bunlara zemin hazırlayan aşağılık rejimlere karşı öfke ve adavet duygularını pekiştirmektedir. Zaten Resûlullah’ın buyurduğu gibi, İslâm “sevmek ve buğz etmek” değil midir? İyi olanı, pak ve mutahhar olanı sevmek; kötülüklerden, menfî ve necis olandan, insanların kanını emen Karunlardan, insanlar üzerine rablık taslayan Firavunlardan nefret etmektir, beri olmaktır İslâm.

              Orucun hikmet ve felsefesini düşündüğümüzde önümüze açılan kapı ve ufuklarda şefkat ve merhamet duygularıyla birlikte, olumsuzlukların bertaraf edilmesi noktasında insan onurunu yücelten soylu mesuliyet bilincini görmekteyiz. Bu nedenle mana ve ehemmiyetine vakıf olmuş bir mü’min için oruç, bir bilinçlenme ameliyesine dönüşmektedir. Ancak ne yazık ki, bugün halkımızın büyük çoğunluğu tarafından oruç olgusu diğer ibadetler gibi yüzeysel ve amacından uzak – üstünkörü bir şekilde ifa edilmektedir.

              Oysa baştan beri ifade etmeye çalıştığımız gibi oruç, sadece aç kalmak demek değildir. Açlığı bizzat yaşayarak, açların, hakları gasp edilenlerin hâlini anlamaktır oruç.

              Orucun elbette ki, fizyolojik – beden sağlığı açısından fayda ve hikmetleri vardır. Bu yönüyle oruç, mükemmel bir şekilde “total perhiz” işlevi görmektedir. İnsan sağlığı açısından oruç, çeşitli hastalıkların profilaksisinde (tıbbi korunma) ve tedavide (özellikle tansiyon yüksekliği, şişmanlık, enfarktüs, kolesterol gibi hastalıklarda) tıbben faydalı olduğu uzmanlarca ifade edilmektedir.

              Oruçlu iken midenin boşalması sonucu vücudun gıda ihtiyacı için yağ tabakaları harekete geçmektedir. Bu durumda vücutta birikmiş yağların kullanılması ile birlikte lipit metapolizması hızlanmaktadır. Bu devinim ve hareketlilik ise damar sertliğine sebep olan “ateroskleroz” oluşumunu azaltmaktadır. Bu nedenle tıp uzmanlarınca oruç “sağlık kazanma egzersizi” veya “tıbbi proslaksi” olarak değerlendirilmektedir. Şüphesiz ki, orucun vücut sağlığı açısından kaydettiklerimizin dışında daha pek çok fayda ve hikmetleri vardır.

              Orucun faydalarından biri de umumi afet, kıtlık, tarım ürünlerindeki yetersizlik, savaş ve ambargo gibi bir takım olumsuzluklardan dolayı karşılaşma olasılığı olan gıda maddelerindeki eksilme ve beraberinde gelen açlık gibi sorunlar karşısında oruç ayı (Ramazan) adeta bir “ön hazırlık” ve bir “rehabilitasyon” ortamıdır. Şu hâlde oruç, söz konusu olumsuz koşullara karşı mukavemet, dayanma ve direnç kabiliyetlerini geliştirme işlevi görmektedir.

              Burada konumuzla ilgili olması hasebiyle somut bir örnek vermiş olalım:  “İslâm Devrimi” ile birlikte İran coğrafyadaki sömürüsü sona eren ABD, Batılı müttefiklerini de yedeğine alarak İran’a ambargo uygulamasına girişmişti. Bu durum karşısında İmâm Humeyni (r.a) şu veciz sözü dile getiriyor: “Onların ambargosu varsa, bizim de orucumuz var.” Rahmetli İmâm’ın bu sözleri özgüven nitelikli bir meydan okumadır. Evet… Oruç, İslâm ve insanlık düşmanı emperyalist güçlere karşı böylesine onurlu bir başkaldırı eylemi olabilmektedir.

              Özetleyecek olursak oruç ve Ramazan ayı, nefs tezkiyesi, günahlardan arınma, hatalardan dönüş, şahsiyet gelişimi, güçlü bir benlik; olumsuz koşullarda açlığa karşı sabır, mukavemet, ve direnişi kuşanmanın adıdır. Oruç sağlıklı bir beden için total perhiz işlevi görür. Ancak oruç perhiz değildir. Bütün maddî ve manevî  faydalarına rağmen, oruçta niyet ve asıl amaç; Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın rızasıdır. Bu nedenle oruç İslâm’ın beş şartından biridir.

Diğer Haberler
İSLÂM MEDENİYET PROJESİ İMÂNÎ BİR İLKEDİR
TERÖR VE ŞİDDETİN MEŞRUİYETİ YOKTUR
ÜMMETİN HELÂKI İHTİLAFTIR
KERBELÂ'DA ÂŞURA GÜNÜ
PARALEL DEVLET YAPISI VE KANLI DARBE GİRİŞİMİ İLK DEĞİL
AZMETTİRİCİ ABD TETİKÇİ FETÖ DESTEKÇİ NATO
KANLI DARBE GİRİŞİMİNE BİR BAŞKA AÇIDAN BAKIŞ
KANLI DARBE GİRİŞİMİ HANGİ AMACA MATUF