Faiz nasıl helal oldu?

01 Haziran 2016, 17:35
„İyilik, onu yaptığında içinde tarifsiz bir ferahlık ve mutluluk hissettiğin şeydir; Kötülük ise, insanlar sana fetva verse (ve „O doğrudur“ dese) de içinin bir yerlerini yıkıp viran eden şeydir.“ Hz. Muhammed (sav.)


 

Kapitalist sistemin en önemli silahlarından bir tanesi faizdir. Faiz sistemini ayakta tutması kendisinin de varlığının önemli sebeplerinden biridir. Bu şekilde insanların, ihtiyacı olmadığı ürünleri ihtiyaçları varmış gibi kredi ve faiz sistemiyle almalarını sağlıyor.

 

Kapitalizm gerçek manada iş yapmadan para kazanma imkanlarını sunuyor, örneğin faiz sistemi parayla para yapmaktan başka birşey değildir. Aynısı borsa spekülasyonları ve forex sistemi için de geçerli. Çalışıldığı, bir hizmet verildiği veya bir ürün ortaya koyulduğu için değil, sadece paranın varlığı sebebiyle para kazanılıyor. Birileri elinde para bulundurdukları için daha çok para elde ediyorlar. Ellerindeki parayı borç olarak veriyorlar ve kat kat geri alıyorlar. Yani çalışmadan, üretmeden para kazanılmış oluyor. Üstelik faizli krediyi alan kişiye zararda değil sadece karda ortaklık edilmiş olunuyor.

 

2008 senesinde Ekonomi Krizi yaşandığında, ana sebep yine faizdi. O günlerde bazı gayrimüslim araştırmacılar İslam´ın getirdiği faizsiz ekonomi sisteminin ne kadar faydalı ve bu krizde ayakta kalabilecek tek sistem olduğunu söylüyorlardı. Fakat bilmekdikleri şey, müslümanların dahi kendi sistemlerine uymadıklarıydı.

 

Faiz, Kur´an ve hadislerde şiddetle yasaklanmasına rağmen faiz alabilmek için onlarca fetva verilmiş. Verilen fetvaların neredeyse tümü modern çağın eseri, yoksa eski çağlarda İslam alimlerinin faize cevaz verdiği çok nadir görünür. Verildiyse de ağır şartlar altında geçerlidir.

 

Örneğin Ebu Hanife “Fıkhu´l-Ekber“´de savaş durumunda, karşı tarafı yenebilmek için faiz alınabileceğinden bahsediyor. Bunun dışında faize izin vermiyor. Peki bu durum şuan hangi ülkelerde geçerli? Müslümanların her türlü ihtiyaç için faiz aldığı ülkelerde böyle durumlar var mı? Böyle bir durum olsa dahi, karşı tarafı yenebilmek için mi faiz alınıyor yoksa kendi şahsi menfaati için mi?

 

Hayrettin Karaman´a göre de faiz alınabilinmesi için üç şart gerekiyor:

1. Büyük bir sıkıntı faiz almaya zorluyorsa.

2. Faizsiz borç alma imkanları tamamen yoksa, her türlü kişi ve kuruma başvuruldu ve hepsinden red cevabı geldiyse.

3. Alınan faiz sıkıntıyı ortadan kaldırabilecek şekilde ve miktarı daha fazla değilse.

Burada da büyük bir sıkıntı, acil bir durum ve başka hiç bir imkan olmamasından bahsediliyor.

Peki bu şartların hangisi çok yaygın olan faizli ev veya araba alımı için geçerli?

 

Ayetlere ve hadislere baktığımızda ilginç bir husus ortaya çıkıyor. Belli konularda istisnalardan bahsedilir. Örneğin domuz yasağından bahsedilirken hemen ardından hayat tehlikesi bulunan durumlarda yenilebileceğinden bahsedilir, veyahut oruç konusunda kimlerin tutmaması gerektiği sayılır. Faizde ise, ne ayetlerde ne de hadislerde hiç bir istisnadan bahsedilmez. Tam tersine, o kadar ileriye gidilirki, sadece faiz yemek değil, faizin katipliğini ve şahitliği yapmak bile yasaklanır. Bir ayette ise faiz almak Allah´a ve Peygambere savaş açmak ile kıyaslanır.

 

Bu bağlamda konuyla ilgili bazı ayetlere bakalım:

  • Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların „Alım-satım tıpkı faiz gibidir“ demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah´a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar. Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta israr eden hiç kimseyi sevmez. İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler. Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin. Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz. Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekâta) saymak sizin için daha hayırlıdır.“ (2:275-280)
  • „Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.“ (3:130)
  • „Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu halde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helal kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık. İçlerinden inkar edenlere de acı bir azap hazırladık.“ (4:161)
  • „İnsanların malları içinde artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz. Ama Allah'ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekat verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat arttıranlardır.“ (30: 39)

 

Görüldüğü gibi ayetlerde kesin yasak ve şiddetli tehdit var:

-          Şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar

-           „Alım-satım tıpkı faiz gibidir“ demeleri

-          faizi haram kılmıştır

-          tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar

-          Allah faizi tüketir (Faiz karışın malın bereketini giderir)

-          Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin

-          Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun

-          Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının

-          yasaklanmış olduğu halde faiz almaları

-          artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz

 

Hadislerde de faizin ne büyük bir zulüm olduğu ortaya çıkıyor:

  • „Fâizin yetmiş iki kapısı vardır. Bunların, günah olma bakımından en hafifi, kişinin kendi (öz) annesi ile zina etmesi gibidir.“ (Mecmau'z-zevaid, Heysemî)
  • „Faiz yiyen kişi, Kabe´nin önünde öz annesi ile zina etmiş gibi günahkar olur.“ (İbni Mace ve Taberanî)
  • „Faiz yetmiş üç kısımdır. Onların günah bakımından en hafifi, kişinin annesi ile zina etmesi gibidir. Bilin ki, faizin en şiddetlisi Müslüman kişinin ırzıdır“ (Hâkim: 2259, İbni Mace: 2274, İbnu’l-Carud: 647 Albânî Sahihu’l-Cami: 3539)
  • „Fâiz yolu île kazanılan bir dirhem, insanın İslam´ı kabul ettikten sonra otuz üç kere zina etmesinden daha ağır bir günahtır.“
  • „Bir yerde zina ve faizcilik yaygın hale gelirse oranın halkı Allah´ın azabını haketmiş olur.“
  • „Aralarında faiz yaygın hale gelen kavim, mutlaka kıtlıkla cezalandırılır. Aralarında rüşveti yaygınlaştıran kavim de korku ile cezalandırılır.“
  • „Miraç´a çıkarıldığım gece yedinci kat göğe varınca yukarıya baktığım zaman yıldırımlar, şimsekler ve fırtınalar gördüm, orada karınları bir ev kadar ve içlerinde dışardan seçilebilen yılanlar bulunan bir gurupla karşılaştım. Cebrail´e „Bunlar kimdir?“ diye sordum, bana: „Bunlar faiz yiyicilerdir“ diye çevap verdi.“
  • „Göge yükseltildiğim zaman, birinci kat gökte bir guruba rastladım, karınları kocaman odalar gibi şişmişti. Firavun hanedanının geçiş yolu üzerinde yığılmışlardı, her gün sabah akşam ateşin başına dikilerek „Rabbimiz, Kıyamet Günü hiç bir zaman olmasın“ diye dua ediyorlardı. „Yâ Cebrail, bunlar kimdir?“ diye sordum. Cebrail bana „Bunlar, ümmetin arasında faiz yiyenlerdir. Bunlar mezarlarından, ancak şeytan çarpmış gibi doğrulurlar“ diye cevap verdi.“ (İsfehani) 
  • „Kıyamete yakın zina, faiz ve içki salgın hale gelir.“ 
  • „Affedilmeyen günahlardan sakınınız. Bunlardan biri hile ve hiyanettir. Hile ve hıyanet yolu ile mal kazanan kimse Kıyamet Günü onu sırtında taşır. Diğeri de faizdir, sonra faiz yiyen kimse. Kıyamet Günü çarpılmış bir deli olarak mahşere gelir. Faiz yiyenler mutlaka şeytanın çarptığı kimseler gibi mezarlarından doğrulurlar.“
  • „Faiz yiyenler. Kıyamet Günü mahşere ayaklarını sürüye sürüye birer çarpık olarak gelirler. Onlar mutlaka şeytanın çarptığı kimseler gibi mezarlarından doğrulurlar.“ (İsfehani)
  • „Faizciliği meslek haline getirenler, sonunda mutlaka kıtlıkla karşılaşırlar.“ 
  • „Nefsimi kudret elinde tutan Allah adına yemin ederek söylüyorum ki, ümmetimden bazı kimseler aksam şen - şakrak ve eğlenceden sonra yatacak, fakat sabaha maymun ve domuz kılığına girmiş olarak çıkacaklardır. Sebebi, haramları helal saymaları, çalgıcı kadin edinmeleri, içki içmeleri, faiz yemeleri ve ipekli giymeleridir.“ 
  • „Bu ümmetin bir kısmı yiyip içip gülerek eğlenerek yatar. Fakat sabaha maymun veya domuz şekline girmiş olarak çıkar. Yine onlardan bir kısmının başına yerin dibine batma ve taş yağmuru gibi âfetler gelir. Sabahleyin halk, „Falangiller yerin dibine battı, geceleyin falan gillerin evleri yıkıldı“ diye konuşurlar. Yahud da Lût kavminin bir kısım kabileleri gibi onların evlerine olduğu gibi üzerlerine gökten taş yağar. Sebebi, içki içmeleri, çalgıcı kadın edinmeleri, faiz yemeleri, akrabalara yakınlık göstermemeleridir.“ (Ahmed îbni Hambel; Beyhakî)
  • „Faiz, yetmiş küsür çeşittir. Şirk de onun gibidir.“
  • „Faiz gelirlerini artıran hiçbir kimse yoktur ki, onun işinin sonu, fakirlik olmasın.“ (İbn-i Mace),
  • „Faiz geliri ne kadar çok olsa bile, sonu (ekonomik) darlıktır.“ (Hakim)
  • „Faiz, ne kadar çoğalsa da, sonunda azalmaya mahkûmdur.“
  • İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, faiz yemeyen hiç kimse kalmayacak. Onu hiç yemek durumunda olmayanlara bile, (ister istemez) faiz tozu bulaşacaktır.“ (Ebu Davud; Ibn-i Mace)
  • „Faizi yiyen, yediren, şahitlik ve katipliğini yapan, Allah´ın rahmetinden uzak kalmıştır.“ (Müslim, Müsakat: 105)
  • Şu dört kimseyi cennete koymamak, onlara oranın nimetlerinden tattırmamak Allahı´ın kesin sözüdür: 1) Devamli içki içenler. 2) Faizciler. 3) Gayri meşru şekilde yetim malı yiyenler. 4) Ana - babaya âsi olanlar.“
  • „Cahiliye  faizciliği de ayaklarımın altındadır. Ayaklarımın altına aldığım ilk faiz Abdulmuttalip oğlu  Abbas’ın  faizidir. Onun alacaklarının tamamını kaldırdım, ayaklarımın altına aldım. Ana mallarınız  sizindir. Ne haksızlık ediniz ne de  haksızlığa  uğrayınız.“ (Veda Hutbesinden)

 

Görüldüğü gibi faiz zinanın en çirkiniyle kıyaslanıyor ve sadece faiz almak değil, katipliğini ve şahitliğini yapmak bile yasaklanıyor. Bu nedenlerden dolayı İslam alimleri birinci derecede faiz ile çalışan müesseselerde çalışmayı bile doğru bulmamışlardır.

 

İşaratül İcaz eserinde Bakara Suresinin 3. ayetinin („Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızktan (Allah yolunda) harcarlar.”) 3.ncü cümlesini (yani „kendilerine verdiğimiz rızktan (Allah yolunda) harcarlar.” bölümünü) ve “Zekât, İslâmın köprüsüdür“ (el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 1:517) hadisini tefsir ederken Bediüzzaman, zekat ve faizin işlevlerini açıklıyor: 

„Evet, zekâtın vücubu ile ribanın hurmetinde büyük bir hikmet, yüksek bir maslahat, geniş bir rahmet vardır.

Evet, eğer tarihî bir nazarla sahife-i âleme bakacak olursan ve o sayfayı lekelendiren beşerin mesâvisine, hatâlarına dikkat edersen, heyet-i içtimaiyede görünen ihtilâller, fesatlar ve bütün ahlâk-ı rezilenin iki kelimeden doğduğunu görürsün.

Birisi: "Ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün, bana ne!"

İkincisi: "Sen zahmetler içinde boğul ki, ben nimetler ve lezzetler içinde rahat edeyim."

Âlem-i insaniyeti zelzelelere maruz bırakmakla yıkılmaya yaklaştıran birinci kelimeyi sildiren ancak zekâttır.

Nev-i beşeri umumî felâketlere sürükleyen ve bolşevikliğe sevk edip terakkiyatı, asayişi mahveden ikinci kelimeyi kökünden kesip atan, hurmet-i ribadır.

Arkadaş! Heyet-i içtimaiyenin hayatını koruyan intizamın en büyük şartı, insanların tabakaları arasında boşluk kalmamasıdır. Havas kısmı avamdan, zengin kısmı fukaradan hatt-ı muvasalayı kesecek derecede uzaklaşmamaları lâzımdır. Bu tabakalar arasında muvasalayı temin eden zekât ve muavenettir. Halbuki vücub-u zekât ile hurmet-i ribaya müraat etmediklerinden, tabakalar arası gittikçe gerginleşir, hatt-ı muvasala kesilir, sıla-i rahim kalmaz. Bu yüzdendir ki, aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet yerine ihtilâl sadâları, haset bağırtıları, kin ve nefret vâveylâları yükselir. Kezalik, yüksek tabakadan aşağı tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri, tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor.“

 

Lemeat´da Bediüzzaman faizi sert dille eleştiriyor:

„Ribâ İslâma zarar-ı mutlaktır. Ribâ atâlet verir, şevk-i sa’yi söndürür. Ribânın kapıları, hem de onun kapları olan bu bankaların her dem nef’i ise, beşerin en fena kısmınadır. Onlar da gâvurlardır. Gâvurlardaki nef’i en fena kısmınadır; onlar da zalimler. Her dem zalimlerdeki nef’i en fena kısmınadır. Onlar da sefihlerdir. Âlem-i İslâma bir zarar-ı mutlaktır. Mutlak beşer her dem refahı nazar-ı şer’îde yoktur. Zira harbî bir gâvur hürmetsiz, ismetsizdir, demihederdir. Her de...m.“

 

İslam sadece faizi yasaklamamış, zekat ve sadaka gibi yardımlaşma müesseselerini kurmuş. Ve bu şekilde faize giden tüm yolları kapatmış. Hiç bir ihtiyaç bırakmamış.

 

Zekat, zengin ve fakir arasında köprüdür. Faiz bu köprüye dinamit koymaktır. Hadis ve ayetlerde de belirtildiği gibi zekat ve sadaka malı çoğaltır, faiz azaltır. Dünyevi gözle bakan bunu anlayamaz. Vermenin çoğalttığı, almanın azalttığı matematiğe aykırıdır. Fakat hakikattir. Dünya matematik tablosu değildir çünkü.

 

Peki onca ayet ve hadis ortadayken ve bir tane bile istisna gösterilmezken, faiz yasağı müslüman dünyasında neden küçümseniyor? Neden bir domuz eti yasağı gibi ciddi alınmıyor?

 

Bunun elbetteki en önemli sebebi insandaki dünya sevgisi. “İçki bütün kötülüklerin anasıdır“ diyen Peygamberimiz aynı şekilde “Dünya sevgisi bütün günahların başıdır.“ diyor. İnsan içindeki dünya sevgisi sebebiyle daha çok mal biriktirmek istiyor. Daha çok malı olduğunda kendisindeki varlığı daha çok hissedeceğini zannediyor. Halbuki mal çoğalttıkça bağımlılığı da çoğalıyor. Dolayısıyla huzurlu değil huzursuz oluyor.

 

Peygamberimizin eşleriyle yaşadığı “İ’lâ Hadisesi”nde çardakta kalırken Hz. Ömer endişeli olarak Peygamberin yanına gider ve gördükleri karşısında ağlar: „İçeri girdim. Allah Resûlüne selam verdim. Hasırdan örülü bir yatak üzerinde idi. Hasır, derisinin üzerinde izler bırakmış, çizgiler belli oluyor idi. Etra­fıma bakındım. Bir yanda bir avuç arpa, diğer yan­da asılı bir post gördüm. Gözlerim yaşardı. Re­sû­lul­lah, „Niçin ağlıyorsun?“ diye sordu. „Yâ Re­sû­lal­lah! Nasıl ağlamayayım ki? Kisrâlar, Kayserler dünyanın zevkü sefasını sürerken, siz Allah’ın en sev­gili kulu olduğunuz halde bu basit şartlar içinde yaşıyorsunuz!“ Re­sû­lul­lah, „Ey Hattab’ın oğlu Ömer!“ dedi. „Dünya nimetinin onların, ahiret saadetinin de bizim olmasına râzı değil misin?““ Aynı şekilde olayla ilgili gelen ayetlere bir bakalım: “Ey Nebî (Peygamber)! Zevcelerine de ki: „Eğer dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız, o zaman gelin sizi metalandırayım (mehrinizi vereyim). Ve sizi güzel bir bırakışla boşayayım.“ Ve eğer siz, Allah’ı ve O’nun Resûl’ünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, o taktirde muhakkak ki Allah, aranızdan muhsin kadınlar için büyük ecir (mükâfat) hazırladı.“ (Kur´an, 33:28-29). Evet mesele tercih meselesidir, ya dünyadaki fani, geçici, sahte güzellikler yada ahiretteki baki, kalıcı, gerçek güzellikler. Seçim bizim. Bediüzzaman 17. Söz´de “Dünya ise, bütün şaşaasıyla âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir.“ der.

 

Dolayısıyla faize karşı esnek davranılmasının ilk ana sebebi dünya sevgisidir. İkinci sebep ise bu konuyla ilgili verilen fetvalar.

 

Genel olarak kira ödenmeyen bir evin bir ihtiyaç olduğu ve bundan dolayı faizle kredi alınabileceği söyleniyor. Fakat gerçekten ev bir ihtiyaç mi? Kirada oturmak kötü bir durummu? Bunu irdelemek gerekir. Eğer hayat gayesi evlenmek, çocuk sahibi olmak, ev ve araba sahibi olmak ise, yani sırf dünyevi meseleler ise, ev sahibi olmak bir hedef haline geliyor. O zaman ev ihtiyaç da değil, ana hedef oluyor. Hayatta “başarının“ sembolü ev ve araba oluyor. Bu ise tamamen fani dünyaya odaklanmak manasına geliyor.

 

Burada lüks´e girmemek şartı da tamamen subjektif bir meseledir. Kimin için ne ne zaman lüks? Herkesin durumu, şartları ve ihtiyaçları farklı olabilir. Bunu sınırı nedir?

 

Bunun ile bağlantılı olarak müslümanların çoğunluk olmadığı bir ülkede yaşanıyorsa „Orası Darul İslam değil. Kirada olmak düimanı güçlendirmek demektir. Güçlü olmak için ev sahibi olmak gerekir“ tezi savunuluyor.

 

Öncelikle Darum İslam, Darul Harp, Darul Ahd ve Darul Sulh kavramları globalleşen ve sınırların kalktığı dünyada tekrar gözden geçirilmeli. Bu tarifleri bugün yapmak mümkün mü? Bu ayırım ne kadar sosyal gerçekler ile bağdaşıyor?

 

Yukarıda bahsettiğimiz gibi Ebu Hanife savaş durumunda faiz almanın geçerli olabileceğini söylüyor. Peki Avrupa´da ev için faizli kredi alan müslümanlar hangi savaş durumundalar? Hangi imkanlara sahip değiller? Hangi yaşam tehlikesi altında yaşıyorlar? Kirada kaldıklarında hangi ibadetlerini veya insan haklarını yerine getiremiyorlar. Ev sahibi olunca bu durumlarının hangisi değişiyor? Diyelimki savaş var ve faiz aldılar, yukarıda belirttiğimiz gibi, ne için faiz alıyorlar, karşı tarafı güçsüzleştirmek için mi yoksa kendi nefsani hevesleri için mi?

 

İkincisi, gayrimüslim ekonomistler dahi bu zamanda eve yapılan yatırımı tavsiye etmiyorlar, hatta ölü yatırım olarak nitelendiriyorlar. Genel olarak bile baktığımızda ev sahibi olanlar daha sonra evi satmaya kalkışıyorlar, çünkü „Daha sonra evi çocuklarıma veririm“ gerekçesiyle faize helal bahanesi uydurması tutmuyor. Çocuklar o evde kalmak istemiyorlar. Ve sıkıntı çoğalıyor.

 

Güçlü olma meselesine gelince, ancak dünyevileşmekten ve kapitalizimden uzaklaşınca güçlü olunur. Onun sunduğu heves ve sun-i ihtiyaçların dışına çıkılınca güçlü olunur. Yoksa onun esiri ve kölesi olunur.

 

Faizin alışkanlık yaptığına da burada kısaca değinmek gerekiyor. Evden sonra başka ihtiyaçlar da faizle karşılanıyor. Bereket kaçıyor. Sıkıntı oluşuyor. Evde herkes çalışmak ve para kazanmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla evde iletişim, muhabbet ve eğitim azalıyor.

 

Bazen faize faiz değilde başka isim vererek mesele halledilmiş zannediliyor. Halbuki ismi ister faiz olsun ister başka birşey olsun, içerik aynı olduğunda haram yine haramdır.

 

Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda faiz sisteminin aslında bir terör sistemi olduğu ortaya çıkıyor. Öyle bir terör sistemiki sadece dünyanızı değil ahiretinizi de helak ediyor. Bu bağlamda modern çağın fetva alimlerine önemli görev düşüyor.

 

 

Cemil Şahinöz

cemil@misawa.de

http://twitter.com/Cemil_Sahinoez

https://www.facebook.com/CemilSa

Diğer Haberler
Fetö Almanları Nasıl Kandırdı Fetö'yü Almanca Deşifre Eden Kitap Çıktı
Fetullah Gülen´in(FETÖ) Teröristinin Bediüzzaman´ı kürt diye görmek istememesi kaderin cilvesi
Müslüman kahramanlara Hristiyan cenazesi. Malcolm X ve Muhammed Ali
Soykırım Tasarısı sonrası Almanya´daki Türkler ve STK´lar
Farklı Mizah Anlayışları
Kandiller bid´at mı? sorusuna sosyolojik bakış açısı
Almanya‘daki müslüman cemaatlerde istihbarat ajanları
Sporun anatomisi: Ticaret, siyaset ve medyanın spor ilişkisi