Ne Yakar Aşktan Öte?20 Ocak 2016, 16:13 |
hasretin varlığını hissetmek, hasreti hissetmekten daha az yakıcıdır.
Hayatımız yolculuksa, menzili aşktır. Bu yolculuğun özünde hasret yatar. Hasret sonradan olmaz, doğuştan vardı; insanın doğuşuyla var oldu. O nedenle, yolculuk seyri de doğumla başlar. Aşkın varlığı insan öncesinde. İnsanla aşk sırdan tecelliye geçti; yine de sır kaldı esrar içinde. Biril varlık, önce bir sonra iki insanda tecelli etti. Sonrasında sırrını ikisinde yazgıladı. Biril kalmaları yönündeki uyarıya aldırmadılar. Karşı cins insanın varlığı onlara yarım olduklarını hatırlattı. Ve insan bu fark edişin öncesinde eksiklik hissi duymuyordu. Eksiklik duygusu farklı insanın varlığından kaynaklandı. Ve Biril varlık insanı üstün kılmıştı. Yeryüzünde gölgesi olurken insan, onun yörüngesinde ayna oldu. Lakin insan emanetin ve yükün ağırlığını kaldıramazdı. Bu nedenle iki insan arasında paylaşmak gereği vardı. Birbirlerine hem nefis hem nefes oldular. Bu nefes aşktı, nefis de öyle. Nefes olurken, solunan, nefessiz kalınca ölünen aşktı o! Bu sancıyı ne melek yüklendi, ne şeytan. İnsana özgü bu meleke onu melekten öte, şeytandan da beter kılabilen aşktı. Lakin zaten aşkın da gölgesiydi insana düşen. Aşkın kendisi sırlanmıştı. Tecelli etmesi doğrudan olsa, insanın kaldırması imkansız olurdu. İnsanlar aşkı hissedince Aşkı unutmuşlardı. O zaman da ıstırap başlıyordu; hasretin yakışı da öyle. Alev alev biriken, kurşun gibi ağırlaşan, etrafına sağırlaşan hasret… Ve hasretin adı dünya, vuslatınki cennet oldu. Hasret cehennem oldu; vuslat cennet. O nedenle, her insan hem Aşk hem hasretle doğar. İnsanın bu mahiyeti onu bölünmüş ve yarımlık hissine iter. Hasretin yangını ağır bastıkça, Aşk devreye girer, birleştirici olur. Ancak aşk ile Aşk arasında denge sorunu çıkar. O denge ne ve her kimse onda tecelli eden aşkın, Aşk sanılmasıdır. Aşkın cüz hali onu hakikatsiz kılmaz. Ancak sadece bir cüzdeki tecelli, onun bütünü yaşadığını düşündürür. Aşkın hedefi aslında Aşktır. İnsan farkına varmadan aşk ile Aşkı bir tutar. Aşkın insan kalbinde var oluşu, akılda bir yanılsama nedeni olur. Bu ruhu giyinen beden, ruha ağır bir perde olmaya başlar. Aranılan şey aslında Birilken, burada ikinci varlıkta erimek, onunla erimek hissi doğar. O an insanın, “Ya hu! Ya beni al, ya içindekini!” dediği andır. “Ya hu!” yanan kalbin kabz halidir; buhran, hafakan ve yükle ezilmişlik hali. Bu mertebeyi aşarsa insan, içinde yaşadığı aşk onu perişan etmez. Bu aşkı içine koyan Vedud, aynı zamanda onu yaşatandır. O halde onunla yaşamayı öğrenmek, ondan vazgeçmekten de zor ve anlamlıdır. Aşk ehlinin bu eşikte gözü kararır, aklı bulanır. İsyan ile nisyanın yükü aynı derecededir. Aşk yaşatma arzusudur, nefret zehirleme isteği. Aşkın coşkusunu dengelemek ister insan önce. Sonra sıkıntısını yaşadıkça onu içinde öldürmek ister. Oysa aşk her halde insana en güzel ve derin hazları yaşatır. Kendini unutmayı öğretir; kendince olmayı da. Yani içerde biriken aşkı öldürmek, aslında insanın kendini öldürmesidir. Bu aşamada, nefretle aşkın yer değiştirmesi değil, aşkın Aşk içinde algılanması önemlidir. Ne aşık olan aşktır; ne de maşuk. Aşkın sahibi ne aşık ne de maşuktur. Kutsal emanet onlara güçleri kadar verilmiştir. Aşkı taşıma isteği, maşuka sahiplenme şeklinde tezahür ederse haddini aşmıştır insan. Aşk ikisinin şahsında kendisini yaşamıştır aslında. Ve insanın dünya varlığı bir hasretin mahzun ve mutlu terennümlerinden ibarettir. Derler ki, Hallaç’ın kendini tutamadığı noktada Mevlana sabretti. Şems’in öldürülmesine bile sabretti. Aşk Şemsin hem evvelinde hem ötesindeydi. Geriye kalan Neyi vardı… Aşk ehli güzelliğe düşkündür. Ancak güzellik aşk değildir. Ezeli hasret duygusu, aşkta mülteci olur. Oysa zaten muhaciriz dünyada. Azabımız da aşkımızla doğru orantılı olarak devam eder. Bedenden ruha giden aşk ile ruhtan bedene giden aşk da ters orantılıdır. Ve Aşkı arayış, kendini arayışın bir parçasıdır. Ve bu arayış ömür boyu süren bir hasretin hülasasıdır. Kalbin kabz ve bast halleri hayatımızın ritmiyle ondan uyumludur. Ve hasretin varlığını hissetmek, hasreti hissetmekten daha az yakıcıdır. Çünkü yandıkça, kanarız hasrete. Ve çünkü göğsümüz kalbe, hayat da vuslata kafestir. Menzile varanlara selam olsun! |
Diğer Haberler |
Yaradan ve Yaratılan Tanrı! | |
Sübjektif olmanın fazileti! | |
Aldırma Gönül! | |
Kadın, Şeytan ve ölüm | |
Yolculuk Nereye? |