Şaşaalı yılların bedeli sayarak Nefsimi dağ başı yalnızlıklarına mahkum kılmıştım
Takvimlere göre yaşlanmıştım
Geride kalmıştı
Saçlarımı aşk ile taramam gereken günler
Geride kalmıştı
Yüzümü sevda ile yıkamam gereken seneler
Hayatımı boş heveslerin kursağında harcamış
Üstelik sana henüz rastlamamıştım
Güya, kaç durak varsa
Hakiki aşka varana dek uğramam gereken
Hepsine uğramıştım
Kalbimi geceler boyu onlarca göz örselemişti
Bedenim tatlı sözler bilen dillerin esiriydi
Modern çağların önüme koyduğu ödevler gibi
Binlerce yıldır filozofların imrendikleri gibi
Kendimce dolu dolu yaşamıştım
Seneler böyle akıp gidiyordu…
Feleğin çemberinin çocuk oyuncağı bellemiştim
Ruhumda haşin, yıpratıcı ve deli sonbahar rüzgarları esiyordu
Son yapraklar toprağın kucağına serilmekle meşgulken
Kalbimin suyu usul usul çekilmekteyken
Sevgili çağlarımın çok uzağında
Aşktan emekli olma yaşındaydım…
İkinci el eşya dükkanındaki yel değirmeni gibi
Yıpranmış, kurcalanmış, aşktan ve rüzgarlardan sıkılmıştım
Şaşaalı yılların bedeli sayarak
Nefsimi dağ başı yalnızlıklarına mahkum kılmıştım
Yeminli bir muhafız gibi
Yalnızlığa kayıtsız, şartsız bağlıydım…
Sonra sen çıktın geldin
Gözlerin propagandasını yaptı sevginin
Dilin aşka davet niteliğinde
Darbekar manşetler attı
Kalbimin sokaklarında duygular harp düzeni aldı
Ne vakit karşımda görsem seni
Elim, ayağıma
Gözlerim gözlerine dolanırdı
Bu işte olağan üstü bir hal vardı
Kapatmıştım oysa bütün hesapları
Kilitlemiştim pencereleri, kapıları
Adımı aşkının üstüne yazdın
Kapıma şen şakrak heyecanlar dayandı
Hiç olmadığı kadara güzel taradım
Onlarca aşkta tarazlanan saçlarımı
Sen daha hızlı, daha çabuk gel diye
Yaktım arka sokaklardaki barikatları
Söküp attım menteşelerinden
İhtiyatla açtığım kapıları
Yıllar yılı su vermediğim ağaçlarım
Sevginin bir zerresiyle yeşile, ala boyandı
Kuşların bile çehreleri, sesleri, cıvıltıları değişti
Melodik seslerle kanatlanıyorlar şimdi
Hoş geldin sevgilim
Sen geldin, huzur geldi
Hoş geldin, sefalar getirdin
Sağım, solum, dört bir yanım şenlik şimdi…
Sefa GÜL / İzmir