İsraf sefahetin, sefahet sefaletin kapısıdır!04 Ocak 2014, 14:12 |
Allah, dünya nimetlerini insanlar ve canlılar için yaratmaktadır ve insan bu nimetleri yiyecek, kullanacak ancak nimeti vereni de bilecek durumda olması gerekmektedir
Son zamanlarda bize ne oldu sorusunu sorarak güne başlıyorum, hepimizin belki de gün içerisinde bu soruyu kendimize sorduğu gibi. Evet! Ne oldu da her birimiz şuurumuzu kaybetmiş gibi davranışlar içerisindeyiz. Ne oldu da dünya üzerinde sanki bir tek kendimiz yaşıyormuşçasına hareket ediyoruz. Hedeflerimiz ve bu hedeflere ulaşmadaki hırslarımızın önüne hiçbir kuvvet geçememekte. Bu hastalığın adını bütün dünyada da hızla yayılan “yeni yaşam tarzı” olarak adlandırmak pek de yanlış olmaz kanaatimce. Yaşam tarzımızı belirlerken, evimiz, alışkanlıklarımız, sorumluluklarımız, çevremiz, konuşmalarımız, giyimimiz, tavırlarımız; kısacası her an’ımızı bizleri özgürlük çatısı altında tamamen maddeye esir eden ve ona yaklaştıran kanunları uyarlamak için enerjimizi tüketiyoruz. Evet; dilerseniz yeni yaşam tarzımızı bir gözden geçirelim ne dersiniz? Uzmanlar genelde bu konuda bizleri yönlendirirken genellikle beş maddeden oluşan bir liste önümüze sunarlar. Uzman olduklarından dolayı bizlerde onlara güvenir ve derhal uygulamaya geçeriz, çünkü inanırız ki; uzmansa mutlaka doğrudur ve bizi mutlu edecek huzurlu hayata doğru yolumuzu gösterir. Uzmanlar der ki; Sevdiğiniz 5 şeyi bir kağıda yazın, Evinizin tarzını değiştirin, gittiğiniz mekanları değiştirin, sosyal çevrenizi değiştirin, tatil yapın, an’ı yaşayın, seçici olun vs. vs. İşte sıralanır durur ve genellikle de kişinin sadece ve sadece kendisini mutlu edip edemediği ile alakalıdır. Bu listede başkalarına yardım etmek de vardır ancak bu yardım bile kişinin sadece kendisini iyi hissetmesi için yapılan bir aktivitedir. Şimdi bir bakalım hayatımıza bu yeni yaşam tarzını uyarladığımız takdirde nasıl bir süreç ile karşı karşıya kalabiliriz mütalaa edelim. Mesela evimizin tarzını değiştirmeye karar verdik ve “aylarca” üzerinde başka hiçbir şey düşünmeden tamamen bu konuya konsantre olmuş olarak baştan aşağıya zevkimize göre gidip en pahalı ve gösterişli eşyalarla donattık ve sonunda her şey dört dörtlük oldu. Karşılığında elde edeceğimize bir bakalım; çevremize ne kadar zevkli olduğumuzun ve ne kadar da güzel bir evde oturduğumuzun imajını verdik. Misafir ettiğimiz kişilerin aklında evimizin eşyalarının güzelliği kaldı. Bunun üzerine giyim tarzımızı da ekledik tam bir alışveriş çılgınlığı ile elbise dolabımızı baştan aşağıda değiştirdik, artık kaliteli kıyafetlere sahibiz. Bize bakan insanlar bir daha dönüp bakıyorlar ve bakışlar nazar ettikçe yada üzerimizdekilerin övgüsünü duydukça mutluluk sarhoşluğu sarmaya başladı. Madem kıyafetleri değiştirmişken birde sosyal çevremizi de değiştirmeye karar verdik çünkü artık sıradan biri değiliz. Seçkin zevkli bir evimiz, son moda pahalı kıyafetlerimizi göstermemiz lazım değil mi. Sıra sıra dostlarımızı kaybetmeye, eşyaya müptela eğlenceye ve gösterişe meraklı dostlar edinmeye başladık. Evet hayatımızda sadece üç şey değiştirdik ve eskiden eşyamızın sadece temiz olması yeterliyken zamanla yeni olması ardından da marka olması tutkusunun yerleştiği bir tehlike ile karşı karşıya kaldık. Sadece üç şey bile bize az ile yetinmeyi, kanaat etmeyi, mütevaziliği ve ahde vefayı unutturmuş oldu. En kötüsü de dost gibi görünenler sürekli olarak bu değişimi överken, her bir zerremizde kibir ve bencillik kanserinin yayılmasına sebep olacak olan ve bizi biz olduğumuz için değil de sahip olduklarımız için değer veren dost gibi görünenlere kavuşmuş olacağız yeni yaşam tarzımızda. Bir de madalyonun diğer tarafını çevirelim bakalım nelerle karşılaşacağız? Acaba yaşadığımız ortam gösterişlerden uzak olsa, kıyafetlerimiz sıradan hatta eskimiş olsa, moda, marka denen illetin pençesinden kurtulsak israf etmesek, sosyal çevremizde ise hiç kimseyi sınıflara bölmeden sırf Allah için seviyor ve değer veriyor olsak, yukarıdaki olumsuz neticelerin tam tersini yaşamaya başlar mıyız? Sorunun cevabını Kur’an-ı Kerim tefsiri olan Nurlardan alalım. Üstad Lemaat isimli eserinde bu önemli hususu şöyle anlatmaktadır. Ey müsrifli kardeşim! Tegaddî noktasında bir iken iki lokma; bir lokma bir kuruşa, bir lokma on kuruşa. Hem ağıza girmeden, hem boğazdan geçtikten, müsâvi bir olurlar. Yalnız ağızda, o da kaç saniyede, bîhûşe verir nûşe. Zevkî bir fark bulunur, dâim onu aldatır o kuvve-i zâika; bedene, hem mideye kapıcı müfettişe. Onun tesiri menfî, müsbet değil. Vazife yalnız kapıcıyı taltif ve memnun etmek. Nûş verirsin o bîhûşa. Aslî vazifesinde onu müşevveş etmek, tek bir kuruş yerine on bir kuruşu vermek, olur şeytanî pîşe. İsrafın en sefihi, tebzîrin en sakîmi, bir tarzdır bir çeşidi. Heves etme bu işe… Allah, dünya nimetlerini insanlar ve canlılar için yaratmaktadır ve insan bu nimetleri yiyecek, kullanacak ancak nimeti vereni de bilecek durumda olması gerekmektedir ki yukarıda bahsettiğimiz tehlikelerden uzak kalsın. Hayatın fani olduğunu fark etmeyip ebedi olarak dünyada kalacakmış gibi dünyaya gönül vermek, bir süre sonra insana büyük acılar yaşatmaya, huzursuz etmeye başlarlar. Zira dünya üzerinde hiçbir şey kararında kalmaz. İnsan her an beklemediği bir olayla, acı bir sürprizle, büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaşabilir vesselam. |
Diğer Haberler |