Kazanmak mı? Harca(n)mak mı?

01 Kasım 2014, 11:12
Acaba emek sarfımızı doğru yerlerde kullanıyormuyuz ve bizler nasıl oluyor da kendimizi harcıyoruz?

8 Mart 1857'den beri her yıl dünya emekçi kadınlarının kutladığı uluslararası bu günün anlam ve önemi üzerinde düşünce iklimine girdiğimizde ilk başta "EMEK" kavramı göze çarpmaktadır.  Kelime manası olarak emek mal yada hizmet üretimi sırasında kullanılan insan kaynağındır. Emeğin hem kişinin kendisi için hem de çevresi için vazgeçilmez unsuru hayatımızın temelini oluşturmaktadır. Kadınlar için ise emek günümüz şartlarında oldukça fazla sarfedilmekte hatta teknolojiden sanayiye hangi alanı düşünürsek düşünelim mutlaka bir kadın eli değdiğini görmekteyiz.

Peki globalleşen dünyamız içerisinde aktif olarak kadın bedensel emeğini bu denli harcarken, diğer taraftan asıl emek sarfedilmesi gereken hususlar atlanıyor olabilir mi?

Peki ya bu denli emek sarfederken hak ettiği değerin karşılığını alabiliyor mu?

Soruların cevabı net olarak açık aslında kadın bedensel  emek harcıyor, karşılığında bir ücret alıyor ancak manevi olarak kadın bu aldığı ücretin karşılığında kendisini harcıyor. Kadın kendisini harcaması sözcüğü size biraz sert gelebilir zira bende satırlara dökerken bunu düşündüm. Acaba emek sarfımızı doğru yerlerde kullanıyormuyuz ve bizler nasıl oluyor da kendimizi harcıyoruz? Bu sorunun cevabını bulmak için  sizlerle asırlar öncesine bir yolculuğa çıkalım ne dersiniz?

Kadına tüm özgürlüğünü ve değerini yeniden kazandıran İslam'ın doğduğu ilk yılların yolcuğuna... Bu yolculuğumuzda sorumuza cevap olacak ayna. Evet dönemin kadınlarından öyle birisi var ki; O, kördüğüm gibi bir aşkın sahibesi,  en sevgilinin sevgilisi, vahyin tanığı ve insanlığın öğretmeni... Asr-ı Saadet'in parlak yıldızı... Hz. Aişe (r.a)...

Bir kadın düşünün ki; hayatını tüm sadeliği ile yaşardı, özellikle israftan, gösterişten, lüksten uzak dururdu. Evet günümüze bakalım; her birimiz neredeyse ev eşyalarımızla, giydiklerimizle, yediklerimizle sözde "kaliteli yaşam" diye dikte edilen hayatı yaşıyoruz. Ve israf ettiklerimizin haddi hesabı yok...

Bir kadın düşünün ki;  hayatının her alanında oldukça cömert davranan.  Sahip olduğu ne varsa hiçbir şekilde düşünmeden ihtiyaç sahiplerine sarfeden, öğrendiği her cümleyi aktaran bir kadın. Evet günümüzde ise çevremize şöyle bir bakalım; "benim sahip olduğum şeye başkası  sahip olamasın" sevdası hakim,  hatta çok komik bile gelecek ama en basitinden yaptığı kurabiyenin tarifini eksik veren hanımlar müthiş derecede fazla. Durum böyle olunca ihtiyaç sahiplerine karşı yardıma koşmaktan ziyade gözümüzü kapatıyoruz. Ve cömertlik bir tarafa hayatı paylaşmaktan oldukça uzak yaşıyoruz...

Bir kadın düşünün ki;  İlim öğrenme konusunda oldukça  hevesli  ve öğrendiklerini diğer insanlara aktarma konusunda gayet titiz ve gayretli ve bilgi birikimi ile entelektüel bir kadın. Günümüzde belki de kadınların ilim öğrenme konusunda en vasat olduğu nokta. Dizi izleme yada birkaç kadının bir araya gelmesinden oluşan çay partileri ile yapılan dedikodular zamanın büyük bir kısmını hortumlamakta ve ilim öğrenmeye sıra gelmemektedir. Dolayısıyla ömür sermayesi körü körüne yaşanıp,  yitip tükenmektedir.


 Bir kadın düşünün ki;  Dini yaşamada hassasiyet göstererek hayatının her alanına bunu uyarlayan Rabbine kul olmayı nakış nakış işleyen bir kadın. Günümüze dönelim, dinimizi öğrenmek için çaba göstermediğimiz için bizlere sağladığı güzelliklerin ve hayatımıza katacağı yararların farkında olmadan, her geçen gün gözümüzde din kavramı sadece bir inanç sistemi olarak yeri almakta ve önem sırası da oldukça gerilere gitmektedir. Hal böyle iken sağlıklı ve güçlü nesiller  yetiştirmek yerine materyalist, bencil ve sadece dünya sevgisi olan bir neslin yetişmesini sağlıyoruz.

Hasıl-ı  kelam yukarıda Hz. Aişe vailedimizin sadece birkaç özelliğine değinmiş ve netice itibariyle bu özelliklerden yola çıkarak günümüzde kadınların ömür sermayesini nasıl da yanlış taraflara emek sarfederek harcadığı  açıkça belli olmaktadır.

Evet bu zamanın yaşam koşulları ve ekonomik şartlar  kadınların sadece iş yaşamına girmesini ve maddi kazanımını sağlamış olsa da bu kazandıklarımızın  yanında  harcadıklarımızı ve nasıl da harcandığımızı gözönüne alacak olursak oldukça düşünülesi durumlara geldiğimiz bir gerçektir.

 

Diğer Haberler
Vedud'un Hakkını Vedud'a Vermek Gerek!...
FİTNECİ OLABİLİR MİSİN?
Tezatlıklarda Boğulma
İbrahim’in duası, İsa’nın müjdesi, annesinin rüyası
İslam Öncesi Mekke'de Sosyal ve Siyasal Yapı
Oryantalistlerin Hz. Peygamber Algısı
Bir kadın düşünün ki
Neydi bizi içten içe kemiren duygu?