Ne oldu sana?

30 Ekim 2015, 11:20
Bendeniz imza günü sahibi olarak giriş kapısının hemen sol tarafında, önümde elliye yakın kitapla küçük bir masada oturuyorum

 

Temmuzun ortası, sıcak bir yaz günü...

Yer, Bodrum Oasis alışveriş merkezindeki bir kitapevi...

Vakit, akşama yakın saatler...

 

Kısa bir zaman önce piyasaya çıkan altıncı kitabımın imza günündeyim. Alışveriş merkezi kalabalık. Bodrum halkı kadar tatilciler de giyim mağazalarındaki büyük indirimler için olsa gerek, bir dükkandan çıkıp bir diğerine giriyor, alışveriş yapıyor. Giyim mağazaları kadar değilse de imza günümün gerçekleştiği kitapevine de giren çıkan az değil. Kapıları ardına kadar açık duran kitapevinin serin havası kapıdan tesadüfen geçenleri bile içeri çekecek kadar çekici.

 

İster serin havanın cazibesine kapılarak içeri girmiş olsunlar isterse kitap alışverişi için gelsinler kitapevine giren herkesin ilk karşılaştığı görüntü dev ekrandaki ŞU ANDA İMZA GÜNÜ ETKİNLİĞİ GERÇEKLEŞİYOR yazısı oluyor.

 

Bendeniz imza günü sahibi olarak giriş kapısının hemen sol tarafında, önümde elliye yakın kitapla küçük bir masada oturuyorum. İçeri giren herkesle göz teması kurmak, küçük bir tebessümle de olsa onlarla selamlaşmak niyetindeyim.

 

İyi giyimli üç hanım kitapevine giriyor. Önce dev ekrandaki yazıyı okuyorlar ve ardından başlarını sol tarafa, benim oturduğum masaya doğru çeviriyorlar. Tam onlara tebessüm edecekken tebessümüm dudaklarımda asılı kalıyor. Çünkü hanımlar aniden başlarını diğer yana çevirerek beni hiç görmemiş gibi öte yanda duran kitap raflarına doğru yöneliyor. Kendi kendime soruyorum: Acaba beni görmemiş olabilirler mi?

 

Şimdi de iki çocuklu bir aile kapıdan içeri giriyor. Çocuklar on dört-on beş yaşlarında, anne baba ise genç. Aile reisi erkek dev ekrandaki görselleri inceliyor, çocuklarına işaret ederek onların da dikkatini ekrandaki yazıya çekiyor. İmza günü etkinliği olduğunu gördüklerine göre şimdi bana bakacaklardır diye düşünüyorum ve tebessümümü dudaklarıma yerleştirip beni fark etmelerini bekliyorum. Benden yana bakışlarını ilk çeviren kişi çocukların annesi oluyor. Genç anne bana doğru bir adım atıyor, heyecanla ona gülümsüyorum; kadın bana doğru bir adım daha atıyor ancak yüzü hiç gülmüyor. Bakışları arkamdaki bir noktaya sabitlenmiş bana doğru gelmeye devam ediyor. Yanıma geldiğindeyse Affedersiniz, diyerek hemen arkamdaki kitap rafına doğru uzanıyor ve raftan bir tarot kartları seti alarak yanımdan hızla uzaklaşıyor. Hayır, o da beni fark etmedi. Görünmez olmuş olabilir miyim?

 

Kapıdan giren bir sonraki ve daha sonraki müşterilerde de durum değişmiyor. Biri gelip kalem satın alıyor; bir diğeri günlük gazete alarak ayrılıyor kitapevinden. Gençler de geliyor; Onlar Çok Satan'lar reyonuna göz gezdirip Hürrem Sultanla ilgili kitaplara bakarken bir yandan da kıkırdıyor. İmza günü sahibi bir yazar olarak kitapevinin bir köşesinde dekor gibi durduğumu düşünüyorum. Neden kimse beni fark etmiyor?

 

Gözüme hemen karşımda duran müzik CD'leri reyonu takılıyor. Hadise, İsmail YK, Hande Yener, Demet Akalın... vs.vs... Bir pop şarkıcısı acaba bugün bu kitapevinde CD'sini imzalıyor olsa durum ne olurdu diye kendi kendime düşünmeden edemiyorum. Toplasanız beş on cümlenin tekerleme gibi tekrarlanıp söylendiği şarkılara ve bu şarkıcılara bu kadar değer veren halkımız bir yazarın yıllar süren araştırmalarına, binlerce kelimeye hayat veren ilhamına ve emeğine neden bu kadar kayıtsız kalıyor? 

 

Ben önümde kitaplarımla küçük masamda bunları düşünerek oturduğum sırada kitapevinden içeri yabancı bir turist giriyor. İçeri adım atar atmaz hello diye ortaya selam veriyor adam. İngiliz mi, Amerikalı mı, Avustralyalı mı bilemem ama insan gibi bir insan olduğunu anlıyorum bu davranışından. Tıpkı diğer müşteriler gibi o da dev ekrandaki imza günü görseline bakıyor ve hemen başını benden yana çevirerek bana ve önümde duran kitaplara göz gezdiriyor. İçten bir tebessümle bana gülümseyerek yanımdan ayrılıyor. Adamın arkasından bakarken kendi kendime düşünüyorum. Dinimizin temeli değil miydi selamlaşmak? Güler yüz ve selam sadaka yerine geçer denmez miydi? Selam vermek sünnettir, almak ise farzdır diye öğretilmemiş miydi bizlere okulda? Kutsal kitapta selam yurdu denmez miydi cennet için? Türk milleti güler yüzü ile meşhur değil miydi? Peki ne olmuştu da milletim bu denli asık suratlı, bu denlı selamsız sabahsız bir halk olup çıkmıştı?

 

İki saat süren imza günümün sonunda aklımda sorularla kitapevinden ayrılıyorum.

 

Değerlerimizi ne zaman yitirdik? Ne zaman bizi biz yapan, insanı insan yapan özellikleri kaybettik? Hani ilim en hakiki mürşitti? Ne zaman yeni mürşidimiz pop kültürü oldu? Ve daha ne zamana kadar eli mikrofon tutanlara, eli kalem tutanlardan daha fazla kıymet vereceğiz?

 

Önce kendi kendime, sonra bu satırlar aracılığıyla size soruyorum:

 

N'oldu sana ey Türk milleti?

N'oldu sana ey halkım?

Söyle bana, n'oldu sana?

 

 

 

Diğer Haberler
Oda Orkestrası ve Kur'an
Bir Mevsim, Üç Düğün
Ben Filistinim!
Düalite - Hayatın Gerçeği (mi?)
Zıtların Dünyası
Kehf Uyanıyor!
Çiçeğin adı gül, Şehrin adı İstanbul
Otuz üç!