Ara(ma)yış!...21 Haziran 2012, 09:21 |
Çağımızın hastalığı beklide hep bir arayış içinde olmamız.
Çağımızın hastalığı beklide hep bir arayış içinde olmamız. Belki de doğru bir şekilde aramayışımızdan, pervasızca ve bencilce yaşadığımızdan hastalanıyoruz. Evet ara(ma)yışımız. Hayatımızın belli dönemlerinde hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak büyük bir boşluğa düşüyor ve bu boşluğun ardından da hayatımızda yeni bir yön arayışına giriyoruz. Giyimimizi kuşamımızı, arkadaşlarımızı, hobilerimizi, yürüyüşümüzü kısaca bizi biz yaptığına inandığımız her şeyimizi değiştiriyoruz. Oysa ki yeni tasarladığımız kişilik(ler) de belli bir süre sonra bizi rahatsız etmeye başlayacak, ya eskiyi özleyeceğiz geri dönemeyeceğiz yada yine başka yollar arayacağız. Çevremize baktığımızda insanlarda, aza kanaat etmek ve haline şükretmek diye bir özellik kalmamıştır. Büyük bir hırsla, dünya malı ve mülkünü toplamak ve çoğaltmak peşinde. Dünya sevgisi her geçen gün çoğalmakta, ve neticesinde de zevk peşinde koşmaya ve sadece tatmin arayışına, emek sarf etmeden helal-haram demeden, kolay yoldan köşe dönme planları kurmaya, hakkına razı olmayıp yolsuzluk, usulsüzlük, kapkaç ve hırsızlık gibi yollarla girmeye sebep olmaktadır. Efendim, şimdi herkez bir yol tutturmuş gidiyor, kimsenin kimseyi düşündüğü yok, onun var benim niye olmasın gibi sözler sarf edeceğiz. Evet sarfedelim etmesine ama düşündüğümüz şeylere kavuşmanın bedelini de unutmayalım. Tarih tekerrürden ibarettir. Dünyanın geçmiş tarihlerine baktığımız zaman bir çok kavimlerin, toplulukların, ülkelerin yukarıda sayılan, dünya nimetleri gözlerini bürümüş, hırsları, kibirleri ve inançsızlıkları yüzünden sapkınlığa düşmüşler ve neticesinde de bedellerini ağır ödemişlerdir. Kendi nefislerinin istekleri yüzünden başkalarının hakkına girmeleri, gasp etmeleri, inançsızca ve bencilce yaşamaları onlara sadece anlık mutluluklar sağlamış ve zamanla kendi kendilerinin sonlarını hazırlamıştır. Sahip olmak istedikleri yaşam onlara huzur yerine helak’ı getirmiştir!... Demek ki; asırlar boyunca insanoğlunun ara(ma)yış’ı hep bir hüsran ile noktalanmış ve istenilen mutluluk ve huzur elde edilememiştir. Oysaki; ne can, ne de mal, ne de zevkler ulaştırırdı bizleri içten içe Arayışımıza. Susuzluğumuzu dindirecek olan hasret ateşimizi yakacak olan, ezelden ebede kadar bitmeyecek bir aşk ile her bir zerremizi saran, aslında biz bir an bile yalnız bırakmayan yolumuzun tek yoldaşını bulmak olmalıydı… Öyle ki! Tüm azalarımızın haykırdığı da aslında O… Öyle ki! Ruhumuzun yana yakıla yandığı da aslında O… Öyle ki! Paramparça ettiğimiz kalplerimizin aradığı AŞK O… Yusuf, kuyunun dibinde o kör karanlığında yalnız olmadığını fark ederek bir bahçe içinde buldu kendini, Şems seni bulmak için yollara düşerek yandı ve her yüreğinin yangını sana ulaştırdı yolunu, Mevlana ise aşkını baş döndürücü bir şekilde yanarak çıktı yola, yetmedi! Aşkı taştı, gürledi, Mecnun kumlarla sarıldı, her bir damla gözyaşını kumlara dökerek çıktı yola seni bulmak için… Meğer yola düşüp arayan buluyormuş seni Rabbim. İzin vermezsen eğer; kalırız! Tek bir adım bile atamaz ayaklarımız, yorulur ruhumuz… İzin vermezsen eğer; göremeyiz aşık-ın maşukuna kavuşmuş halini İzin vermezsen eğer; Lal olur her bir zerremiz, dağları da aşsak, denizleri de geçsek, uzayda da kaybolsak yinede bulmayız… İzin ver Rabbim… Geceyi gündüze kavuşturduğun gibi kavuşalım sana… İzin ver Rabbim… Bir damla nefes alışın ardından vücudumuzun o nefese kavuştuğu andaki mutluluğu gibi kavuşalım sana… Ya İlahi; acizliğimizi ellerimize koyarak sana uzatıyoruz, Seni bulmak için düşüyoruz yollara, biliriz ki; Arayışımızda Sen'i bulan neyi kaybeder? Aramayışımızda da Sen'i kaybeden neyi bulur?
|
Diğer Haberler |