ÜMMMETİN SAHİP ÇIKAMADIĞI BİR CAN DAHA; DR. AFİYET SIDDIKİ
Çoğu zaman bomboş gündem haberlerini ve magazini takip ederken o kadar çok kaçırdığımız önemli insanlar ve o kadar çok ümmete dair dertleneceğimiz haber var ki bunların hesabına dair içimde büyük bir endişe ve korku taşıyorum.
Yazıma geçmeden önce Afiyet Sıddıki kimdir ve olay nedir bundan bahsetmek istiyorum,
Emperyalist ABD’nin milyarlarca dolar sarf ettiği biyolojik silahları etkisiz hale getirmek için bir program geliştiren Pakistanlı nöroloji uzmanı Âfiyet Sıddıki, yalan ve ithamlarla 11 yıldır ABD zindanlarında büyük bir zulme maruz bırakılıyor.
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Prof. Dr. Hayrettin Karaman, bugünkü köşe yazısında, Emperyalist ABD’nin milyarlarca dolar sarf ettiği biyolojik silahları etkisiz hale getirmek için bir program geliştiren Pakistanlı nöroloji uzmanı Âfiyet Sıddıki'ye yapılan zulümlere dikkat çekti.
Karaman'ın "Böyle zulüm görülmüş müdür!" başlıklı yazısını tamamı şöyle:
"Adı Âfiyet Sıddıki, otuz yaşlarında, Pakistanlı bir nöroloji uzmanı, Harvard’dan fahri diploma almış tek doktor, çeşitli üniversitelerden 144 fahri diploması var, sinir sistemi alanında birçok üniversitede çalışarak diploma almış, onun seviyesinde ABD’de dahi bir tıp adamı yok…
Tıbbı ve nörolojiyi ABD’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Massachusetts Teknoloji Üniversitesi (MIT)’nde tamamladı, annesi, kardeşleri ve kocası da tıpçı. Kritik çalışmasını Amerikalılara duyuran kocasından ayrıldığı için üç çocuğu da yanında kaldı.
İnsanları biyolojik silahların tahribatından koruyacak bir orijinal program üzerinde çalışıyordu, bu programın başarılı sonuçlanması ABD’nin milyarlarca dolar sarf ettiği bu silahları etkisiz hale getirecekti.
ABD istihbâratı kendisine "programı sonlandırması ve geldiği noktaya kadar olanı büyük bir meblağ karşılığında satın almayı" teklif etti, o, "henüz bitirmedim" diyerek teklifi reddetti.
ABD istihbaratı, asılsız ve delilsiz olarak onu el-Kaide ilişkisi ile itham ederek üç çocuğu ile birlikte ve Pakistan’dan izin alarak kaçırdı, 2003 Mart’ından bugüne kadar zindanda. Onu, ABD-Afganistan’ın şöhreti en kötü olan Bagram Cezaevi’ne ve erkeklerin yanına hapsettiler. Koğuşu gardiyanlara ve diğer tutuklulara açık, gardiyanlar durmadan işkence yapıyorlar, mahkumların tecavüzleri sebebiyle onun çığlıkları gece boyunca kulakları tırmalıyordu.
İşkenceler nedeniyle bir böbreği ve bağırsaklarını kaybetti
Bir İngiliz gazetesinin (Yvonne Ridley) açıklamasına göre ona yapılan işkencelere değil bir kadın en güçlü erkeklerin bile dayanması mümkün değildi. New York’ta ilk mahkemeye çıktığında durumu içler acısı idi, yakalandığı sırada göğsünden yaralanmış doğru dürüst tedavi edilmemişti, böbreklerinden biri ve bağırsaklarından bir kısmı alınmıştı, ayakta duramıyordu, otururken de birilerine dayanıyordu, çok zayıf düşmüştü, vücudunda kanamalar görülüyordu.
Yapılan işkencelerin birini şöyle naklediyorlar: Kur’an-ı Kerim parçalanmış, sayfaları yere serilmiş ve kanları akarken üzerinden yürümesi istenmişti, maksat diğer mahkumlara, onun kanı ile kirlenmiş Kutsal Kitab’ı göstermekti.
Yakaladıklarında zerk ettikleri bir ilaç ve sonraki işkenceler yüzünden psikolojisi altüst olan, kaybolan çocuklarının acısıyla hayal görmeye başlayan, ruh ve bedeni acil müdahale ve tedaviye muhtaç olduğu halde buna izin verilmeyen mazlum Afiyet’in son durumu hakkında bilgiye ulaşamadım. Yapılanların dünya kamuoyuna ve bilgisine ulaştırılması her bilenin birinci vazifesi olmalıdır.
Annesi onunla bir Ramazan’da telefonla konuşma imkanını bulmuştu, annesine şunu anlatmıştı:
Peygamberimiz’i (s.a.) sıkça rüyamda görüyorum. Bir keresinde beni Hz. Aişe’ye götürdü, "kızımızı yanına al" buyurdu.
Afiyet Sıddîka’nın başından geçenlerin hikayesini bana Arapça bir metin olarak gönderenler şu dua ile yazıya son veriyorlar:
Ey Hz. Yusuf gibi zindana kapatılan ve Hz. Aişe gibi zulme (iftiraya) uğrayan kızımız, Allah acılarını dindirsin, hürriyetini lütfeylesin; Efendimiz’in (s.a.) seni sevmesi ne büyük mutluluk, cennetin en küçük nasibi bile sana bütün acılarını unutturacak, zalimler de yaptıklarının cezasını çekeceklerdir!"
Afiyet Sıddıki Kimdir?
1972 yılında Karaçi’de doğan Doktor Afiyet Sıddıki, tıp eğitimini Amerika’da görmüş. MIT’de (Massachussetts Institute of Technology) tıp okumuş, nöroloji alanında çalışmış ve beyin cerrahı olarak mezun olmuş. Eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine geri dönen Sıddıki orada başörtüsü takmaya başlamış.
Öğrenimini tamamlayarak ülkesine dönen, Dr. Afiyet Sıddıki 2003 yılında İslamabad’dan Karaçi’ye annesini ziyarete gitmek üzere üç çocuğu ile beraber hava alanına gider. O tarihten sonrada esrarengiz bir şekilde kaybolur ve sonraki beş yıl boyunca genç doktordan ve çocuklarından haber alınamaz.
Sıddıki’ye göre o gün havalimanı yolunda onu kaçırırlar. O kendisini kaçıranların çocukları Ahmed’i, Meryem’i ve bebeğini de kendisinden ayırdıklarını iddia ediyor. Onun hatırladığı son şey o gün kolundan şırıngayla bir ilaç enjekte edildiği… Daha sonra o kendisine geldiğinde gözlerini bir hapishane hücresinde açar. O, o anda kendisinin Afganistan’da bir askeri üste olduğuna inanıyor. Çünkü inip kalkan uçak sesleri duyuyormuş. Sıddıki beş yıldan fazla bir zaman bu hapishanedeki hücresinde tek başına kaldığını söylüyor. Onu maskesiz ve üniformasız Amerikalılar sorgulamışlar. Günlerce ona çocuklarının dehşet dolu çığlıkları dinletilmiş. Ayrıca bu süre içerisinde o sadece bebeği Süleymanı buzlu bir camın ardından görme fırsatı bulmuş. 7 yaşındaki Ahmed’in ise kanlar içindeki fotoğrafını görmüş. Meryem’in ise yakalandığı bir hastalık sonucu öldüğü söylenmiş. Sıddıki kendisine zorla yüzlerce sayfalık kirli bomba ve virüslerle biyolojik saldırı silahları planları yazdırıldığını belirtiyor.
2003’te kayıplara karışan Dr. Afiyet Sıddıki 2008 yılında bulunur. En büyüğü dört yaşında olan ve üç çocuğuyla birlikte kaçırılan Dr. Sıddıki Pakistan polisi tarafından gözaltına alınıp ABD’ye para karşılığında satılır. Bu bilgiler, Afganistan’da Taliban tarafından rehin alınıp daha sonra Müslüman olan meşhur gazeteci Yvonne Ridley’in araştırmalarından öğreniliyor. Ridley’in Pakistanlı kadın hakkındaki araştırması, en küçüğü bir aylık en büyüğü dört yaşında olan üç çocuğuyla birlikte Karaçi’den İslamabad’a yolculuk yapmak üzere havaalanına gittiği sırada 2003 yılında ortalıktan kaybolduğunu ortaya koyuyor. Pakistanlı Doktor Afiyet Sıddıki’ye o tarihten sonra ona ne olduğunu kimse bilmiyor, sadece Amerikan basınında bu kadının Pakistan polisi tarafından tutuklanarak Amerikan güçlerine teslim edildiğine dair bir habere rastlıyor.
Amerikan istihbaratı Dr. Sıddıki’nin El Kaide ajanı olduğu safsatasıyla 11 yıldır büyük bir zulümle zindanda tutuyor. (İLKHA)
Bu ümmete olacakları Efendimiz s.a.v. daha önceden haber verdi elbette ama yine de kabullenemiyor dayanamıyorum. Amerika, Rusya ve diğer benzeri devletler bilime kendi davalarına kendi amaçlarına hizmet edecek kimseleri koruyorlar sakınıyorlar fakat bir müslüman inanılmaz bir projeye öncülük ettiği halde korunmuyor destek çıkılmıyor. ABD gibi tehlikeli bir ülkenin projeyi satın almak istemesi zaten bir tehlikenin habercisi değil miydi? Bu vicdansız Müslüman düşmanı millete ne kadar kolay teslim edercesine korumasız bırakmışız kardeşimizi ve 10 yıllık bir işkenceden sonra , yani iş işten geçtikten sonra duyuluyor bu mesele.
O kardeşimiz belki çektiği acılarla zaten müslümanlığının hakkını vermiştir. Asıl endişelenmemiz gereken kendi ahiretimiz. Gafletimiz, dünyaya dalışımız, ilimden, ahiretten, duadan uzaklaşışımız. Artık ahirzamandayız. Ümmetin çok azının kurtuluşa ereceğinin ayet ve hadislerde belirtildiği bir zaman. Zamanın her zamankinden daha hızlı geçeceğinin bildirildiği bir zaman. Şöyle bir bakalım hayatlarımıza,ilim için, öğrenmek için, ümmet için, ibadet için, dua için ne kadar zaman ayırıyoruz. Ve hepimiz de farkındayız ki günler, haftalar ve aylar nasıl geçiyor bilemiyoruz.Hatta çoğu zaman yakınıyoruz; "Zaman yetmiyor.." Hani şu çabuk geçen zaman var ya, o bizi adım adım hesaba götürüyor. Bunu çok çabuk unutuyoruz.
Bunları en çok kendi nefsime yazıyorum, en çok da gaflette olanlardan biri benimdir. Rabbim uyanmayı bizlere nasip etsin. Bu kardeşimizden ve tüm zulüm gören dünyadaki Müslümanlardan kendi adıma özür diliyorum.Onların islam davasına ödedikleri bedeller ile bizim yaşadığımız şu keyfekeder, rahat, öylesine hayatlar zaten herşeyi açıklamaya yetiyor. Bazen düşünüyorum, onlar mı kısmetli ben mi diye, çünkü böyle küfür kokan bir dünyadan eğer sabrediyorlarsa inşaAllah şehadetle ayrılıyorlar. Hepimiz silkinelim, ümmet olalım ve Müslüman olalım.
Allaha hakikik kul Rasul'e (s.a.v.) hakiki ümmet olmak duası ile...
Araştırmacı-Yazar
Gülnihal Elif KİTAPÇI
- GEÇMİŞİMİZ, GÜNÜMÜZ VE YARINIM... Türkiye' de Osmanlı İmparatorluğundan bu yana ümmet adına o... Eklenme: 27 Aralık 2017
- EHLİ SÜNNET HOCALARA NEDEN SAL... Günümüzde asla bir Acun Ilıcalı'nın düğünü, bindikleri vası... Eklenme: 25 Eylül 2017
- DESTANLARDAN BİR DESTAN; 15 TE... Bir vatan eğer vatan olabilmişse işte bu şehitler ve onların ye... Eklenme: 15 Temmuz 2017
- KANAYAN YARAMIZ; TERAVİHLER.. Neden kanıyor neymiş bu yara diyordur belki bu başlığı görenler... Eklenme: 13 Haziran 2017
- RAMAZAN'A YAKLAŞIRKEN... Elhamdülillah 11 ayın sultanı Ramazan-ı şerife günler kaldı.. Eklenme: 22 Mayıs 2017
- İDLİB İÇİN NE YAPTINIZ...?!! Hakikaten bu yazılar öyle hassas bir içerik taşıyor ki çoğu zam... Eklenme: 25 Nisan 2017
- MEDİNE-İ MÜNEVVERE'Yİ ZİYA... Hangimizin hayalinde özleminde yok ki o nur beldeler.. Hangi yü... Eklenme: 13 Şubat 2017
- CENNET Mİ, RIZA-İ İLAHİ Mİ?.. Yaşamın her alanında her işte yaparken muhakkak bir ücret bir k... Eklenme: 03 Ocak 2017