Sormak istiyorum ama önce kendinizi bir tefekkür moduna almalısınız.. günde kaç kere ölümü anıyorsunuz?
Belki bir belki iki belki hiç.. Belki de çok kere. Ama mühim olansa ölümün anılışının bizlere neler getirdiğidir. Ölümü ne kadar idrak ettiğimiz, gerçekliğini ne kadar farkına vardığımız, ona ne kadar hazırlık yaptığımızdır..Her yerde paylaşımlarda görüyoruz ölüm var geliyor hak diye, fakat belki üstünde düşünmeden geçiyor veyahut o an düşüncelere dalıp ardından unutuyor ve aklımıza getirmiyoruz.. Kalp kırıyoruz, haram yiyoruz, umarsızca ve vicdansızca bu dünyayı sonsuzmuş gibi algılıyoruz, yaşıyoruz.. Ne yapmalıyız?
En önce kardeşim bakış açımız değişmeli.. İslamı sadece ibadet olarak görmemeliyiz bizler ruhban bir dine mensup değiliz beş vakit namaz,Ramazan'da orucun, zekatımı verdim fitrem de tamam harika bir Müslümanım diyemezsin, diyemeyiz.. İslam yaşamdır hayattan ayrı değil hayatın ta kendisidir. Bazen görürsünüz bir takım kimseler der ki: " Ya sen de çok abartmıyor musun şu dini her şeye sokuyorsun." Belki bu söz çok uç derece dinden uzak hidayetsiz kalmış kalplere ait olsa da maalesef ki var bu sözü edenler. Eee dersin sen de onlara kuran niye geldi? Ve Efendimiz (s.a.v.) ne yaşamıştı? Davası neydi sözleri niye vardı?
Bakın çok ciddi boyutlarda toplumda bu algı mevcut ve bu bir İngiliz oyunudur kapsamlı bir şeydir. Tesettürü, kadın-erkek ilişkilerini, toplumsal yapıyı tümden kapsar. Her şeyden önce nefs zevk dairesi içerisinde etkinleştirilip akıl ve fikir uyuşturularak zikir ve şükür uyutuluyor insan onca meşgalenin içinde ölümü düşünmüyor, düşünemiyor. Gerçek manada ölüm idrak edilse ve düşünülse vicdan ve ahiret korkusu insanı en başta yönetecektir.
Bir nesil nasıl uyudu nasıl bu hale geldi sanıyorsunuz. Evinizdeki düşmanları bilmiyorsunuz. Bilinçsizce dizilere dalıyor içerdikleri bilinçaltı mesajların size ne etkiler yapıp hareketlerinize dahi yansıdıklarını fark etmiyorsunuz. Zira kişi yaşadığına inanır bir süre sonra; Sevdiğiniz karakterlerin repliklerini eğlence maksatlı aranızda tekrarlarken onun fikir yapısına yavaş yavaş büründüğünüzdense hiç haberiniz yok.. Size dense önemi yok sözde eğleniyorsunuz.. Ama hepsi planlı ve çokça ilerliyor işliyor.
Misalen değerli kardeşlerim bir okula gitmiştim ve resim panosunu incelemeye başladım. Bu resimler 2. 3. sınıf çocuklarına aitti. Ve dehşet veren önemli bir ayrıntı vardı; her resimde muhakkak bir kız bir de erkek ve hepsi yan yanalar! Sadece bir iki resimde bu durum söz konusu değildi fakat siz mesajı aldınız mı?? Çocuğun bilinçaltı %80-90 resimlerdedir. Maalesef ki biz burdan İngilizlerin çok iyi çalışıp neslimize ve nefislerine ahlaki olguları değiştirmedeki adımlarına ileri derecede ulaştıklarını kavrıyoruz.
Burada ölümü anmak şu noktada devreye giriyor; ölümü anmazsan ilerki nesle de andıramazsın ve nefsinin peşinde yuvarlanan korkunç bir nesil tehlikesiyle karşı karşıya kalırsın.. Yani kendi nefsimizin kusurları ve bize maloluşları gelecek nesle ve dinimizin yaşantısına da yansır ve etrafta ne kadar nefse az hükmeden şey olursa o kadar ölümü anmaya kul yanaşır. Nefisten sıyrılan anabilir ölümü ve bulur ahirette huzuru.. Unutma kardeşim ebede namzet bir saadet; saadetli bir dünyadan geçer.. Deme ki onca dert var saadet neresinde.. Saadet derdi verene de şükredebilmekte, tevekkül edebilmikte.. Ve onca nimete şükredebilmekte.. Sevdiklerine ikram ederek, güzel söz söyleyerek hem kendini hem onları mutlu edebilmekte..
Ölüm ölmüyor.. Evet.. Ve hesap ta onunla yaklaşıyor.. Unutma herşeyden sorulucaksın; her çabandan, her yaptığından ve yapmadınıdan, duana katmadığın mazlumdan derdiyle dertlenmediğin Müslümandan dahi sorulacaksın..
O yüzden bak şöyle hayatın neresindesin, ne kadar Müslümansın, ne kadar İslamdasın..
Şu hadis düsturun olsun;
En akıllınız, ölümü çok hatırlayan, ahiret için azık toplamakta acele edendir. Ölümü çok hatırlayan dünya ve ahiret saadetine kavuşur. (Taberani)
Selam olsun Ümmetin derdi ile dertlenenlere, ölümü kendine vaiz edinenlere..
Gülnihal Elif KİTAPÇI