CİHAD VE CİNNET
Terminolojik olarak "cihad" sözcüğü Arapça "cehd" kelimesinden türemiş bir kavramdır.
"Cehd"' ise "uğraş" ve "çaba" anlamına gelmektedir. Kısacası dinî ıstılahta "cihad" kavramı "Allah yolunda mücadele etmek" olarak tanımlanmaktadır. Çok boyutlu bir kavram olan "cihad" sözcüğü, bizim toplumumuzda genel olarak "savaş" anlamında kullanılmaktadır. Terimsel olarak "cihad" sözcüğünde "savaş" anlamı da mündemiçtir ancak, "cihad" kelimesi salt "savaş" anlamına gelmemektedir. Zira, Arapça "savaş" sözcüğü "kıtal" ve "harb" kelimeleriyle telaffuz edilmektedir.
Cinnet ise insanın çıldırma hâlidir. Bu durum psikolojik dengesini yitiren insanlarda görülür. Terör eylemlerinde bulunan veya savaşa girişen insanlarda da bu hâl görülebilmektedir. Bunun Müslümanlık iddiasında bulunanlarda görülmesi ise kabul edilebilir bir durum değildir. "Müslüman" kelime anlamıyla kayıtsız şartsız Allah'ın hükümlerine teslim olmuş kişidir. Müslüman Allah'ın ahlâkıyla kişiliğini şekillendirmiş insandır. Şu hâlde Müslüman her hâliyle güvenilir insandır. Ancak pratikte durumun hiç de böyle olmadığı ortaya çıkmaktadır. Kısacası bizim bu satırlarda ifade etmek istediğimiz tarih boyu olduğu gibi günümüzde de cihad adı altında bir takım Müslüman diye geçinen kişi ve grupların “cinnet hâlinde” sergiledikleri vahşet örneklerine tanık olmaktayız.
Tarihte Kerbelâ hadisesi buna en somut örnektir. Peygamber torununu lime lime doğrayanlar kendilerini İslâm'a isnad etmekteydi. Bugün Pakistan ve Irak' ta Şiîlerin camilerini havaya uçuranlar da kendilerini Müslüman olarak tanımlamaktadır. Öte yandan Suriye'de vahşet örnekleri sergileyen terör örgütleri "kutsal cihad" yaptıklarını iddia etmektedirler. "İslâm'da Savaş Hukuku" diye kurallar manzumesi vardır. Müslümanlar bu kurallara titizlikle riayet etmek zorundadır. Ancak ne yazık ki, İslâm adına oluşturulmuş bir takım cemaat ve kurumlara vaziyet eden sözde lider ve ulemâlar müntesiplerine nasıl bir telkinde bulunuyorlar ki böylesine vahşet örnekleri sergileyebiliyorlar.
Mabedlerin kutsiyetini hiçe sayan bu gözü dönmüş gruplar ibadet iştiyakiyle cami ve kiliseleri bombalayabilmektedir. Hele Suriye'de masum çocukların işkencelerle ve hunharca katledilmesi bu vahşetin hangi boyutlara ulaştığını çok bariz bir şekilde gözler önüne sermektedir. Kûr'ân'ın tanımıyla suçsuz ve masum bir isanın öldürülmesi, bütün insanlığın öldürülmesine eşdeğerde günahtır. O gözü dönmüş vahşilere fetva verenler, silah yardımıyla onları destekleyenler bu cinayetlerin ortaklarıdırlar...
Yeryüzünde zalim yönetimlerin alaşağı edilmesi, olumsuzlukların ve kötülüklerin bertaraf edilmesi için verilecek uğraş ve çaba böyle mi olur? Allah yolunda verilecek mücadele bu mudur? Vahşet örnekleri sergileyerek cihad mı yapılır?
Olumsuzluklara ve zalim yönetimlere karşı verilecek mücadelenin sınırları bellidir. Ancak bütün mesele dinin ehlinden öğrenilmemesidir. Vahyin indiği evin gerçek temsilcilerinden din öğrenilmezse gelinen nokta böyle olur. İtaat edilmesi gereken rehberlerden yüz çevrilip Belam sıfatlı din tacirlerinden din öğrenilmeye kalkılırsa cihad cinnete dönüşür.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) iki hadis-i şerif ile biz ümmetini şiddetle uyarmaktaydı: "Benden sonra sakın ola ki cahiliye dönemindeki gibi birbirinizin boyunlarını vurmayın." "Benden sonra dalâlete düşmeyesiniz diye size iki emanet bırakıyorum. Bunlardan biri Allah'ın kitabı Kûr'ân-ı Kerim, diğeri ise Kûr'ân-ı Kerim ile benim sünnetimin muhafızı olan olan Ehl-i Beyt'imdir."
Ancak ne yazık ki bazı cemaat ve gruplar bu hadisleri kulak ardı etmişler ve birbirlerinin boynunu vurmakla meşguller.
Biz Müslümanlar dünyayı tarûmar edenler değil, dünyayı mamur edenler olmalıydık. İslâm hayatı ve hayatı anlamlı kılan değerleri teminat altına almak için inzâl olmuş bir dindir. Bu muazzez din müntesiplerinden bunu beklemektedir. Biz Müslümanlar kan içici emperyalistler gibi olamayız. Dünya jandarmalığına soyunmuş ABD hegamonya uğruna dünyayı kasıp kavurmaktadır. Girdiği her ülkede cinnet diye tanımlanacak vahşilikler sergilemiştir. Şimdi bu işi şiddete teşne taşeronları vasıtasıyla yapmaktadır.
Rahmetli İmâm Humeynî'nin dediği gibi, Amerika öylesine büyük şeytan ki, Afganistan'da El-Kaide ile savaşırken, Suriye'de El-Kaide'yi finans ediyor. El-Nusra ve diğer terör örgütleri hakeza.. Amerika'nın kendi güdümünde olmayan rejimleri alaşağı etme uğruna yapmıyacağı şeytanlık yoktur. Şeytan ve dostları kendi tîynetinde olanı yapıyor. Peki Müslümanım diye geçinen gruplar kan içici ABD'nin oyununa ve gazına neden geliyor. Bu zalimden neden medet umuluyor? Hakeza, NATO'dan yardım dileniyor. O NATO ki, dünyanın en profesyonel, en donanımlı, en kurumsal terör örgütüdür...
Yüce Rabbimiz Kûr'ân-ı Mecid'inde "Kâfirleri veli edinmeyin" diye buyurmuyor mu? Hiç kuşkusuz, şeytanı veli edinenler iblisin hizbi, şeytanın taraftarları olmuşlardır.
Bir kez daha belirtecek olursak tarihte Kerbelâ'da sergilenen vahşet ve cinnet hâli buna en bariz örnektir. Vahyin indiği evin temsilcilerinden yüz çevirip Yezid gibi bir şeytanın yanında saf tutanlar her ne kadar kendilerini İslâm'a isnad etseler de "Hizbuşşeytan" olmuşlardır...
Müslüman daha işin başında safını belirlemek zorundadır. Bu iş aidiyet meselesidir. Allah'ın taraftarı olmak, Allah'ın hizbinden yani "Hizbullah" olmak boş bir iddia değildir. Kûr'ân Müslümanı böyle tanımlamaktadır. Bunun ön koşulu yukarıda da belirttiğimiz gibi kayıtsız şartsız Allah'ın buyruklarına teslim olmaktır.
Şu halde Yüce Rabbimizin buyruklarını kimlerden öğrenmeliyiz? Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) kendisinden sonra Müslümanların dalâlete düşmemesi için kimleri rehber ve öğretmen olarak bildirmiştir buna bakmalıyız. Ve bu rehberlerden dini öğrenmeliyiz ki cihad edelim derken cinnet geçirmişler gibi vahşilikler sergilemeyelim. Hiç kuşkusuz, öğretmen ve rehberlerimiz Sevgili Peygamberimiz'in (s.a.a) gerçek mümessilleri olan Ehl-i Beyt imâmlarıdır. Biz Müslümanlar olarak en temel ibadet biçimlerinden toplumsal ilişkilerimize kadar bütün kural ve prensipleri bu mutahhar öğretmenlerimizden öğrenmeliyiz. Zira, Kûr'ân'ın tanımı ile kendilerine itaatin farz kılındığı kişiler bunlardır. Biz kılavuzlarımızı, biz rehberlerimizi tanımazsak dinimizi de tanımamız mümkün değildir. Nitekim Ehl-i Beyt kanalıyla bizlere ulaşan bir duada bu husus şöyle dile getirilmektedir: "Allah'ım, bana kendini tanıtmazsan ben Resulünü tanıyamam, Allah'ım bana Resulünü tanıt. Bana Resulünü tanıtmazsan hüccetini tanıyamam. Allah'ım bana hüccetini tanıt. Hüccetini tanıtmazsan dinimden sapar dalâlete düşerim." Görüldüğü gibi bu dua adeta bir manifesto niteliğindedir. Bu dua aslında Müslümanlara dinin en temel referanslarını tanıtmaktadır. Bunun dışında bir arayış dalâletten başka bir şey değildir. Cihad ve cinnet arasındaki fark buradan kaynaklanmaktadır. Birinin müntesipleri dünyayı mamur etmek için uğraşır, diğeri dünyayı tarûmar etmek için çaba sarfeder...
"Onlara: 'Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın' denildiğinde, onlar: 'Biz ıslah edicileriz' derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridirler." (Bakara: 11-12)
- İSLÂM MEDENİYET PROJESİ İMÂNÎ ... İnsanlık tarihi boyunca bu yaşlı dünyamızdan nice uygarlıklarla... Eklenme: 13 Şubat 2017
- TERÖR VE ŞİDDETİN MEŞRUİYETİ Y... Terör kelimesi Latince kökenlidir. Eklenme: 14 Aralık 2016
- ÜMMETİN HELÂKI İHTİLAFTIR Başlığımızın hadis olduğu rivayet edilmektedir. İhtilâf sözcüğü... Eklenme: 15 Kasım 2016
- KERBELÂ'DA ÂŞURA GÜNÜ İmâm (a.s) ve 72 yâranı dünya tarihinde görülmemiş bir testanı ... Eklenme: 07 Ekim 2016
- PARALEL DEVLET YAPISI VE KANLI... İnsanlık tarihi boyunca nice ilâhî hakikatlerin sahteleri ve pa... Eklenme: 28 Eylül 2016
- AZMETTİRİCİ ABD TETİKÇİ FETÖ D... ve PARALEL DEVLET YAPISI VE KANLI DARBE GİRİŞİMİ İLK DEĞİL Eklenme: 30 Ağustos 2016
- KANLI DARBE GİRİŞİMİNE BİR BAŞ... Daha önceki yazımızda ifade ettiğimiz gibi yaşlı dünyamız günüm... Eklenme: 11 Ağustos 2016
- KANLI DARBE GİRİŞİMİ HANGİ AMA... Devlet yönetimini ele geçirme amacıyla tarih boyunca birçok iht... Eklenme: 22 Temmuz 2016