Suphi'nin Yüksek Aklı
Nedir bu durmak bilmeyen Zaman? Başı var mı, sonu var mı, geçmiş nerede şimdi?
“Sabah vakti” demekti Suphi. Yaradan nefesinden üflemiş ve Ol demişti ona, oluvermişti. Melekler ise buna hayret etmiş, “Yeryüzünde kan döküp fesat çıkaracak birini mi yaratacaksın ey Yüce Yaradan” demişlerdi. “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim elbet” hitabıyla indirdi Yaradan Suphi’yi yeryüzüne.
Büsbütün mâna olan ruhu üzerine kilitlendi madde kapıları. Sandık içinde sandık, kutu içinde kutu misali uzay bohçasının içindeki zaman sarmalına dolandı Suphi, dünya denen üç boyuttan ibaret gezegene ağlaya bağıra doğdu zamanın birinde. İnsan’dı artık onun adı. Unutmuştu evvele dair bildiği ne var ne yoksa. Oysa gizli belleğinde saklıydı öncenin ve sonranın bilgisi. Tek yapması gereken soru sormayı akıl etmek olacaktı. Önce emekledi Suphi her çocuk gibi, sonra yürüdü, sonra koştu.
Okullar okudu, okullar bitirdi, bir kağıt parçasından ibaret diplomalar biriktirdi. Nihayet bir sabah aklına bir soru takıldı Suphi’nin. “Bütün bunların amacı ne?” dedi kendi kendine. Güneş her sabah doğuyor, her akşam batıyordu. Her bahardan sonra yaz, her yazdan sonra kış geliyordu. İnsanlar doğuyor, insanlar ölüyordu. Yaşam bu mu demekti? Ya tüm bunlar ne demekti? Bir ses belirdi Suphi’nin içinde. Bunca zaman bir küçük soru sorsun diye beklemişti sesin sahibi.
Gün o gündü, nihayet Suphi’den bir soru gelmişti işte. Suphi’nin yüksek aklının sesiydi bu ses. Yüksek Akıl, her şeyi bilen, ezelden gelen, sonsuza giden, bilginin efendisi, özünün ta kendisiydi. Suphi soru sordukça cevapladı yüksek akıl. Kimi zaman Suphi soru sormayı unuttu, yüksek akıl sessizleşti. Suphi hata yaptı, yüksek akıl telafi etti. Suphi isyan etti, yüksek akıl kulağını çekti. Ne zaman ihtiyaç duysa Suphi, yüksek akıl hep orada oldu.
Bilmeyi öğretti Suphi’ye, düşünmeyi öğretti, her bir bilgiyi idrak etmeyi ve idrakleri yaşama geçirmeyi öğretti. Milat geldi, Suphi ve yüksek aklının sohbetleri bu köşeye konu oldu. Suphi sensin, Suphi benim, Suphi her birimiz…
Soru soran, Öz’ünü arayan, merak eden, görünenin ardındaki görünmeyeni bilmek isteyenleriz biz. Bundan böyle her hafta, bu köşede Suphi ile yüksek aklının sohbetine kulak kesilir dinleriz. Sorular üretir, cevapların peşinden gideriz. Zamanı, yaşamı, hayatı, insanı, ölümü ve var oluşu anlamaya çalışır, kendini bilen Rabbini bilir hitabıyla harekete geçeriz.
*** - Tik, tak, tik, tak. Saat işliyor. Nereye koşuyorsun ey akrep ve nereye kadar seni böyle takip edecek yelkovan? Nedir bu durmak bilmeyen Zaman? Başı var mı, sonu var mı, geçmiş nerede şimdi?
Gelecek bir gün gelecek mi? Ya ben neresindeyim zamanın? Suphi’nin zamana dair sorularına yüksek akılın verdiği cevaplarla, haftaya bu köşede yeniden buluşmak üzere…
- Oda Orkestrası ve Kur'an Orkestra için şef ne demekse, insanlık için de peygamber o deme... Eklenme: 13 Eylül 2016
- Bir Mevsim, Üç Düğün Bu yazı herhangi bir bilgi içermez. Tamamen kişisel duygularla,... Eklenme: 12 Eylül 2016
- Ben Filistinim! Toplum olarak unutmaya meyilliyiz. Oysa acıları, suçları ve suç... Eklenme: 28 Mayıs 2016
- Düalite - Hayatın Gerçeği (mi?... Şunu biliyorum ki, ne Yaratıcının ne de evrenin benim yapacağım... Eklenme: 24 Kasım 2015
- Ne oldu sana? Bendeniz imza günü sahibi olarak giriş kapısının hemen sol tara... Eklenme: 30 Ekim 2015
- Zıtların Dünyası Dünyadaki durumumuz denizde yaşayan balıkların sudan habersiz y... Eklenme: 20 Ekim 2015
- Kehf Uyanıyor! Yemliha, Mekselina ve Mislina, Ve Mernuş, Debernuş ve Şazenuş... Eklenme: 24 Haziran 2015
- Çiçeğin adı gül, Şehrin adı İs... Gül çiçeklerin ortak adıdır. Eklenme: 13 Ocak 2015