S.Yasin Akdeniz ile Çok Özel Röportaj
Biz Sorduk, Süleyman Yasin Akdeniz cevapladı
Araştırmacı Yazarlar’ın üçüncü yılı münasebetiyle sitemize büyük emeği geçen, gerek kişiliği, gerek kalbini ve ruhunu saran iman aşkı ve hizmeti, gerekse çevresindeki insanlara karşı olan şevkati ve muhabbeti ile çok kısa zamanda bir çok kişi tarafından sevilen bir muhterem, araştırmacı yazarlar ekibinin sevgili ve çok değerli yazarı Süleyman Yasin Akdeniz ile kutsal topraklardan bizlere çok önemli hususlarda mesajlar vermiş, bizler ve kırmayıp değerli zamanını paylaşmıştır. Kendisine araştırmacı yazarlar ekibi olarak teşekkür ediyor, kutlu topraklarda nurlu günler geçirmesini dileyerek sayın Süleyman Yasin Akdeniz’i okuyucularımızla baş başa bırakıyoruz…
Süleyman Yasin Akdeniz kimdir?
Süleyman isminin ne manaya geldiğini çok merak ederdim ve bir gün öğrendim ki yer yüzünde sonsuz güç sahibinin selamını yayan kimse demek olduğunu. Ve Yasin ismimin de Ey İnsan manasında bazı tefsirlerde geçtiğini görünce artık Süleyman Yasin benim için Yeryüzünde Allahın selamını yayan anlatan ve nefsine hitap eden, soy ismi gibi ak olup deniz kadar geniş gönüllü bir kimse olmaya çalışan dua eden kişidir.
Bir gününüz nasıl geçmektedir?
Hiçbir günümün programını ve geçebileceğini düşünmüyorum açıkçası. Zira bir günde insan kendine ne program çizerse çizsin asıl programı Mevla kitabı kuranında bizler için çizmiş. Kul olma programı her gün beş vakit namaz kılma programı. Eğer o günü kul olma şuuru ile ifa edebiliyorsak ne mutlu bize diyorum. Elbet bizlere Mevla’nın tanıdığı süre fani niteliktedir ve bu geçiciliğin içinde lüzumlu pek çok önemli vazifeler başımıza ve belimize yüklenmiştir. Geçen bir ömrü madem yaşıyoruz o halde baki surette kazanmak için baki-i hakiki yoluna ömrümüzü sarf etmeliyiz, inşallah da etmeye çalışıyorum.
Sizi kızdıran olaylar nelerdir ve tepkileriniz nasıldır?
İnsanların yaratılışında Mevla’nın o insanlara verdiği çok letaifeler, duygular, cihazatlar vardır. Bunlar sevgi aşk muhabbet duygusu gibi duygular olduğu gibi öfke kin nefret gibi duygularda olabilir. Bu duyguları doğru zamanda doğru şekilde kullanıldığında hakiki bir kul olunabilinir. Mesela gayret duygusu ibadet, taat ve çalışmakta kullanılsa, tembellik duygusu kötü fiilleri işlememekte kullanılsa, nefret duygusu yer yüzündeki zalimlere karşı duyulsa insan hakiki bir insan olabilir. Bunun gibi kızmak duygusu da benim alemimde iki şeye olur. Muhataplarım bir konu hakkında söz konuşurken ilimleri olmadan materyalist ve vicdansız surette anlatsa ve olmamış bir şeyi olmuş gibi takdim etse o kadar kızarım ki sinirimden kendimi yazıya veririm. Bazı yazılarım bu şekilde de oluşmuştur. Daha sonra beni kızdıracak insanların çoğalması için Allaha dua ederim çünkü beni gayrete ve amele sevk ediyor. Zira beni kızdırana teşekkür etmem gerekiyor ki insanlara hayrı tavsiye etmem için beni yazıya ve tebliğe sevk ediyorlar. Birde kendime kızarım çünkü çoğu zaman hayra davet ederken kendimi en hayırsız kişi bilirim.
Aileniz sizin yoğun çalışmalarınızdan yana şikayetleri oluyor mu? Aradaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz.
Aileyi aile yapan İslamiyet’tir aksi halde perişaniyettir diyebilirim. Dedelerime kadar ailem tarihçiler tarafından incelenseydi hepsinin İslamiyet için ailece ne fedakarlıklar ile hizmet sunduklarını görecektiler. Rahmetli dedem çilingir Ali sekiz çocuğu var iken İslama Said Nursi ile hizmeti seçmiş ve hapis edilmiştir. Zaten bir aile bu hizmetlere taraftar değilse ortada ailem diyeceğiniz kimseniz yoktur demektir. Sizin aileniz biyolojik ve sosyolojik bir beraberlik ve kan bağı olduğunuz kimseler değildir. Sizin aileniz esasında maziden başlayan İslama hizmet davası ile fedakarlıkta bulunan Allah Resulünden ve sahabelerinden başlayarak kıyamete kadar bu tevhid davasını sırtlanan kimselerdir ki böyle olmalıdır böyle bakılmalıdır.
Yazarlığa nasıl başladınız?
Yazarlığa ressamlıkla başladım diyebilirim. Okul sıralarında iken hiç konuşamayan tahtaya çıkıp anlatamayan ben karnelerinde de edebiyat noktasında en zayıf notu almış öğrenciyimdir. Bu sebeple kendi edebiyatımı kurmak için yazmaya başlamıştım. Daha sonraları kendi tarzım kendi edebiyatım oldu bu sebeple yazılarımın büyük kısmında harf hatası yazım hatası devrik cümle noktalama gibi çok kusurlar vardır. Okuyucularım satır sonuna geldiğinde edebiyatıma değil vermek istediğim mesaja ulaşmalıdırlar.
Okuduğunuz ve hayatınızı yönlendiren eserler hangileridir?
Pek çok eser okudum. Fıkra kitapları ile başladım diyebilirim hayata. Fakat yaş kemale erince hayatın bir fıkra gibi olmadığını gördüm. Ve ihtiyacıma binaen eserlere müracaat ettim. Bir konu hakkında ihtiyacım olursa kitapları kurcaladım. İnsanları yönlendirmemek için şu kitapları okudum demek istemem. Bence insan okumaktan korkmamalı okuduklarının etkisinde kalıp aklını kaybetmekten korkmalı. İnsan okumalı ama aklı özgür olmalı sürekli tercih edebilme yetkisine sahip olmalı.
Örnek aldığınız kişilikler var mı? Varsa hangi özellikleri ile örnek almaktasınız?
Aslında örnek aldığım kimse yok çünkü her kimi örnek aldığımı idea etsem biliyorum. Örnek aldığım dediğim kişiye karşı iftira etmiş olurum. Birilerini örnek almak yerine birilerine örnek olmak idealist bir insan için hayat misyonu olmalı diye düşünüyorum. Çünkü insan ya kendisi olur kendisini de sadece İslamiyette bulur, ya da başkalaşmaya çalışırken başkalarının çorbasına tuz, işlerine biber olur. Hem kendi hayatı hem de başkalarının hayatını yaşayamaz. Örnek almak denince klişeleşmiş benim örneğim şudur ya da İslam Peygamberini göstererek benim örneğim Hz.Muhammed (s.a.v)’dir diye sloganlar atanı görürsünüz. Onu örnek alıyorum demek o kadar büyük bir vebaldir ki yarın Mahşerde Resulullah (a.s) ile karşı karşıya kalındığında bu halinle mi örnek aldın beni demesinden korkulur. Ama şunu tüm kalbimle derim onu örnek alarak yaşam sürmek için sürekli dua içindeyim.
Sizin dilinizden Rabbe teslimiyeti ve tevekkül nasıl olmalıdır?
Bana ait bir dil yok esasında. Çünkü dilimin sahibi değilim, ya da Rabbime teslim edeceğim bir varlığımda yok ne verdiyse hepsi zaten onun. Geriye bir tek tevekkül meselesi kaldı. Tevekkül hakiki tesiri Cenabı Haktan bilerek sebepler dairesinde çalışmaktır diyebilirim.
İnancın kapalı yaşanması hususunu nasıl değerlendiriyorsunuz. Allah ile kul arasında mı kalmalı?
İnanç kaplı yaşanması diye bir şey esasında yoktur. Zira kapalı yaşanacak bir dinin sesi minarelerden ezan şekliyle yankılanmamalıydı. Madem Ezan minarelerden ilan ediliyor o halde inanç aşikar olmalı. Zira kainatta bütün harekat ve işlevsellik açıktan bir tevhidi gösteriyor. İnsan ise en yüksek makamda bir halifedir. Hilafeti altında bulunan bütün mahluklar açıktan tevhidi yaşarken halifenin inancını kapalı yaşaması diye bir şey düşünülmemeli. Namaz kılınacak bunun için camiler meydanda saflar terk edilmemeli. Kurbanlar kesilecek bunun için kuytular seçilmemeli. Oruçlar tutulacak bunun için insanlardan kaçınılıp gizlenilmemeli. Allah ile kul arası meselesi de böyledir. Çünkü Allah kullarının egoist olmasını istemiyor diğer kulları ile birleşerek birlikte bir şekilde kulluk yapmalarını istiyor. Beraberlikte ise ferdilik elbet olmaz. Hakikat noktasında Allah kullarından birlik ve beraberlik istiyorsa inancın sadece kul ile Allah arasında kalması bu birlik ve beraberliğin sağlanamaz hale getirilmesi demek olur. Allah ise cennetime tek başına gelin demiyor diğer kullarımı da haramlardan cehennemlerden kurtararak gelin diyor. Yani bu bardağın neresinden bakarsanız bakın boş bir tarafı yok ille aşikar olmalı illa ilan edilmeli. Bu konuda Said Nursi’nin çok beğendiğim bir sözü var iktibasen aktarayım. “Bu zamanda Nurlara hizmet her tarafta ilan ederek ve muhtaçların dikkatlerini üstümüze çekerek olur. Hatta hapis edilmemiz dahi bu cihette hayırlı oldu bir ilan hükmüne geçti” diyor.
Namaz hakkında neler söylemek istersiniz?
Namaz hakkında söylenecek o kadar çok şey vardır ki beşeri olarak insanın buna iktidarı kısır ve yetersiz kalır. Fakat şu kadar ifade edebilirim ; “hayat arası namaz değil namaz arası hayat yaşadığımızda” gerçek huzura kavuşuruz.
Yazılarınızda ve paylaşımlarınızda Peygamber Efendimiz (sav)’e olan muhabbetiniz gözden kaçmıyor. Bu hissiyat nasıl oluştu?
Bu hissiyatımı dış dünyama yansıtabildiysem ne mutlu bana. Mevla nasip eyledi 17 yaşımda iken hacı olmuştum. Medine-i Münevvereye kavuşup Efendimize selam verip onu ziyaret ettiğim günden beri Onun aşığı olduğumu ifade edeyim. Zaten aşk kavramıda onun hürmetine yaratılmıştır.
Nefsin kötü nasihatlerinden nasıl uzak kalabiliyorsunuz ve bu hususta tavsiye edebileceğiniz neler var?
Nefsin kötü nasihatlerinden uzak kalmayı tavsiye etmiyorum hem kötü istek ve arzularından kaçmıyorum da. İnsan kendisiyle nefsiyle yüzleşe bilmeli. Kötü istek ve arzularının ne olduğunu bilmeli ki iradesi ile kötü bildiğini yapmasın. Eğer nefsin kötü nasihatlerinden kaçarsa imanın güzel nasihatlerindeki lezzeti alamaz. Zira dünyada bir denge vardır kar ve zarar deveranı diyor ehlullah. Aç olunmasa yemek yemek tad vermez, hararet olmasa su içmek lezzet vermez. Nefsin kötü arzularıda olmasa imanın nefse tattırdığı lezzetlerin kıymeti bilinmez gizli kalır. Mühim olan bu arzu ve isteklere uymamaktır. Bunun için ise insanın her yapacağı işin akibetini düşünmesi yeterli olacaktır.
Risale-i Nur okurken halet-i ruhiyeniz nasıldır?
Risale-i Nurun sadece okunması taraftarı değilim. Orijinal el yazma nüshalarından yazıların okunması ezber edilmesi harf harf incelenmesi taraftarıyım esasında. Zira öze giden yol aslından geçer bu bize böyle gelmiş. Haleti ruhiyeyi bu hizmetin hadimleri ile öncüleri ile aynı hissiyat üzerine yapabilmek için o günlerde olunmasa da o günlerdeki şartları insan nefsinde uygulamalıdır diye düşünüyorum. Gerçi bu konuda yıllardır süregelmiş bir ihtilaf tarihi süreçte olmuş hala yaşanmakta. Şahıs ve fikirler üstü bir davada nazlanmak ayrı gayri yaşamak elbet olmaz. Şu dakikadan sonra insanın geç kaldığı günlere pişman olup hemen hattı kuranı öğrenip yazması gerekir. Malumunuz harf inkılabı ile hattı kuran ile yazmak ve okumak bu milletinde unuttuğu bir durum oldu. Bunu yeniden hayatlandırdığımızda Bediüüzzamanın ifadesi ile “küfür ehline karşı manevi bir mücadele” yapmış oluruz. Bu hizmetin hakkını vermiş hadimlerinden bana göre Said Nursi birinci üstaddır onu tevafuklu Kuranı yazmaya nail olmuş olan ve takip eden ve bu millete bu Kuranı okutan amel defteri ebede kadar kapanmayacak olan Hüsrev üstad vardır. Sonra üçüncü üstadımızdır diyeceğim Said Nuri efendi vardır. Isparta’da hayattadır. Bu gençlik bu üç mükemmel şahsiyeti ve davalarını hissettiklerinde pek çok fitneden kendilerini kurtarmış olacaklardır. İşte bu hissiyat ve ruh halini kendimde yaşıyorum diyebilirim.
Said Nursî’nin hayatınızdaki yeri nedir?
Said Nursi denilince durmak gerek Said Nursi denilince hakkında bir söz söylenecekse on düşünüp bir susmak, edeb edip söz dahi konuşmamak gerek diyebilirim. Fakat sual münasebeti ile diyeceğim tek konu bir hatırlatma suretindedir. Said Nursi hayatı boyunca ene’si ve benliği ile davasını ortaya atmamış aksine atılmış davaları sırtına almış kendi benliğini değil iman hizmetini nazara vermiş pek çok kerametler olmuş bunları büyük bir itina ile gizlemiş aşikara çıkan kerametlerde ise bu hizmetin kerametidir diyebilmiş. Said Nursi den çok benim hayatımda onun bize ulaştırdığı mesajlar nasihatler üzerinde duruyorum. Zaten bugün tefrika varsa şahıslar üzerinde takılıp kalmaktandır. Şahıs üstü bir inancı ve İslamı, getirilen dava noktasında Ruhumuza nakış nakış işleyebilsek bu davayı ve sancağı bizlere emanet eden muhterem şahsiyetlerde bizlerden memnun olacaktır. Zaten tevhid davasını ve sancaktarlığını yapmış olup bu vazifeyi kendilerinden sonraki nesle bırakmış olan bu dava erlerini peşinen sevmek insanlığın göstergesidir onları gerçek sevmek o zatların isimlerini zikretmek ile değil getirdikleri ve anlattıkları tevhidi çokça zikrederek anlatarak mümkündür. Bediüzzaman’ın çok sevdiğim bir sözü vardır derki: “Ben de sizin bu ders-i Kur'aniye’de bir ders arkadaşınızım. Ben en ziyade muhtaç ve fakir olduğumdan, bu kudsî hakikatlar en evvel bana ihsan edilmiştir. Ben makam sahibi değilim. Ben kendimi beğenmiyorum. Beni beğenenleri de beğenmiyorum. Kardeşlerim, sizi bütün bütün kaçırmamak için nefsimin gizli çok kusurlarını söylemiyorum." diye kendisine yapılan medihleri ve hürmetleri reddetmiş.
Emirdağ Lahikası-2 ( 140 )
İşte Said Nursi bu sözünü tevazusundan söylemiyor bize bir şeyler öğretip mesajlar veriyor ve nasıl olmamız gerektiğimizin sınırlarını çiziyor. Bir hizmette muvaffakiyetsizlik gördüğünüzde anlayın ki samimiyet bitmiş kör bir taklit başlamıştır. İşte Said Nursi’nin hayatımdaki yeri getirdiği davasına yoldaşlık etme noktasındadır. Onun şahsını nazara vererek risale-i nur eserlerini perdelemek suretiyle değil..
Sizi baştan aşağıya etkileyen bir anınızı paylaşır mısınız?
Baştan aşağıya etkileyen anılar paylaşılmamalı zira paylaşıldığında artık o anı insanı etkilemez. Kendi anılarımızdan çok asıl anmamız gerekilenler o kadar çok anılmalı artık hayatımızda anılarımıza dair ne varsa hepsi Mevlaya ve O’nun yolu üzerine olmalı.. Bir defasında akşam namazı vakti kabe’ye gider iken yanımdan 4-5 yaşlarında bir çocuk kabe’ye namaz kılmak için koşuyordu ezan okunuyordu ki o sırada hoca ile beraber tekbire yetişmeye çalışıyordu. Bu çocuğun bu halini Ömer isminde yanımda olan bir arkadaşımda gördü ve fotoğrafladı. Bu hadise beni öyle etkilemiş olacak ki her ezan okunduğunda o çocuğu düşünüp kendimden utanır namaza kalkarım..
Hizmetiniz gereği kutsal topraklara sık sık ziyaretleriniz oluyor ve her gittiğinizde de ayrı bir heyecan duyuyorsunuz? Kutsal topraklarda yaşanan sıkıntılar ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Bu suale cevabı Said Nursi yarım asır önce vermiş. Aynı cevabı buraya nakletmek istiyorum ki değişen hiçbir şey yok maalesef.
“Bana ızdırab veren, dedi, yalnız İslâm'ın maruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım ki cem'iyetin bünyesi buna dayanamaz, çünki düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cem'iyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ızdırabım, yegâne ızdırabım budur.”
Tarihçe-i Hayat ( 628 )
“Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor. Manevî temelleri sarsılan garb cem'iyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müdhiş sâri illete karşı, İslâm cem'iyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cem'iyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaîmi teksif etmiş bulunuyorum.”Tarihçe-i Hayat ( 628 )
Sonra, Kutsal topraklarda nefse ağır gelebilecek imtihanlar olur hac ve umre bunlar hadisce de bildirildiği üzere meşakkattir. Zaten dualarımızda bu ibadetlerimizi kabul et ve bu ibadetleri bize kolaylaştır şekliyle Mevlaya niyazda bulunulur. Asıl derdimiz sıkıntımız İslam aleminin bu yüz yılımızda içine düştüğü ve düşürüldüğü durumdur. Bu öyle bir sıkıntıdır ki insanın şahsi sıkıntılarını düşünmeye dahi vakit bırakmaz gözünde de görmez görmemeli..
Kutsal topraklarda yaşayan insanların bakış açılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her umrecime sohbetlerimde şunu anlatıyorum. Bu topraklar kutsaldır doğru fakat insanlar kutsal değildir. Zira nefis daima kötülükleri ister ve daima şeytandan ders alır. O halde bu insanın kutsallık neresinde var daima kusur ve hata var ve ona daima af dilenmek yaraşır.. Burada yaşayan insanların bakış açısını tespit etmek ve bu konuda bir şeyler söyleye bilmek kolay değildir. Sadece bir zan olur benim diyeceklerim. Çünkü milyonlarca insan var buralarda çeşit çeşit milletlerden ve dillerden. Her biri ile onun dilinde konuşmak ve onların yaşadığı haletleri bilip haberdar olmak gerekir ki bunların hiç birisini ben yapmadım. Ama zanni bir yaklaşım olarak diyebilirim ki Asrı Saadet dediğimiz o ruh ve yaşam bu topraklarda da gizlenmiş örtülü kalmış yeniden dirilmesi için çabalamalıyız. Zaten Allah’ın bu kadar dünya Müslümanlarını burada bir araya getirmesinin hikmetlerinden biride İslam için ne yaparız diye istişare etmektir. Fakat nerde.. düne kadar filo filo gemiler dolup mavi Marmara ile denizler aşıp Filistinli kardeşlerimize yardım etmek için yollara düşüp hatta canlarını feda eden bir Müslüman modelinin yanında burada yanında namaz kılan bir Filistinliye Allah kabul etsin dahi demeyen har hatır sormayan bir ihtiyacın varmı diyemeyen insanlar var. Bunlar elbet üzücü..
Hac ve umre vazifesini yapmak isteyen kardeşlerimize bu beldeye gitmeden önce yapmaları gereken hususları anlatabilir misiniz? (maneviyat ve bilgi edinme anlamında)
Hac zaten şartlar haiz olduğunda her mümin üzerine farz olan bir ibadettir. Umre ise farz olmasa bile her müslümanın yapmak isteyeceği arzulayacağı bir ibadet olmalıdır. Burası öyle bir beldedir ki en ami bir insan dahi en büyük veli gibi olur ve karşılanır manevi anlamda. Yeter ki buradaki manevi atmosferin kollarına insan kendini teslim edebilsin. Bu beldelere gelmeden önce gelebilmek için çok arzulu istekli olmalı dua edilmeli ve yeri geldiğinde gizli gizli göz yaşlarını akıtabilmeli insan..
Peygamber Efendimiz(sav)’in evine gittiğinizde neler hissediyorsunuz?
Evet Allah Resulünün evi günümüze kadar olduğu şekliyle tarihi bir surette korunamamış elbet. Bakımsız ve harabe diyebilirim. Hissettiğim şey Efendimize olan sevgimden Ya Resulullallah hangi sünnetine hakkıyla sahip çıktık ki doğduğun evine sahip çıkalım diye üzülmek oluyor fakat Onun makam-ı mahmuda çıkmış olması bu harabe bırakılan evinin üzüntüsünü gideriyor.
Mekke ve Medine’de sizi en çok etkileyen yer neresi ve neden?
Mekke’de en çok etkileyen yer elbette harem-i şeriftir kabe-i muazzamadır ki milyonlarca insannın aynı anda tavaf edip dua etmesi, aynı anda namaz kılması ve ahenk değil bir imanlıyı en dinsizde o anda orda olsa etkilenecektir. Medine de ise Ravza-i Mutahharadır ki Resullah efendimizin şehri olduğu için O’nun kokusunu almak için Onun şefaat ve sevgisine mazhar olmak için o kapıya sığınıyor ve gidiyoruz.
Türkiye’de yaşayan gençliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu meseleye pek karamsar ve ümitsiz bakmamakla beraber yaşayan bir gençliğin var olduğunu görmüyorum. Zira gerçek yaşam iman İslam ve güzel ahlak ile mümkün olabilir. Tribünleri dolduran binlerce genci cami ve mescitlerde görmek isterdim ki o zaman yaşayan bir gençliğimiz var diyerek bir değerlendirme yapabilirdim. Fakat onlara kıyasen azınlıkta bir genç kitle var ki onlar gerçekten samimi olarak İslam için inançları için bir şeyler yapmak gayreti içindeler. Fakat öyle gizli komite ve dessas örgütler sızmış ki topluma insanları Kuran diyerek Allah diyerek kendi ideolojilerini empoze ederek o gençlerinde bir kısmını harcayabiliyorlar. O yüzden risale-i nur benim için çok önemlidir onların tuzaklarını düşmeme ve düşürülmeme noktasında bir kılavuz oluyor.
Günümüzde oldukça artan kadına şiddet hususu için erkeklere tavsiyeleriniz nelerdir?
Bu meselenin benim alemimde iki yönü var. Kadına şiddet mi erkeğe şiddet mi? Kadınların İslam ahlakından uzaklaşarak açık saçıklığa, nikahsız beraberliklere, olmadık flörtlere, erkeklerle mahremlik konusuna dikkat etmeden aynı ortamlarda olmalarına kadar pek çok husus var ki bu erkeklere öyle bir şiddetli darbedir ki değil dünya hayatlarını ahiret hayatlarını da sırf bu yüzden kaybetmelerine sebep olur. Haliyle onların şiddeti ile yolunu şaşıran her erkek kadına şiddet olarak dönüyor. Çünkü erkeği yetiştiren kadındır annedir. Anneler kuvvetli iman sahibi olup erkek evlatlarını İslami terbiye ile yetiştirmedikçe kadın ile erkeğin birbirilerine olan şiddetleri kıyamete kadar sürecektir. Bediüzzaman der ki: “Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış, yuvalarına dönmeli..”Sözler ( 727 )
“Şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi; yarım çıplak hanımlardır ki, açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhane yolunu genişlettirmeğe çalışarak; çokların nefislerini birden esir edip, kalp ve ruhlarını kebair ile yaralıyorlar. Belki o kalplerden bir kısmını öldürüyorlar.” Gençlik Rehberi ( 25 )
Daha bunlar gibi erkek ve kadınların birbirilerine uyguladıkları şiddetlerin ana sebeplerine çok yerlerde dikkat çekiliyor. Kadınlar erkeklerin erkeklerde kadınların şiddetinden ancak İslamın onlara gösterdiği hayat ve ahlak ile kurtulabilirler.
İnternet ve sosyal ağlar konusunda gençliğe neler tavsiye edersiniz?
İnternet ve sosyal ağlar Müslümanlar için büyük bir nimettir tebliğ sahasında ihlas ile istişare ve meşverete dayalı bir surette kullanıldığında çok hayırlara sebep olur. Zaten her Peygamberin gösterdiği mucizeler insanlığın teknolojide ulaşacakları sınırları gösterir. İsa aleyhisselamın ölüleri diriltmesi ölüme bir çeşit hayat rengi verileceği anlamındadır ki bugün makineye bağlı olarak yaşatılan insanlar buna delildir. Nuh Peygamberin gemisi denizcilikte ilerlemeyi gösterdiği gibi, Süleyman aleyhisselamın belkısın tahtını yanına getirmesi televizyon ile dünyanın neresinde olunursa olunsun görüntü ve sesin gelmesine kadar teknolojiyi ileri götürmüştür. Tıpkı bunun gibi Hz.Muhammed’in eline aldığı taşların dile gelmeside taş hükmündeki klavye tuşlarının internet gibi sosyal ağlar ile konuşmakta kullanılmasına bu teknolojiye ışık olmaya neden olmuştur. Diğer mucizeleri siz kıyas edebilirsiniz.
Onlar gibi bir genç olarak emsallerime tavsiye edeceğim çok yazılarım araştırmacı yazarlar sitesi köşe yazılarımda mevcut fakat bir cümle ile şunu tavsiye edeyim ateşi orman yakmak için kullanırsanız büyük günah ve herkese her şeye karşı zulüm olur aynı ateşi ocakta çay demlemek için kullanırsanız hayırlı olur faydalı olur. İnternette bir ateştir dilerseniz orman yakarsınız dilerseniz çay pişirirsiniz. Tercih sizin..
- Ferudun Özdemir: 'Allah Va... Ferudun Özdemir, “Allah var, problem yok!” adlı kitabında, yaşa... Eklenme: 02 Ekim 2018
- Çocuk Gelişimi Uzmanı Serap Bu... Serap Hanım öncelikle kendinizden kısaca bahseder misiniz? Eklenme: 14 Eylül 2017
- Şehzade Abdulhamid Kayıhan OSM... Dedem AbdulHamid HAN Eklenme: 31 Mart 2017
- Usta Kalem Ferudun Özdemir'... Kaleme aldığı kitapları büyük bir ilgiyle takip edilen Ferudu... Eklenme: 16 Kasım 2016
- Yazar Pişkin: Kelimelerle hamu... Bütün soru zaten onunla başlar. Eklenme: 14 Temmuz 2016
- Süleyman Yasin Akdeniz ile Ram... Yazarımız Süleyman Yasin Akdeniz ile Ramazan’a sayılı günler ka... Eklenme: 01 Haziran 2016
- Sosyal Medya Uzmanı Alaattin Ç... Özgül GELİR röportajı Eklenme: 12 Kasım 2015